Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Raquel Habib ile yaşadığımız dönemin kaosunda yapabileceklerimizi, düşünme pratiklerini ve öz-şefkat'in değerini konuştuk.
Fotoğraf: Mikael Jansson, Vogue, Haziran 2017
An'ın değerini her geçen gün daha çok fark ederken değişmek, güçlenmek ve karşılaştığımız olaylara doğru tepkiler verebilmek için mindful düşünme biçimi daha değerli hale geliyor. Raquel Habib ile yaşadığımız dönemin kaosunda yapabileceklerimizi, düşünme pratiklerini ve öz-şefkat'in değerini konuştuk.
Tüm dünyanın baş etmeye çalıştığı mevcut durumumuzla başlayalım. Bir yıldan uzun süredir hepimiz asıl değişimin içeriden geldiğine odaklanıyoruz ve kendi bedenimiz dışındaki dünyanın kaosundan korunmak için zihinsel kaçış alanları yaratıyoruz. Mindfulness’ın bu anlamda nasıl katkıları oluyor?
Mindfulness’ın en büyük faydası kaotik bir hayatın içinde dingin kalabilmeyi ve olan her olaya, an ve an yargısızca ve eşit bir mesafe ile bakmayı öğretiyor.
Olayları net görmemizi engelleyen bir zihin yapımız var. Mindfulness yaşam biçimi, zihnimizin bizi sürüklediği yanılsamaları anlamamıza, onun bizi yönettiği değil, bizim onu farkındalıkla kullandığımız bir hale gelmemizi destekliyor.
Mindful oluş halini pratik ettiğimiz zaman, zorlandığımız ilişkilerimizde, sonuçlarını kontrol edemediğimiz durumlarda ve bilinmezliğin içinde halen merkezimizde sakin kalabiliyoruz. Bunun yanı sıra güçlü bir duygusal dayanıklılığa sahip olmamızı ve olayları kişisel almamamızı da sağlıyor.
Mindfulness pratiklerinin kazandırdığı güçlü öz farkındalık halimiz aslında bizi daha özgüvenli, öz değeri ve öz saygısı yüksek, hem kendine hem de etrafına daha şefkatli bir insana dönüştürüyor.
İçeriden değişmek, dış dünyayı algılamayı da farklılaştırıyor, değil mi?
Kesinlikle evet! Algımız bizim dünyaya açılan penceremiz. Ve hepimizin algısı kendi yaşadığı deneyimler, şartlanmalar, kültür, hatta coğrafi yapı ile bile değişkenlik gösteriyor. Başka bir deyiş ile hepimiz dünyayı kendi penceremizden görürüz. Ancak herkesin de bizim penceremizden baktığını sanırız. En büyük yanılsama ve ilişkilerimizdeki sorun burada başlar.
Bu hayatta değiştirebileceğimiz tek kişi kendimiziz ve kendi algımızdan ibaretiz.
Biz dünyaya açılan penceremizi değiştirdiğimizde, yaşadığımız dünyamız da değişir.
Hayata bakış açımız yaşam kalitemizi belirler.
Özellikle anksiyete gibi durumlara karşı bir süzgeçten geçirme görevi görüyor anda kalabildiğimiz düşünce biçimi. Zihnin anlık tepkilerini nasıl daha kontrollü hale getirebiliyoruz mindfulness sayesinde?
Zihnimizin görevi düşünce üretmektir. Düşüncelerimizi durduramayız. Mindfulness bize zihnimize gözlemci olmayı öğretiyor. Gözlemci olduğumuzda da bizi an’dan çıkaran, farkında olmadan düşündüğümüz düşüncelerimizi fark ediyoruz. An’da olmak demek, ne düşündüğüne, ne hissettiğine, bedeninde ne duyumsadığına ve ne tepki verdiğine gözlemci olmaktır. An ve an hayatında olanlarla bilinçli bir farkındalık halindeyken ilişki kurmaktır. İşte o zaman zihnin bizi dürtüsel davranmaya iten anlarını fark edip, müdahale edebiliyor ve olanlara kontrolsüz tepki vermek yerine bilinçli bir yanıt verebiliyoruz.
Öz-şefkat de mindfulness pratiklerinin bir sonucu… Kendimize iyi davranmayı ve değer vermeyi sağlayabiliyor mu anda kalma çalışmaları?
An’da kalmayı pratik ettikçe, zihnimizi gözlemlediğimiz için kendimize söylediğimiz bir sürü eleştirisel ve yıkıcı ifadeleri fark etmeye başlıyoruz. Mindfulness’ın en büyük kazanımı, olanı olduğu gibi kabul edebilmek, önce kendimizi olduğumuz gibi kabul etmekten başlıyor. Yanlış yaptığımız davranışı görüyoruz ancak kendimizi kamçılamak yerine, önce yaşadığımız duygulara izin veriyoruz. Yaşadığımız olayın zorluğunu kabul ediyoruz. Kabul sürecinden geçmeden, şefkate gelemeyiz. %100’ümüzle kabul vermeyi öğrenince öz şefkati deneyimlemeye başlıyoruz. An’da kalmanın ilk adımı olana olduğu gibi kabul verebilme halimiz öz şefkati de beraberinde hayatımıza taşımamıza vesile oluyor.
Çoğu zaman eylemlerimizi otomatik pilotta gerçekleştiriyoruz ve bu anı kaçırmamıza, gereken yaşamsal veriyi toplayamamamıza sebep oluyor. Siz bunu AN Modülünde anlatıyorsunuz. Nasıl bir iletişim geliştirmeliyiz etrafımızda olup bitenlerle?
Otopilotta yaşamak kötü ve yanlış değil. Hayatımızın birçok işini oto pilotta yapıyor olmamız bize zaman ve verim kazandırıyor. Ancak hayatımızı sürekli otopilotta yaşamak bizi hem an’dan koparıyor, hem de kendimiz ile bağlantımızı kesiyor.
Kendisi ile bağlantısı kopan kişiler etrafları ile bağlantı kurmakta oldukça zorlanıyorlar.
Ben ne istediğimi, neye ihtiyacım olduğunu, ne hissettiğimi, düşündüğümü bilmiyorsam, bana söylenen her şeyi kendi isteklerim, ihtiyaçlarım ve doğrularım zannederim. Farkında olmadan başkalarının hayatlarını yaşarım. Ve işler istediğim gibi gitmediğinde de suçu başkalarına atarım. Kısacası, gücümü karşıya vermiş olurum.
DEĞİŞİM AN’DA BAŞLAR™ koçluk metodunun ve eğitimlerinin AN. modülünde kişi önce kendisi ile bağlantısını güçlendiriyor. Bu da kendi yetkisini eline alıp, sınırlarını daha net çizdiği, daha güçlü ve dengeli ilişkiler kurmasını sağlıyor.
Mindful eating de son dönem çokça konuşuluyor. Yemekle aramızdaki anlamsal bağı nasıl kuruyoruz?
Yemek hepimizin en temel ihtiyacı. Fakat, bazen temel ihtiyaçlarımızı anlamakta ve ayırt etmekte zorlanabiliriz. Çünkü kendimizi dinlemeyi bilmiyoruz. Bedensel ihtiyaçlarıyla ufak yaşta ilişkisini koparmış olan ve daha çok zihinde yaşayan bir insan olmaya yatkınlığımız var. Aldığımız her kararın altında bir duygu yattığını bilsek aslında matematik sorusu çözdüğümüz zamanlar hariç asla mantıklı kararlar almadığımız gerçeğine epey şaşırabiliriz.
Yemek yemek de o an temel ve fiziksel bir ihtiyaç değil ise, genelde duygusal bir açlığı bastırmak için yapılan bir eylem olabiliyor. Mindfulness çalışmaları tüm eylemlerimize, düşüncelerimize ve duygularımıza bilinçli bir farkındalıkla bakmamızı sağladığı için, yemek yememizin arkasındaki gerçek ihtiyacı da görmemizi sağlar. Ve davranış değişikliğine gidebilmemizi destekler.
Hayır demenin kabalık olarak kabul edildiği bir toplumsal bilince sahipken sağlıklı sınırlar çizmeyi başarmak da zor her anlamda. Fakat değişim kendi seçimlerimizi yapabilmenin gücüyle geliyor. Nasıl geliştirmeliyiz bu zihinsel kaslarımızı?
Hayır demek, başka bir deyiş ile, hayatıma ne alıp almayacağıma karar vermek bazı toplumlarda saygısızlık, ilgisizlik, kabalık olarak algılanabiliyor. Bu sebeple çoğumuz “Hayır” dediğimizde kendimizi suçlu hissederiz. Oysa “Hayır” demek, “Başka bir şeye evet demek istiyorum ve konu seninle hiç alakalı değil” demek oluyor. “Hayır” demek sağlıklı sınır çizebilmektir. HAYIR’ı duyduğumuzda çoğumuz reddedildiğini düşünür, çarpık bir algıdan olayları görmeye başlarız.
Hayır demediğimizde ise bize iyi gelmeyecek seçimleri istemeyerek yapmış oluruz. Yani kendi sınırlarımızı koruyamamış, istemediğimiz bir olayı, kişiyi, durumu hayatımıza almış oluruz. Sonra da pişman olup kendimizden nefret ederiz.
"Hayır"ın altındaki "evet"imizi duyabilirsek ve hayır demenin karşı tarafa olan saygımız ve sevgimizle hiçbir ilgisi olmadığını, bize de hayır dendiğinde bunun kişisel olmadığını hatırlarsak kendi seçimlerimizi daha gönül rahatlığı ve iç huzur ile yapmış oluruz.
Siz de uzun süredir Mindful Coaching seansları veriyorsunuz. Neler öğreniyor danışanlar, nasıl değişimler oluyor hayatlarında?
Mindfulness Temelli Koçluk seanslarımızda, danışanlar ile gündelik hayatta zorlandıkları ve değişim yaratmak istedikleri her konuda çalışıyoruz.
Yaptığımız mindfulness pratikleri ve koçluk egzersizleri ile öncelikle kişilerin kendi sınırlayıcı düşünce yapılarını, inanç ve davranış kalıplarını fark etmelerini ve dönüştürmelerini sağlıyoruz. Hepimizin farkında olmadığı kör noktaları, güçlü yanları da mevcut. Ancak bunları bazen göremeyebiliyoruz. Bu noktaları fark etmek ve ihtiyaç olan değişime gitmek için an’ın içinde, gerçekçi ve hedefe odaklı adımlar atmalarına alan açıyorum. Hedeflerimize ulaşmak ve içimizdeki potansiyelleri yüzde yüzümüzle kullanabilmek için, DEĞİŞİM AN’DA BAŞLAR™ koçluk metodumun AN. AN.LAM AN.LAMAK modüllerinden birçok farklı çalışma uyguluyoruz.
En önemli adım ise kendimizle ve etrafımızdakilerle nasıl iletişim kurduğumuzu fark etmek. Çünkü iletişim becerimiz hem kendimizle hemde etrafımızla olan ilişkilerin kalitesini belirler.
Tüm danışanlar ile ihtiyaçları doğrultusunda çıktığımız bu içsel yolculukta, An’da kalmayı pratik ettiğimiz, hayatımızın An.lamını keşfettiğimiz, kendimizi ve etrafımızı farklı bir bakış açısı ile anladığımız ve An.laşmak için gereken becerilerimizi geliştirdiğimiz dönüşümsel farkındalık çalışmaları yapıyoruz.
Danışanlar sadece ve sadece kendilerini değiştirebildiklerini anladıkları zaman, yaşamda tek kontrol edebilecekleri alanın kendi farkındalıkları olduğunu algılıyorlar. Bu algı ise onları bilinçli farkındalık kaslarını kolaylıkla güçlendiren mindfulness pratiklerini ve meditasyonu hayatlarına daha fazla sokmaya motive ediyor.
Vogue okuyucularına, kolayca hayatlarına adapte edebilecekleri önerileriz olur mu?
1- Her sabah uyandığınızda yataktan kalkıp günün koşturmasına başlamadan önce durun. Kendinize sorun bu sabah nasılım, duygum ne, düşüncem ne, bedensel duyumlarım ne şu anın içinde? 3 farkındalıklı nefes alıp verin ve güne başlarken bugün için niyetlerinizi yüksek sesle söyleyin.
2- Gün içinde alarmınızı kurun ve 3 kere 5 dakikalık molalar verin. Mola verdiğinizde sosyal medyadan, bilgisayardan, insanlardan uzakta kendinizle vakit geçirin. Bedeniniz, nefesiniz ve siz birlikte olun. Ve sabah sorduğunuz soruları sorun. Bedenim nasıl, duygularım nasıl, düşüncelerim ne şu an? Birkaç farkındalıklı nefes alıp verin. Bugünün geri kalanına nasıl devam etmeye niyet ediyorum?
3- Gece yatarken uyumadan önce aynı soruları kendinize tekrar sorun. Bedenim, duygum, düşüncem nasıl? Bir de her gece şükrettiğiniz 3 şeyi düşünün. Ve yüksek sesle teşekkür edin.
4- En az haftada bir kere doğaya çıkın ve mümkün olduğu kadar doğada kendinizle kalın. Ormana gittiğinizde bütün yolu telefonda konuşarak yürüyorsanız muhtemelen ne bedeniniz, ne de zihininiz doğada olduğunuzu algılamıyordur.
5- Dikkatinizi ve ilginizi sadece sevdiklerinize verdiğiniz vakitler ayırın. Pandemi bittiğinde muhakkak onlara bol bol sarılın.
6- Yazı yazın, dans edin, resim yapın, şarkı söyleyin, balık tutun, yemek yapın… Kalıplar ve olması gerekenlerin dışında hareket ettiğiniz alanlar açın. Özgürce ve sezgilerinizle var olduğunuz alanları daha fazla deneyimleyin.
7- Kendinize hata yapmaya izin verin ve yaptığınız hatalarınıza aferin demeyi ve gülümsemeyi deneyin.
8- Öfkenizi, yaslarınızı, korkularınızı, üzüntülerinizi, en az mutluluklarınız, heyecanlarınız, tutkularınız kadar sevmeyi araştırın. Tüm duyguların hayatın canlılığı olduğunu hatırlayın.
9- Destek isteyin. Tanıdığınız ve tanımadığınız insanlara fikir sorun, zamanlarını, ilgilerini isteyin, ihtiyacınız olanı dış kaynaklardan da almayı deneyin.
10- Birine karşılıksız bir şeyler verin. Zamanınızı, ilginizi, kahvenizi, gülümsemenizi. Dünyaya o size bir şey vermeden de katkı sağlayacak bir eylemde bulunun.
11- Mümkün olduğunca çok gülümseyin. Önce kendinize ve etrafınızdakilere gülümseyin.