Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Modernizmin yolunu geleneksel el zanaatlarıyla kesiştiren Japon tasarımcı Takanohiro Okude, LASTFRAME ile dünyanın gerçek anlamda ihtiyaç duyduğu ömürlük ve işlevsel parçaların peşinde.
Takanohiro Okude, tam bir zanaat tutkunu. Doğduğu Japonya’nın geleneksel zanaatları söz konusu olduğunda bu tutku form değiştirerek bir hedef hâline gelmiş. Okude, Japonya’da sayısı her sene azalan zanaatkarları ve geleneksel üretim tekniklerini elinden geldiğince koruyabilmek için bu konuda kendini derinlemesine eğitmiş, yaptığı seyahatlerle hem Japon hem de dünyanın farklı noktalarında kullanılan el sanatlarını yakından incelemiş. Bu birikimin üzerine kişisel gustosunu da ekleyerek 2018’de LASTFRAME’i kurmuş. Marka ismini final ve devamlılık anlamına gelen “last” ve çerçeve anlamına gelen “frame”in birleşiminden alıyor. “Last”, sonu gelmekte gibi görünen geleneksel tekniklerin devamlılığı arzusuna gönderme yaparken, “frame” ise bu parçaların bir müzedeymiş gibi çerçevelenip korunması, spot ışıkları altında yer alması gerekliliğine vurgu yapıyor. Okude geleneklere bu denli bağlı görünse de sunduğu eşarp ve çantalar oldukça yenilikçi, eğlenceli ve dinamik. Tasarımlar zamanın ruhuna dokunuyor, hatta belki bir adım önde gidiyor. Bu vizyonun ardındaki Japon tasarımcıyla markasına ve zanaatın önemine dair konuştuk.
Bize LASTFRAME’in kuruluş hikayesinden bahseder misiniz?
Moda endüstrisinin sürekli trendlerin peşinde koşulduğu baş döndürücü hızdaki döngüsünü sorgularken, farklı bir yaklaşımla bir şeyler tasarlayıp tasarlayamayacağımı merak etmeye başladım. Öncelikle, doğduğum yer olan Japonya hakkında daha fazla şey öğrenmeye çalıştım. Bunun yapacağım tasarımlara dair ipuçları verebileceğini düşündüm. Japon zanaatkarlığı tarihi üzerine eğitim alırken, bu coğrafyada müthiş teknikler olduğunu fark ettim. Bir yandan da zanaatkarların karşı karşıya olduğu; bu yöntemlerin zamanla ölebileceği gerçeğinin farkına vardım. Zanaatkarla birlikte çalışmanın saf tutkusu beni LASTFRAME’i kurmaya teşvik etti. Eğer tasarımlarım bu geleneksel tekniklerin az da olsa korunmasına yardımcı olacaksa, bu her şeye değer.
Oldukça modern eşarplar ve çantalar üretiyorsunuz. Bize bu parçaların yapım aşamasında kullanılan geleneksel zanaatkarlık tekniklerini anlatır mısınız?
Öncelikle, görüp markayı kurmak için ilham aldığım bir eşarp vardı; memleketimdeki bir ipek dokuma fabrikasında gördüğüm, ardında 120 senelik hikayesi olan bir parça… Bu fabrikanın tekniği daha önce kimonoların üretiminde kullanılmış ama fabrikada her geçen sene daha az iş ve daha az zanaatkarla yola devam etmişler. Buna rağmen Japonya’da ipek dokumayla giysiler üretebilen tek nokta olarak hayatta kalmış. Şimdi de eşarplarımızı bu fabrikada, bu teknikle üretiyoruz. Çantalarda kullanılan dokuma materyalinin hikayesiyse daha kısa. 1970’ten bu yana aktif olarak çalışan Japon markalarına üretim yapan zanaatkarlar var. Şu an Japonya’da bir elin parmağını geçmeyecek sayıda kalan bu zanaatkarlar, dokuma makinelerinde çok karmaşık desenlerle çalışabiliyorlar. Yaptıkları işi dünya üzerinde kimsenin kopyalaması mümkün değil.
Peki, bu gelenekleri canlı tutmanın yanında ne besler yaratıcılığınızı?
Benim için yaratıcılığın sırrı, kişisel olarak hayran olduğum ve etkisiyle motive olduğum şeylerde saklı. Mesela geleneksel Japon teknikleriyle karşılaşmak kadar, kültürün en yeni öğelerini bulup, tecrübe etmeyi de çok kıymetli buluyorum.
LASTFRAME optimizm ve neşe hissi veren bir marka. Geçtiğimiz pandemi süresince bu hisleri yakalayabilmek güçleşti mi? Pandemide kreatif rutininizi nasıl sürdürdünüz?
Pandeminin tabii ki üzerimde çok büyük negatif etkileri oldu ama kendimle yüzleşmek için de iyi bir fırsattı. Dünyanın şu an tamamen internet üzerinden sosyal ilişkilerini yürüttüğü düşünülürse, çoğunluğa uymak yerine yüz yüze olmanın ve iletişime geçmenin daha doğru olduğuna inanıyorum. LASTFRAME de bu pandemi sürecinden sonra hızla dünyaya yayıldı. Kişisel aktivitelerimi sınırlandırmak zorunda olsam da, tasarımlarım üzerine yoğunlaşmaya fırsat bulmak epey iyi bir imkandı.
Bu süreçte hazırladığınız son koleksiyonunuz hakkında neler söylersiniz?
Her sezon özellikle üzerine çalıştığım belirli bir konseptim yok ama markanın dünya çapında bilinirliği arttıkça, LASTFRAME stilini daha fazla tasarımla ortaya koymak istedim.
Market Bag modeliniz tam bir süperstar! Sizce bir tasarımı bu denli arzu edilir kılan unsurlar neler?
En değer verdiğim noktalardan biri, kullanılan materyalin karakteristik özelliklerinden faydalanabilmek. Öyle ki bir tasarımın görünümü ne kadar albenili olursa olsun, yapıldığı materyalin karakteristik özelliklerinden yarar sağlanmadığında o parça maalesef uzun ömürlü kullanıma uygun olmuyor. Bence Market Bag iyi materyal, işlevsellik ve özgün tasarımı buluşturuyor. Bu tercih sebebi olabilir ama ben yine de Japon geleneksel dokuma tekniklerinin en büyük etmen olduğunu düşünüyorum.
Sizin için bir tasarımın ardındaki işçilik öncelikli kuşkusuz, ancak bunun dışında sizin için herhangi bir tasarımı ne başarılı kılar?
Bu tasarıma bugün bu dünyada ihtiyacımız olup olmadığı. İşçiliğiniz ve üretim teknikleriniz çok başarılı olsa da, ihtiyaç duyulmayan bir parça ortaya çıkardığınızda bunun hiçbir önemi kalmıyor. Asıl mücadele şu: Mükemmel işçilikle gelecek nesillere kalacak bir tasarım çıkarabilmek.
Moda endüstrisinin geleceği dijital gelişmelerle dirsek temasında ilerliyor. Dijitalleşmenin zanaat ve el işçiliğinin önüne geçtiğini düşünüyor musunuz?
Teknolojinin evrimi bu unsurlar için hem avantaj hem de dezavantaja dönüşebilir. Tasarım ya da işçilik çok iyi olabilir ama görünür olması ve insanlara ulaşabilmesi oldukça büyük önem taşıyor. Bence Japonya’da hâlâ dünyadan birçok insanın bilmediği birçok muhteşem teknik var ve sonunda bunları dijitalleşmenin yardımıyla dünyaya duyurabileceğimiz noktaya geldik.
Sektörde birçok demode alışkanlık var. Sezon teslim tarihleri, büyük bütçelerin harcandığı defileler ve kampanya çekimleri ve daha nice tüketim ayağı… Bu yazısız kuralların karşısında LASTFRAME’in takip ettiği stratejiler neler?
Bu çok iyi bir soru. Her gün bunun üzerine düşünüyor, sistemi nasıl geliştirebileceğime dair kafa yoruyorum. Çarkı daha özgür kılabilir miyiz diye merak ediyorum ancak şunu da kabul etmek gerekir ki ben de hâlâ endüstrinin dayattıklarından kimilerini takip etmek zorundayım, zira zanaat bir iş planı hâline gelmedikçe sürdürülebilir olamıyor. Bu kuralların bazıları abartılı ya da doğa düşmanı. Sektör için oldukça gereksiz olan bu alışkanlıklardan vazgeçmek şart. Biz ise, dengeyi bulabilmek için neler yapabileceğimiz üzerine çalışmaya devam ediyoruz.
LASTFRAME şimdilik ipek ve dokuma kumaştan aksesuarlarla karşımızda. Yakın gelecekte giysiler ya da kişisel olarak özel bir ilginizin olduğunu bildiğimiz obje tasarımı alanında da bir seçki görecek miyiz?
Markamın hayranlarının sayısını artırmak için, içine giysilerin de dâhil olduğu daha geniş bir yelpaze sunmak gerektiğini biliyorum ama benim için giysi üretmek demek, her sezon yeni tasarımlar sunmak zorunda olduğum o döngünün kaçınılmaz olması demek. Yani bahsettiğimiz moda endüstrisi çarkının içine dâhil olacağım, kendi fikirlerime karşı savaşacağım. Şu an sadece LASTFRAME’i nasıl uzun ömürlü bir marka hâline getirebileceğimi araştırıyorum. Bu perspektiften baktığımızda obje tasarımı modadan daha uluslararası bir kulvar, benim de daima bir parçası olmak istediğim bir alan. Yani eninde sonunda bu klasmanda bir şeyler üretmek isterim.
Siz moda endüstrisinin daha iyi bir geleceği olması adına ne gibi adımlar atıyorsunuz?
Bana göre öncelikli olan, o günün talepleri neyse onu karşılayabilmek. Uzun süre kullanılan, evladiyelik tasarımlar çıkarmak istiyorum. Bunu başarabilmek için de uzun süre sevilip tercih edilecek bir marka yaratmaya çalışıyorum. Eğer markam devam ederse zanaatı ve zanaatkarları odakta tutmaya devam edeceğim. Marka ve planları için önümüzdeki beş ila 10 yıllık süreç çok kritik olacak.
Markanızın geleceği için ne hayal ediyorsunuz?
Dünyanın geri kalanına kıyasla Japonya, oldukça küçük miktarda yerel olarak yapılmış moda ürününü ihraç ediyor. Japon kumaşları global olarak, hatta Avrupa’daki yüksek modaevlerinde dahi çok yüksek değer görse de bu kumaşları kullanabilen çok az tasarımcı var Japonya’da... Bence şimdi Japonya’nın bu kıymetli teknikleri kullanarak markalar yaratabilmesi ve dünya çapında tanınırlık kazanabilmesi için en doğru zaman. Ben de dünyaya Japon zanaatlarını ileten isimlerden biri olmayı gerçekten isterim.