Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.


Guillermo del Toro’nun “Frankenstein” uyarlaması, sadece gotik atmosferiyle değil, karakterlerin iç dünyasını yansıtan etkileyici kostümleriyle de dikkat çekiyor.
Guillermo del Toro’nun uzun yıllardır hayalini kurduğu Frankenstein uyarlaması, yalnızca gotik atmosferiyle değil, karakterlerin iç dünyasını adeta kumaş, dikiş ve ışıkla anlatan kostümleriyle de dikkat çekiyor. Kostüm tasarımcısı Kate Hawley, yönetmenin çocukluk düşlerinden süzülüp gelen bu karanlık masala kendi sanatını ekleyerek, her karakterin ruhunu renklere, dokulara ve biçimlere dönüştürdü. “Guillermo renkleri duygular gibi kullanır. Ben de o duyguları kumaşla anlatmaya çalıştım” diyor Hawley. Özellikle Mia Goth’un canlandırdığı Elizabeth karakteri, bu görsel anlatının merkezinde yer alıyor. Böcek kanatlarını andıran elbiseleri, Tiffany’nin parıltılı mücevherleri ve del Toro’nun ışıkla örülmüş gotik evreniyle Frankenstein, yalnızca bir korku hikayesi olmaktan çıkarak; sanatın, doğanın ve insan bedeninin iç içe geçtiği büyüleyici bir yaratım öyküsüne dönüşüyor. Yazının devamında Frankenstein filminin kostümlerinin ardındaki hikayelere göz atın.

Fotoğraf: Netflix
Elizabeth’in karakteri, entomoloji (böcek bilimi) ve botaniğe olan ilgisiyle tanımlanıyor. Bu yüzden filmin kostüm tasarımcısı Hawley, onun gardırobunda doğrudan bu temaları işliyor. Elbiselerinde görülen desenler, kumaşın üzerindeki ince parıltılar ve kıvrımlar, böceklerin kanatlarından ve hücresel yapılardan ilhamla tasarlanmış. Özellikle dar korseler —wasp-waisted yani yabanarısı belini andıran siluetler— bu doğa takıntısını yansıtıyor. Bazı kumaşlar ise kağıt inceliğinde olup, böcek kanatlarını taklit edecek şekilde seçilmiş.
Mia Goth’un filmde giydiği yeşil elbise, bu temanın en açık örneği. Goth, elbisenin tamamen kelebeklerden ilham aldığını belirtirken Hawley, amacının böceklerin ve böcek kabuklarının anatomisini dönemin modasına uyarlayarak yansıtmak olduğunu belirtiyor. Böylece Elizabeth’in elbiseleri doğa ile insan arasındaki kırılgan bağı temsil ederken aynı zamanda ruhsal dönüşümü de simgeliyor.

Fotoğraf: Tiffany & Co.
Elizabeth’in tarzını tanımlayan bir diğer unsur da mücevherleri. Özellikle mavi tonlardaki kostümü, Tiffany & Co.’nun arşivlerinden seçilmiş nadir bir parça ile tamamlanmış: Tasarımcı Louis Comfort Tiffany’nin, 1900’lerin başına ait mavi cam böcek motifli kolyesi. Altın bir zemine yerleştirilen bu mavi cam böcekler, dönemin Art Nouveau anlayışını yansıtıyor.
Tiffany’nin yaratıcı direktörü Christopher Young, bu parçaların filmdeki tarihsel bağlamını şöyle açıklıyor: “Mary Shelley’nin yaşadığı dönemdeki tasarım anlayışını göstermek istedik. O dönemin sanatçıları, doğayı takı sanatına dönüştürüyordu.”

Fotoğraf: Netflix
Filmin en etkileyici kostümlerinden biri, Elizabeth’in final sahnesinde giydiği beyaz elbise. Yüzeyde sade görünüyor ama anlam katmanları oldukça derin. Elbisenin kollarını saran beyaz saten kurdeleler, 'Frankenstein' karakterinin (Dr. Frankenstein'ın yarattığı canlı varlık) de sahip olduğu cerrahi sargıları andırıyor. Yaratığın doğuş sahnesindeki bandajlardan esinlenerek tasarlanan Elizabeth’in kostümü, sembolik olarak Elizabeth ve 'Frankenstein'ın kaderlerini birleştiriyor.
Elbisenin katmanlı kumaş yapısı ışığı farklı açılardan yakalıyor, bu da onu adeta ışığın içinde süzülüyormuş gibi gösteiyor. Hawley bu detayın bilinçli bir tercih olduğunu vurguluyor: “Guillermo, Elizabeth’in eterik olmasını istedi. Bu yüzden iridesan, yani ışığa göre renk değiştiren kumaşlar seçtik.”

Fotoğraf: Netflix
Elizabeth’in kostümlerinde yalnızca doğa değil, dini sembolizm de büyük yer tutuyor. Özellikle duvak başlığı Elizabeth’in yüzünü kutsal bir figür gibi çevreliyor. Bonnet olarak adlandırılan dönem başlıkları ise hâle etkisi yaratarak yine Elizabeth’in eterik yanına vurgu yapıyor. Goth bu detayları taşıyan kostümler hakkında “O kısıtlayıcı kostümlerin içinde neredeyse nefes alamıyordum. Ama bu his, Viktorya dönemi kadınlarının nasıl yaşadığını anlamamı sağladı” diyor.

Fotoğraf: Ken Woroner, Netflix
Del Toro’nun filmlerinde renkler her zaman birer anlatıcı olmuştur. Frankenstein da bir istisna değil. Film üç ana renge dayanıyor: Siyah, beyaz ve kırmızı. Bu palet, The Devil’s Backbone gibi önceki del Toro filmlerine göndermede bulunuyor. Özellikle Victor karakterinin annesinin giydiği canlı kırmızı tondaki elbise, ölüm ve doğum arasındaki bağı simgeliyor. Bunlara ek olarak Hawley, Frankenstein’ın Gelini (1935) imgesine doğrudan gönderme yaparak, Elizabeth için bir gelin kıyafeti de tasarladı. Bu sayede kostüm, Elizabeth’in dönüşümünü sembolize eden çok katmanlı bir yapıya büründü. Üç katmandan oluşan bu elbisede İsviçre tarzı şeritli korseler, halk giysilerinden esinlenen kısa bir ceket ve üzerinde transparan katmanlar yer alıyor. Hawley bunu “neredeyse bir röntgen görüntüsü gibi” olarak tanımlıyor. Filmin sonunda elbisenin kana bulanması, bizi filmin başındaki 'anne' figürüne geri götürüyor.