Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
BERA markasının kurucu ortaklarından Beyza Yaşar ile, markanın çıkış noktasından zanaatın tasarımdaki önemine kadar kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Biz üç genç girişimci kadınız; farklı karakterlerimiz, yeteneklerimiz ve dünyaya bakışımız da aslında BERA’nın çok katmanlı yapısını yaratan en değerli unsur.Ben, Beyza olarak markanın markalaşma, pazarlama ve global iletişim stratejilerini yönetiyorum. Kültür Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler ve İşletme ÇAP yaptıktan sonra Vakko Esmod’da Moda ve Marka Yönetimi aldım. BERA’nın yalnızca bir ürün markası değil, bir yaşam tarzı olarak konumlanmasını sağlamak, markanın hikâyesini en rafine haliyle dünyaya anlatmak benim en büyük tutkum. Ortaklarım ise tasarım, üretim ve operasyon süreçlerinde yaratıcılıklarını ortaya koyuyor. Böylece BERA; hem tasarım estetiğiyle hem de arkasındaki düşünce yapısıyla güçlü, sürdürülebilir ve global ölçekte kalıcı olabilecek bir hikâye yaratıyor.
BERA markasının kuruluş hikâyesini paylaşabilir misiniz? Bu fikir nasıl ortaya çıktı?
Aslında her şey, bize ait bir dünya kurma hayaliyle başladı. Vizyonu, misyonu ve DNA’sı tamamen bizi yansıtan; farklı, kalıcı ve uzun vadede güçlü adımlarla var olacak bir hikâye yaratmak istiyorduk. Markayı kurduğumuz dönemde Türkiye’de çanta tasarımı konusunda öne çıkan yerel markaların sayısı oldukça azdı. Buna rağmen globalde elde edilmiş başarı örnekleri bizi fazlasıyla motive etti. Biz de o motivasyonla kendi dünyamızı çanta tasarımı üzerine kurmaya karar verdik.
Fikri benimsedikten sonra özgün olabilmek için bir çıkış noktası bulmaya odaklandık. Burada da bizi; el işçiliği, Anadolu topraklarının zenginliği, sahiplenilmemiş zanaatlar kucakladı. Özellikle ‘el işçiliği’ en başından beri temel değerlerimizden biriydi. Ancak markamızı gerçekten farklılaştıracak diğer detayları zaman içinde, deneyimleyerek ve hissederek bulmayı tercih ettik.
BERA ne anlama geliyor? Markanızın ismine nasıl karar verdiniz?
Markamızın ismi, bizim için çok önemli bir dönüm noktasıydı. Global ölçekte akılda kalıcı olması kadar, anlamının da bizi derinden yansıtmasını istedik. “BERA” farklı etnik kökenlerde farklı çağrışımlar yapan bir isim. Bizim için ise masumiyetin, arınışın ve manevi saflığın zarif bir sembolü. İçinde kusursuz bir temizlik ve özgürleşme hali barındırıyor.
Aynı zamanda bu marka iki kız kardeşin; Beyza ve Büşra’nın ortak hayalinden doğdu. İsmimizin baş harflerini taşıması da BERA’yı bizim için daha da kişisel, bütünleyici ve özel kıldı.
Tasarımlarınızı oluştururken hangi yaratıcı süreçlerden geçiyorsunuz ve markanızın ilham panosunda neler bulunuyor?
Tasarımlarımızı oluştururken aslında önce BERA için bir persona yarattık. Bu persona bizim için başlı başına yaşayan bir karakter; zaman içinde büyüyen, gelişen, deneyimleyen ve dönüşen bir ruh. Zevkleri evriliyor, ilhamını yalnızca modadan ya da estetikten değil, hayatın ta kendisinden, yaşadığı deneyimlerden ve dünyaya bakış şeklinden alıyor.
Markamızın ilham panosunda da tam olarak bu çok katmanlı dünya var. Mimari detaylardan çağdaş sanata, tarihsel referanslardan doğanın kusursuz geometrisine kadar pek çok unsur besliyor bizi. Aynı zamanda yerel zanaatkârlığın o eşsiz dokusu ve modern kadının sofistike yaşam tarzı da tasarımlarımızda sıkça karşılık buluyor.
Biz tasarımı, yalnızca ortaya çıkan ürün değil; bir duygu, bir deneyim ve zamansız bir yolculuk olarak görüyoruz.
Bir çantanın, görünümdeki ve stildeki rolü hakkında düşünceleriniz neler?
Günümüzde pek çok insan, aynı çantayla birbirine benzeyen ve kolayca tahmin edilebilir stiller yapıyor. Biz ise tam burada, çantanın yalnızca bir temsil ya da statü sembolü olmasının ötesine geçen bir bakış açısıyla ayrışmaya özen gösteriyoruz.
Burada kişisel olarak bir pencere açmam gerekirse; ben, stilde farklılık yaratılmak istendiğinde ilk değişen detayın genellikle çanta olduğunu gözlemliyorum. O yüzden benzeşen stillerden sıyrılıp, gerçekten farklı olmayı ve stilini yükseltmeyi isteyenlerle aynı dünyada olmayı daha değerli buluyorum.
Günümüz moda dünyasında seri üretim ve hızlı tüketim yüzünden zanaat ve el işçiliği giderek daha kıymetli, daha anlamlı hale geliyor. BERA’nın “Refined Craft” yaklaşımı da bu bağlamda yalnızca bir üretim tekniği değil, aynı zamanda kültürel bir miras ve etik bir duruş sunuyor. Sizce zanaat, bir tasarıma nasıl bir derinlik ve kimlik kazandırıyor?
Bence zanaat, bir tasarımın ruhudur. Günümüz moda dünyasında hızlı tüketim kültürü, çoğu parçayı geçici ve yüzeysel kılıyor. Oysa el işçiliği, bir tasarıma yalnızca fiziksel bir form değil, insan dokunuşunun, zamanın, sabrın ve ustalığın izlerini katıyor. Böylece o parça sadece bir nesne olmaktan çıkıp, bir hikâyeye, bir duyguya ve hatta taşınabilir bir mirasa dönüşüyor.
BERA’da “Refined Craft” yaklaşımımız tam da bu yüzden var. Biz zanaati yalnızca bir üretim biçimi değil; kültürel bir miras, etik bir duruş ve uzun ömürlü bir stil manifestosu olarak görüyoruz.
Zanaat sayesinde tasarımlarımız kimlik kazanıyor, karakter buluyor. Seri üretimde asla yakalanamayacak o küçük farklılıklar, o minik kusursuzluklar parçayı aslında eşsiz ve özel kılıyor.
Bugün en çok ilgi gören tasarımlarımızla ilgili bize yöneltilen ilk soru genellikle “Bu el yapımı mı?” oluyor. Özellikle yurtdışındaki müşterilerimizin hikâyemizi dinleme arzusu, ürüne sahip olma istekleri ve onunla duygusal bir bağ kurmaları bize tarifsiz bir mutluluk veriyor.
BERA, tamamı kadın girişimciler tarafından kurulmuş bir marka olarak, Anadolu’nun zanaatkâr mirasını modern tasarımlarla buluşturuyor ve kadın emeğine dayalı üretimi destekliyor. Bu güçlü vizyonun arkasındaki motivasyon neydi?
Öncelikle şunu söylemeliyim ki; bugün profesyonel bir çalışma hayatında hiç yer almamış, ilk kez kendi gelirini kazanmanın gururunu ve mutluluğunu yaşayan onlarca kadının hayat hikâyesine tanıklık etmek bizim en büyük motivasyon kaynaklarımızdan biri. Üretim sürecimiz kolay yönetilebilir bir yapı değil; neredeyse 7-8 farklı şehirden zanaatkârlardan destek alıyoruz. Bu da bizi her biriyle kişisel bir bağ kurmaya zorluyor — ki bence bu işin en büyülü tarafı. O bağ, sadece ortaya çıkan ürüne değil; hayatlara, hikâyelere ve umutlara da dokunmamızı sağlıyor. Bu yüzden motivasyonumuz her geçen gün daha da büyüyor. Çünkü artık yalnızca kendimiz için değil, birlikte yol aldığımız kadınlar için de sorumluluk hissediyoruz.
Ve bu yolculuk bize gösteriyor ki zanaat modernleşebiliyor, global moda dünyasında kendine güçlü bir yer bulabiliyor. Biz de BERA’da Anadolu’nun zanaatkâr mirasını çağdaş tasarımlarla buluştururken, aslında tam olarak bunun mümkün olduğunu kanıtlamaktan büyük bir heyecan duyuyoruz.
BERA, sürdürülebilirlik anlayışını sadece çevreci malzeme kullanımıyla sınırlamıyor; aynı zamanda eski koleksiyonlardan arta kalanları dönüştürerek sanatsal ve etik bir üretim biçimi yaratıyor. Sizce geri dönüşüm, bugün modada sadece bir sorumluluk mu, yoksa aynı zamanda yaratıcı bir olanak mı?
Bence geri dönüşüm, bugün modada yalnızca bir sorumluluk değil; aksine muazzam bir yaratıcı olanak. Eğer biz sadece “sorumlu hissederek” bir koleksiyon yaratmaya odaklansaydık, muhtemelen "Refined Craft"ı hiç hayata geçiremezdik. Çünkü sürdürülebilirlik, bizi farklı düşünmeye, kalıpları kırmaya ve eldeki malzemenin potansiyelini yeniden keşfetmeye itiyor. Bu da tasarımcı olarak bakış açınızı gerçekten zenginleştiriyor.
BERA’da sürdürülebilirliği hiçbir zaman sadece çevreci malzeme kullanımıyla sınırlı tutmadık. Eski koleksiyonlardan kalan parçaları sanatsal bir yaklaşımla yeniden yorumluyor, onlara yeni anlamlar katıyoruz. Böylece her tasarım hem etik hem estetik açıdan çok daha anlamlı bir katman kazanıyor.
Bu yaklaşımı 2025 yılıyla birlikte daha da ileri taşımaya karar verdik ve Reflora koleksiyonumuzu duyurduk. Bunun amacı, daha önce bir "Refined Craft tasarımına sahip olan herkesin çantasını yeni aksesuarlarla dönüştürerek bambaşka bir arzu nesnesine çevirmesini sağlamak.
Kısacası, geri dönüşüm bizim için yalnızca çevresel bir sorumluluk değil; tasarımlarımıza benzersiz bir hikâye ve özgünlük katmanın en heyecan verici yollarından biri.