Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Siyahi yazarların ırkçılık deneyimine dair ödüllü romanlarından, evlere kapandığımız günler sonrası için ideal seyahat psikolojisine, doğaya saygıdan umuda uzanan okumalar odağımızda.
Geçtiğimiz aylarda tüm dünya durmuş gibiydi. An’a döndük, düşündük. Zorunlu inzivada kendimizle kaldık, belki bir çoğumuz pek çok şeyi yeniden değerlendirdik. Sokaklar tekrar nefes almaya başlarken, ofislerin, dükkanların ve deniz kenarı balıkçıların yanı sıra, kendimiz için de bir sonraki adım mecazi bir açılış olabilir mi?
Dünya yavaşça açılmaya ve iyileşmeye çalışırken, bir yandan eşitsizlik, şiddet, ırkçılık ve virüs gündemdeydi. Şimdiki zaman bizden hem kendimiz, hem başkaları hakkında tekrar düşünmemizi talep ediyor adeta. Ve belki de bu iki tanımı zihnimizde bir nebze yakınlaştırabilmeyi. Bizi birbirimizden ayırdığını düşündüğümüz her şeyin ne kadar hızlı anlamsızlaşabildiğini görebilmeyi.
Değişim, her zaman kolay olmuyor. Bazen değişmek de istemiyoruz, güvenli ya da en azından tanıdık kıyılara olabildiğince tutunmayı tercih ediyoruz. Değişim hayatın sabiti, ancak dönüşüm için kendimizi geliştirmeye, daha çok dinlemeye ihtiyacımız var.
Edebiyatın bir niteliği de bu, hikayeler ile insanın empati kapasitesini tutuşturmak adeta. Kendimizi bir başkasının yerine koymak, anlamak. Hissettiğimiz, düşündüğümüz ve yalnız hissettiğimiz konuları ellerimizde basılmış görmek. Perspektifimizi genişletmek, dünyaya kendimizinkinden farklı bir pencereden bakmak.
Bu nedenle Temmuz okuma listemin kadrajına empati ve özgürlüğü aldım. Siyahi yazarların ırkçılık deneyimine dair ödüllü romanlarından, evlere kapandığımız günler sonrası için ideal seyahat psikolojisine, doğaya saygıdan umuda uzanan okumalar odağımızda.
Evaristo son eseri ile İngiltere’nin prestijli 2019 Booker ödülünün ilk siyahi kadın kazananı oldu. Ödülün Booker tarihinde ilk defa iki isimle paylaştırılması oldukça tartışma yaratsa da, Girl, Woman, Other ırkçılık ve feminizm üzerine gündeme getirdiği sorular ile tam da bu yaz okunması gereken bir roman. Çoğu kadın ve siyahi olan 12 karakterin birbirine bağlı hikayelerini işleyen eser, noktalama işaretleri yerine düzyazı ve şiir arası diyebileceğimiz, nadir bir deneysel teknik ile yazılmış, eşsiz ve şairane bir anlatım stiline sahip. Evaristo’nun tonu alaycı hiciv, empati ve sert realizm arasında dans ediyor. Yazarın gözlem yeteneği, günümüz İngiltere’sinin kompleks ırksal metropolisini gözler önüne sererken, bize anlayış anları sunuyor
Tam çantaya atmalık bu incecik kitap, bu zamanlarda oldukça ihtiyaç duyduğumuz bir doz felsefe sağlıyor. Zihin kuvveti ve zorlukları atlatmak denildiğinde akla ilk gelen akımlardan biri stoizm. Antik Yunan’da özgürlüğünü kazanmış bir köle olan filozof Epiktetos’un öğretileri, 2.yüzyıldan günümüze değerini koruyor. Özgürlük, ahlak, korku, inat ve sevgi temalarını inceleyen kısa bölümlerden bazılarının başlıkları: Bir insan herhangi bir durumda nasıl doğru karakterini korur? Gücümüz dahilinde olanlar ve olmayanlar hakkında, bazı kararlarına fazlasıyla sıkı tutunan insanlara... Ve son olarak; "Her koşul, bir fırsatı temsil eder."
Global olarak gezginliği unuttuğumuz günler sonrası, Polonyalı yazar Tokarczuk’un 2018 Nobelli eseri, seyahat üzerine derin bir felsefe ve adeta kültürel bir antropoloji egzersizi. Bir kategoriye girmeye meydan okuyan romanda, dünyanın dört bir yanından kurgular ile havaalanları, otel lobileri ve seyahat psikolojisi üzerine denemeler iç içe geçiyor. Kitabin iki büyük teması; hareketlilik (değişkenlik) ve merak, karakterleri gibi hep hareket halinde olan bir anlatıcı ile farkındalıklar ve parlak kuramlar eşliğinde ortaya konuluyor.
Doğa ve iklim üzerine de düşündüğümüz (eğer düşünmediysek de kesinlikle düşünmemiz gereken) bir dönemdeyiz. Karantinanın hava kirliliğine karşı olumlu etkilerini hangimiz görmedi? Umuda ve gerçekçi bir iyimserliğe de gereksinim duyuyoruz. Güneş altında ya da kahve masasında inceleyebileceğiniz, daha hafif bir okuma olan Let My People Go Surfing; çevrecilik, doğaya saygı ve tüketim üzerine enfes dersler içeriyor. Patagonia’nın kurucusu Yvon Chouinard’in yarı otobiyografi, yarı girişimcilik ve doğa üzerine ümitli manifesto tadındaki kitabının adı da, bu başarılı ve sıra dışı CEO’nun çalışanlarının hava güzel olduğunda ofisten sörfe gitme izinleri olmasından geliyor.
Geçtiğimiz Ağustos kaybettiğimiz Nobel ödüllü yazarın başyapıtı denilebilecek romanı, 1987 tarihli olsa da, tam da bu günlerde okunması gereken bir klasik. 1873’te başlayan hikaye, köleliği bizzat deneyimlemiş karakterler ve onların neslinden gelenlerin kültürel tarihini, hafızanın çelişkilerini, hatırlamanın ve sonuçlarının yıkıcı etkilerini anlatıyor. İlhamını, özgürleştikten sonra çocuklarının köle olarak alıkonulmalarını engellemek adına onları öldüren bir kadına dair gerçek bir haberden alan Morrison, trajik bir geçmişin hayaletleri tarafından kovalanmayı, paradoksal sevgi ve radikal empati ile ustalıkla harmanlıyor.