Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
26 Vogue edisyonunu eylül ayında bir araya getiren "umut" temasına ithafen, Türkiye'den Zanzibar'a, Yunanistan'dan Portekiz'e, bambaşka dünyalara ait romanları derledik.
Audrey Hepburn Fotoğraf: Getty Images Türkiye
Umut. Geleceğin belirsiz, anın karanlık olduğunda tutunduğumuz his.
Bu ay odağımızda, karamsarlığın hakim olduğu karantina günlerini geride bırakıp ileriye bakmamızı sağlayan "umut" var. Tarihte ilk kez tüm Vogue edisyonlarını tek bir tema etrafında birleştiren bu kelimeyi, Eylül ayının okuma listesinden de eksik etmedik; dünyanın dört bir yanından "umut" diyen sayılara ithafen, Türkiye'den Zanzibar'a, Yunanistan'dan Portekiz'e, bambaşka dünyalara ait yazarların eserlerini derledik.
Listedeki kitapların beşi de farklı bir ülkeden; ancak hepsinin temelinde insan var. Tabii bir de insanın olduğu yerden eksik olmayan o his: Umut.
Birçok kişinin "Hepimiz Feminist Olmalıyız" isimli konuşmasıyla tanıdığı Nijerya kökenli yazar Chimamanda Ngozi Adichie'nin kitabı Amerikana, iki çocukluk aşkının hikâyesi üzerinden üç kıtaya yayılıyor. Nijerya'da beraber çıktıkları yol Amerika ve İngiltere'ye doğru ayrılan Ifemelu ve Obinze; ırkçılık, cinsiyet eşitsizliği, sınıf çatışmaları ve çok daha fazlasına dair gördüklerinin ardından Nijerya'da bir araya geliyorlar. En başarılı çağdaş yazarlar arasında görülen Chimamanda Ngozi Adichie'nin kendine özgü üslubuyla uzak durulan meselelere dokunan romanı, temelindeki saf ilişki sayesinde irdelediği tüm karamsar konulara rağmen okuyanın içini umutla doldurmayı başarıyor.
Körlük salgını her yeri sarsa, ortaya çıkan yozlaşma ne raddede olurdu? Nobel ödüllü José Saramago'nun romanı Körlük, Portekizli yazarın cümle kurmadaki muhteşem yeteneği ile bu soruyu cevaplıyor. Körlük salgınına yakalanarak akıl hastanesinde karantinaya alınan bir grubun, dışarıdaki insanların hızlıca yayılan bu salgından korkmaları sebebiyle ölmek üzere olsalar dahi tedavi edilmedikleri bir ortamda yaşamaya zorlanması, yozlaşmalarını daha da hızlandırıyor. Distopik bir evren yaratan roman, bu haliyle bakıldığında umut hissinden epey uzak görünse de aslında temelinde kitapta geçen şu cümle var: "Asıl körlük, umudun tükendiği bu dünyada yaşamaktı." Asıl kayıp, umudun da kaybedildiği anda gidenler.
"Deniz, sonbaharın tadı, ışıkla yıkanan adalar, Yunanistan'ın ölümsüz çıplaklığını örten ince yağmurdan oluşmuş saydam bir tül. 'Ölmeden Ege Denizi'ni gezen insana ne mutlu,' diye düşünüyordum."
Yunan asıllı İngiliz bir yazarın Girit'e yerleştikten sonra tanıştığı "ihtiyar bilge" Zorba'ya ait bu sözler. Nikos Kazancakis'in romanının baş kahramanlarını oluşturan iki adamın hayata dair konuştukları, romana adını veren karakter Zorba'nın geçmişiyle yaptığı yüzleşmeden çıkardığı dersler, Yunanistan'ın insanı umutla dolduran güzelliklerine yapılan atıflar... Yaşamanın ve özgürlüğün ne demek olduğunu hissettiren roman tüm bunlar ve çok daha fazlasıyla dolu. Ummaktan ve korkmaktan vazgeçtikten sonra özgür olunabileceğini anlatan Zorba, okuduğu kitapta huzur bulmak isteyenelere.
Bu defa İngiltere'de yaşayan Zanzibar kökenli bir yazara dönüyoruz, çağdaş edebiyatın önemli isimlerinden Abdulrazak Gurnah'a. Gurnah'ın okumak için Zanzibar'dan ayrılıp İngiltere'ye giden isimsiz bir karakterin hikayesini analttığı romanı Sessizliğe Hayranlık, ne hayatını yeniden kurduğu İngiltere'ye ne de küçükken ayrılıp yıllar sonra döndüğü memleketi Zanzibar'a ait hissedemeyerek kaybolan, köksüz hisseden, terkeden ve terkedilen "kalbi haşat olmuş" karakterin hayatına ışık tutuyor. İsimsiz karakterle beraber oradan oraya savrulan, kaybolma hissini yaşayan ve varoluş sıkıntılarını hisseden okur, romanın sonunda umutla dolmaya da hak kazanıyor. Her şeyin bittiği nokta, aslın başladığı nokta olabilir mi? Haşat olan kalbe rağmen umut edip devam edilirse, elbette.
Bu defa kendi coğrafyamıza dönüyoruz, Adalı Sait Faik Abasıyanık, Eylül ayı okuma listesinin son yazarı. Son Kuşlar, Abasıyanık'ın gözlem yeteneğinin ve yazma aşkının somutlaşmış bir hali. Her hikayesinde gözünü bambaşka bir olaya dikerek ada hayatını okuyucuya aktaran yazar, insanın doğaya, birbirine, hakka, adalete saygısızlığını; ancak aynı zamanda mütevazılığını, sevgisini, tutkusunu anlatıyor. İnsanı ve doğayı seven birinin gözünden, insanı ve doğayı görmemizi sağlıyor. Bir martının ya da sökülen çimlerin ardından hüzünlenen bir yüreğin yaşam sevgisi, umutla dolmak için yeterli değil mi?