Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Yılı birbirinden güzel kitaplarla bitiriyoruz!
Havaların hızla soğumasıyla eve kapanıp, kahve eşliğinde kitap okuduğumuz saatler arttı. E hal böyle olunca, bu aya önerecek o kadar çok kitap çıktı ki içinden seçerken çok zorlandım. Her alandan birçok duyguya dokunan bir seçki yapmaya özen gösterdim, her biri sevdiklerinize çok da güzel bir yeni yıl hediyesi olur aynı zamanda. Hazırsanız başlıyoruz!
Fotoğraf: @1kitap.1mekan
Bazı kitaplar vardır, kütüphanemde mutlaka olmalı dersiniz, işte o kitaplardan biri Canavar. Ara ara karıştırıp içinde geçen sanatçılardan kendinize genişçe bir okuma/ izleme listesi çıkartabilirsiniz.
Bir eseri, sanatçısından bağımsız düşünebilir miyiz? Sanatçının yaptığı olumsuz davranışlar esere bakışımızı değiştirir mi? Bu sorulardan yola çıkıyor Claire Dederer. Bizi yaratıcılığın ve caniliğin sınırlarında gezdiriyor. Her bölümde ayrı bir tokat yedim sanki, çok sevip hiç o yönünü bilmediğim sanatçılarla da yüzleşmiş oldum böylece…
Özellikle “canavar” kavramının kadınlarla, annelik deneyimleriyle özdeşleştirdiği, çocuklarını terk eden Doris Lessing bölümünden inanılmaz etkilendim. Daha önce, Rebecca Tamas’ın Ucubeler kitabı sayesinde tanıştığım Ana Mendieta’nın ölümü üzerine de derin bir sorgulamaya davet ediyor bizi Dederer. Lolita’yı okurken uzunca bir zaman kendi kendime sorguladığım bir konuyu da gün yüzüne çıkaran yazar, Nabokov’u bir anti-canavar olarak ele alıyor. Canavar kavramını her boyutuyla didik didik ederken içimizdeki isimsiz kavram ve eylemlere de ışık tutuyoruz bu kitapta.
“Her iyi romanın, hatta iyi olan herhangi bir yazı parçasının işi budur: Hissetmeniz gerektiğini düşündüğünüz şeyi değil, gerçekten hissedilmiş ve yaşanmış deneyimleri aktarmak.”
Uzun zamandır, böyle tadına vararak öykü okumuyordum, bir de sevgili Yekta Kopan ile kitap üzerine sıcacık bir sohbet edince iyice içime işledi her bir satırı.
Sohbetimize, bu kitap bana dört mevsimi hissettirdi diyerek başladım; içimdeki çocuğu uyandıran, yer yer kırılgan içe dönük, bazen yüzümde bir tebessümle okudum; her mevsimin her duygusu vardı içlerinde. Çağdaş masallardan anılara uzanan bu öyküler sanki Yekta Kopan’ın kendi çocukluğunu yad edişi, yüzleşmesi gibi…
Okur da metnin içinde çok aktif çünkü Kopan’ın yazarlık deneyimleri de oldukça ön planda; kelime oyunları, yazma eylemi, kendiyle sohbetleri. Hem sosyal hem toplumsal yaralara dokunan bölümler, hem gerçeklik algımıza yumuşacık dokunuşlarla çok farklı bir dünya var bu öykülerde. Aslında bu kitabı en güzel ismi anlatıyor; hepimizin içinde o tatlı heyecan vardır ya, yazın o hafiflik hissini tüm kış bekleriz, bu öyküler de bizi o hafiflik duygusuna kavuşturuyor.
“Sözcükler öyle sıralanmaya karar vermişler. Belki de onların duyguları sizin anlattıklarınızdan daha güçlü.”
Fotoğraf: @1kitap.1mekan
Hayvan Hükümranlığı ile tanıdığım Del Amo, bu kitabında yine insanlığın en temel krizlerinden biriyle yüzleştiriyor bizi… Issız doğada başlayan ve biten, baba ve oğul arasındaki karmaşık ve derin bir ilişkiyi merkezine alıyor bu kitap. Aile içi şiddetin kuşaklar boyu nasıl aktarıldığını ve bu durumun bireyler üzerinde yarattığı yıkıcı etkileri gözler önüne seriyor.
Roman, isimlendirilemeyen karakterler aracılığıyla ele geçirilemeyen bir mirasın ve gerçekleşmeyen bir aktarımın etkileyici öyküsünü sembolik ve mitolojik unsurlarla birlikte sunuyor, aslında bu sadece bu ailenin değil insanlığın da ortak sorunlarına açılıyor. Zamanın ve mekanın sınırlarını aşan bu hikaye, aile bağlarının, geçmişin gölgelerinin ve insanın doğaya olan bağlılığının etkileyici bir portresini çiziyor. Bir yandan eski çağların mistik havasını taşıyan, diğer yandan modern dünyanın karmaşasını yansıtan bu roman, okuyucuyu kendi iç dünyasının keşfine davet ediyor.
“'Bizimki gibi başka dünyalar var mı?'” diye soruyor oğlan.
'Umarım ki yoktur,' diyor baba uzun süre sessiz kaldıktan sonra. 'Umarım hiçbir şey yoktur. Yalnızca taş, sessizlik, buz ve ateş vardır.'”
Fotoğraf: @1kitap.1mekan
Daha önce Fahrelnissa Zeid Sözlüğü ile Fahrelnissa Zeid, Aliye Berger, Füreya Koral ve Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın hayatına ortak olduğumuz bu serinin yeni kitabı, Tiraje Sözlüğü, bu ayın en ilgi çekici okuması oldu benim için; hatta bu yıl en çok hediye edeceğim kitapların başında gelebilecek de diyebiliriz. Özellikle sanat okumalarına ilginiz varsa mutlaka listenize ekleyin derim!
İsmi Farsça gökkuşağı anlamına gelen, çağdaş Türk sanatının en önemli figürlerinden biri olan Tiraje Dikmen ile tanışıyoruz bu kitapta. Bir başlayınca elinizden bırakmayacağınıza o kadar eminim ki…
Döneminin çok ötesinde bir vizyona sahip olan Tiraje Dikmen, Paris’te yaşadığı uzun yıllar boyunca edebiyat ve sanat dünyasına damga vuran isimlerin arasında geziniyor. Çizimleriyle Max Ernest’e ilham verirken, sürrealistlerle aynı sergide yer alıyor Güzin ve Abidin Dino, Ferit Edgü, Yıldız Sertel, Avni Arbaş ile sıkı dostluklarıyla da dönemin sanat çevrelerinde oldukça ön plana çıkıyor. Okurken cesaretine, sanata ve hayata bakış açısına, eğitimine hayran kaldığım bu özel kadınla mutlaka tanışmalısınız!
“Desenlerim figür anlayışından tümüyle uzaklaşmış değil, çünkü hareket noktaları figür (doğa).”