Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Göç ve sürgünden aidiyet ve kimliğe, nostaljiden belleğin kırılganlığına kadar uzanan temalar etrafında kitaplar...
Ekim ayı kitap köşemde kitap kulüplerimden ilhamla, göç ve sürgünden aidiyet ve kimliğe, nostaljiden belleğin kırılganlığına kadar uzanan temalar etrafında dolaşacağız. Okuduğumuz her satır, bir yandan bireysel hikayelerimizi aydınlatırken öte yandan ortak insanlık deneyimlerimize dokunacak: Kayboluş, arayış, kök salma ve yeniden doğma arzusu.
Fotoğraf: @1kitap.1mekan
Sınırsız Ülke’nin beni bu kadar etkileme sebebi, 'dağılan bir aile' hikayesi üzerinden birçok temayı ele alıyor olması. Kolombiya’dan Amerika’ya göç eden bir ailenin hikayesi etrafında, sınırların yalnızca coğrafi değil; bedensel, duygusal ve kuşaklar arası olduğunu gösteriyor yazar bize.
Sınırsız Ülke, bir yandan da günümüzün en can acıtıcı sorularına dokuyor: Neresi gerçekten bizim ülkemiz? Sınırlar mı bizi tanımlar, yoksa biz mi sınırların ötesinde kimliğimizi yeniden kurarız? Bu romanı diğerlerinden farklı kılan en önemli nokta bence “ev”in tanımı, ev dediğimiz şeyin, bir coğrafyadan çok, sevgi üzerinden kurulduğunu hissettiriyor yazar.
“‘Belgesiz’ kelimesinden nefret ederim. Bu kelime, annem ve benim gibi insanların varlığını kanıtlayan resmi belgeler olmadığı sürece var olmadığını ima eder. Babamın kolunda adımın dövmesi varken bana belgesiz olduğumu söylemeyin.”
Fotoğraf: @1kitap.1mekan
Çok uzun zamandır okuduğum en etkileyici kitaplardan biri Dönüş. Hisham Matar, sürgünde büyüyen bir çocuğun, yıllar sonra ülkesine ve kendi geçmişine dönme hikayesini anlatıyor. Matar, sadece Libya’nın siyasi tarihinin ya da kayıp bir babanın izini sürmüyor; aidiyet, yas ve hafızanın sınırlarını zorlayan derin bir iç yolculuğa çıkarıyor bizi.
Sürgünün getirdiği (ya da götürdüğü demek daha doğru olur) birçok değerin arayışıyla beraber anlatıcının kimlik arayışı merkeze yerleşiyor ve bu kimlik arayışı bir yandan da 'kayıp babayı arama' düşüncesiyle kesişiyor. Sürgünün yalnızca mekana bağlı bir olgu olmadığını zamanla da ilgili olduğunu görüyoruz.
“Babamın yeryüzündeki varlığının ne zaman sona erdiğini bilmemek, hayatla ölüm arasındaki sınırı kavramamı büsbütün imkansız hâle getiriyordu.”
Fotoğraf: @1kitap.1mekan
Julián Fuks ile tanışma kitabım olan Direniş, diktatörlük döneminde kaybolanların gölgeleriyle büyüyen bir aile hikayesi üzerinden, hafızanın ve sessizliğin direniş biçimlerini çok etkileyici bir şekilde sorguluyor.
Anlatıcı, ailesinin sessizliklerle örülmüş geçmişini ve “evlat edinilmiş” bir çocuğun hikayesini anlamaya çalışırken, aslında Arjantin'de diktatörlüğünün karanlık gölgesine bakıyor. Binlerce insanın kaybolduğu, çocukların ailelerinden koparıldığı o yıllar, aile albümlerinde, sergilerde ve suskun akşam yemeklerinde varlığını hissettiriyor. Fuks da tıpkı Matar gibi kişisel bir hikayeyi politik tarihle buluşturuyor.
“Sürgün miras alınabilir mi? Küçükler, ebeveynlerimiz gibi gurbetçi olabilir miyiz? Kendimizi ülkemizden, vatanımızdan yoksun Arjantinliler olarak mı görmeliyiz? Siyasi zulüm de kalıtım kurallarına tabi midir?”