Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.


Spot ışıkları kendini tanımaktan korkmayan bir kadının ışıltısını ne kadar gölgeyebilir?
Marilyn Monroe denince akla gelen ilk görüntü genellikle ışıltılı, büyüleyici ve göz alıcı o Hollywood yıldızı imajı. Ancak onun hikayesi, parıltının çok ötesinde; tutkuyla dolu, iniş çıkışlarla bezeli, cesur ve bir o kadar da insani bir yolculuk... Sam Shaw’un fotoğrafları ve mektupları, Marilyn’in samimi yüzünü bizlere gösteriyor. Shaw’un Dear Marilyn: The Unseen Letters and Photographs kitabında dediği gibi, “Marilyn, birçok yüzü olan, kendi yolunu arayan, hayatı sonuna kadar yaşayan bir kadın. Bağımsızlığı. Kendini arayışı. Hayattayken yaşamın tadını sonuna kadar çıkardı.”
Fotoğrafçı Shaw, Monroe’nun ünlü beyaz elbisesinin fotoğrafını çeken isim. 1950’de, Panic In the Streets filminin post-prodüksiyon sürecinde tanıştığı Marilyn, o dönemde Hollywood’un “aptal sarışın” imajına uyan genç bir oyuncuyken aslında zeki ve öğrenmeye açık biri. Shaw ile dostlukları, Viva Zapata! çekimleri sırasında gelişiyor; Marilyn, ehliyeti olmadığı için Shaw’u sete getirip götürüyor ve ömür boyu sürecek bir arkadaşlık başlıyor. Shaw’un çektiği doğal ve samimi fotoğraflar, Marilyn’in gerçek yüzünü ortaya koyuyor.
Marilyn’in yıldızlaşma süreci 1949-1953 yılları arasında hız kazanıyor. Maddi zorluklarla geçen dönemde, Tom Kelley için çekilen cesur fotoğrafları daha sonra Playboy dergisinde kullanılıyor. Ardından, Clash by N!ght, Don't Bother to Knock ve We're Not Marr!ed filmleri gösterime giriyor.
Zaman içerisinde kariyerine yön veren en önemli kişi Johnny Hyde. Bu süreçte hayatında önemli rol oynayan Johnny Hyde, hem menajeri hem de ona âşık biri olarak Marilyn’in yeteneğine inanıyor ve onu destekliyor. The Asphalt Jungle ve All About Eve filmlerindeki küçük ama etkileyici rolleriyle Hollywood’da dikkat çekiyor ve hayran kitlesi hızla artıyor.

Fotoğraf: Dear Marilyn © Shaw Family Archives, Ltd
Ne yazık ki Hyde, All About Eve’in gösterime girmesinden kısa süre sonra hayatını kaybetti, sonraki menajerler ise Hyde’ın yerini tutamadı. 1951’de Fox’un kısmen başarılı üç komedisinde küçük rollerde oynadı. Buna rağmen Los Angeles Daily News ve New York Times gibi saygın medya kuruluşları tarafından en umut vadeden yeni oyunculardan biri olarak adlandırıldı.
1953 yılı ise kariyerinde kırılma noktasıydı. Niagara, Gentlemen Prefer Blondes ve How to Marry a Millionaire ile gerçek bir süperstar oldu. Shaw, New York’tan gönderdiği mektuplarda Marilyn’in sadece “büyük bir yıldız” değil, “dürüst ve samimi bir genç kadın” olduğunu vurguladı. Aynı zamanda Shaw, Marilyn’i çevreleyen olumsuzluklara karşı dikkatli olmasını istedi. “Çevrende seni yıkmaya çalışan güçler var, onlara fırsat verme”, diye uyararak onu korumaya çalıştı. Özel hayatına saygı gösterdi ve “İki insan arasındaki özel meseleler dışarıdakilerin işi değil, ne istediğine sen karar vermelisin” diyerek özgürlüğüne vurgu yaptı.
Hollywood’un yüzeysel dünyasından uzaklaşmak ve oyunculuğunu derinleştirmek için 1950’lerin ortasında New York’a taşındı. Actors Studio’da Stanislavski yöntemiyle çalışarak Marlon Brando ve James Dean gibi isimlerle aynı ortamda sanatını geliştirdi. Bu dönemde eski aşkı Arthur Miller ile ilişkisini yeniden canlandırdı; Miller’ın kararlılığı ve politik duruşu Marilyn’e güç verdi.
Sam Shaw ile Brooklyn sokaklarında yaptığı yürüyüşler, Walt Whitman sohbetleri ve plajdaki eğlenceleri, onun gerçek benliğini yansıtıyordu. Shaw, Marilyn’in bu özgür ruhunu, kişisel cazibesini ve sanatçı yönünü fotoğraflarında ustalıkla yakaladı. Marilyn’i çevreleyen dünya, ne yazık ki onu tam anlamıyla anlayamadı. Babasını hiç tanımadı, hayat arkadaşları ve sevgilileri derinliğine ulaşamadı. Hollywood ve New York’un sert gerçekliği içinde uyuşturucu, alkol ve baskılarla mücadele etti; ama kendini sadece “Amerika’ın saf sarışını” imajıyla değil, gerçek bir sanatçı olarak ifade etmeye çalıştı. İçindeki karanlıkları ise sahnedeki masumiyet ve komedi perdesiyle gizledi.

Fotoğraf: Sam Shaw ve Marilyn Monroe - Dear Marilyn © Shaw Family Archives, Ltd
16 yaşında James Dougherty ile evliliği kısa sürdü. 1954’te Joe DiMaggio ile evlendi, ama şiddet ve kontrolcü tavırları yüzünden birliktelikleri bir yıl bile sürmedi. 1956’da Arthur Miller ile evlendi; ilişkileri birçok kişi tarafından tartışmalı bulundu. 1957’de dış gebelik ve düşük yaşadı, aşırı doz nedeniyle hastaneye kaldırıldı. 1958’de Some Like It Hot ile Hollywood’a geri döndü. 1961’de John Huston’ın yönettiği The Misfits, onun tamamladığı son film oldu. 1962 yılında ise aşırı dozdan hayatını kaybetti.
Sam Shaw’un sözleriyle, Marilyn hep kendini aradı, kim olduğunu anlamaya çalıştı. Bu süreçte büyük acılar çekti, aşkı ve başarısıyla boğuştu ama hiçbir zaman servet ya da güç için yaşamadı. Onun arzusu, iyi projelerde yer almak, güçlü yönetmenlerle çalışmak ve gerçek bir sanatçı olarak tanınmaktı. Sam Shaw’un mektupları Marilyn için hem dostluk hem akıl hocalığı hem de güçlü bir destekti. Marilyn’i kaybetmenin acısını da şöyle dile getirdi: “Okuma yazması olmayan, zor zamanlar geçiren genç bir kadınken, kendini yeniden yarattı, öğrenmeyi öğrendi, sanatçı oldu. Kendini bulma yolculuğunda hep kim olduğunu anlamaya çalıştı. Sadece kamuoyu değil, milyonlarca insan hâlâ ona âşık.”

Fotoğraf: Dear Marilyn © Shaw Family Archives, Ltd