Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Özellikle şu an deneyimlediğimiz dönemde belki her zamankinden daha farkındayız bireysellik ve biz kavramlarının ne kadar iç içe olduğunun. Kolektif bir bilincin ve kadının gündemde olduğu zamanlara ithafen; Ağustos ayı kitap listemizin tamamında kadın yazarlar yer alıyor.
Fotoğraf: Getty Images Turkey
Belki de bugüne dek insan olmaya dair söylenmiş en büyük yalan, bunu sadece dünyaya gelmekle başarmış olmamızdır. Belki de insan olmak, bir sanat dalı kadar pratik ve düşünce gerektiriyor. Okumak, dinlemek, öğrenmek, kendinden başka insanları da düşünerek hareket etmek.
Özellikle şu an deneyimlediğimiz dönemde belki her zamankinden daha farkındayız bireysellik ve biz kavramlarının ne kadar iç içe olduğunun. Kolektif bir bilincin ve kadının gündemde olduğu zamanlara ithafen; Ağustos listemdeki kitap seçimlerimin tamamında kadın yazarlara yer vermeyi seçtim.
Tarihin bu benzersiz köşesinde yaşananları aksettiren, insanlığa dair düşünen ve düşündüren eserler odağımızda. Çoğu, Ağustos mahmurluğunu da göz önünde bulundurarak, kısa ancak derin: 2020’nin kitap ödülleri listelerinden yeni yetenekler, Zadie Smith’in karantinada kaleme aldığı denemeler, bir klasik olan Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda’sı. Woolf’un bundan 92 sene önce kadınlara verdiği mesaj hala geçerliliğini
koruyor; “Sizlerden sorumluluklarınızı hatırlamanızı, yükselmenizi, daha akıllı olmanızı rica ediyorum. Ve ne olursa olsun ne kadar çok şeyin size bağlı olduğunu, gelecek üzerindeki etkinizin ne denli güçlü olduğunu asla unutmayın.”
Hepimizin daha çok okuduğu, daha güzel düşünebildiği günlere…
Smith, yetenekli olduğu kadar kendi fikirlerine aşık olmayan ve kesinlik fikrine temkinli yaklaşan bir yazar. Kendi zihni ve yorumlarına olan sorgulayıcı yaklaşımı, kuşkusuz onun duygusal zekasının ve yeteneğinin de anahtarı. Intimations’ı önceki romanlarından ve diğer
iki deneme koleksiyonundan ayıran nokta, pandemi ve karantinadan doğan bu eserin, yaşadığımız zamana dair kişisel ve etkili perspektifler yansıtması. Dünya tanıyamadığımız bir hale gelince, bu bize önceki hali hakkında ne gösteriyor? Bir kriz esnasında şefkate karşılık nefretin orantısı nedir? İzolasyonumuzda başka insanlar bizim için ne ifade ediyor? Sadece altı deneme içeren bu yüz sayfalık kitapta, sokakta ya da parkta karşılaştığı bireylerin portrelerinden, acı çekmenin ne kadar bireysel ve göreceli bir deneyim olduğuna varan, şehirden ve gözlemlerinden kesitler yer alıyor. Kitabın tüm gelirleri hayır kurumlarına bağışlanıyor.
İsimsiz bir adada objeler rutin olarak kaybolmaktadır, hem fiziksel olarak, hem de insanların belleklerinden. Bu, bir gün bir tatlı çeşidi, bir gün ise kuşlar olabilir. Kaybolan şeyleri tutmaya çalışan ya da onları gerçekten hatırlayan herkes büyük tehlike altındadır. Japonya’nın en iyi yazarlarından biri olan Ogawa’nın 1994 tarihli bilimkurgu romanı, yeni çevirisi ile Uluslararası Booker Ödülü’nün 2020 kısa listesinde yer alıyor. Orwell’in
1984’ünü ve Yüz Yıllık Yalnızlık gibi şaheserleri ekolasa da kendine özgü bir sesi olan kitap, okurunun bakış açısını derinleştiriyor. Totalitarizm ve direniş üzerine düşünen hikaye, devlet gözetimi altında bir distopyada geçiyor. Hafızanın gücü, kaybetmenin travması, bireysel otonomi ve unutmanın korkunçluğunu ustalıkla harmanlıyor. “Kitapları yakmakla başlayan adamlar, başka adamları yakmakla bitirirler” ve “Kalbin bir şekli, limitleri yoktur. Bu nedenle onun içine neredeyse her tür şeyi koyabilirsin ve o hepsini taşıyabilir. Bu anlamda, tıpkı hafızan gibidir kalp” alıntıları ile akılda kalıyor.
Fransa’nın büyük doğrucusu olarak adlandırılan Ernaux’nun en iyi kitabı kabul edilebilecek, bir biyografi olarak sınırlandırılamayacak denli yenilikçi, “kolektif otobiyografi” olarak tanımlanan eseri, adeta bir neslin ağzından anlatılıyor. Hatıralar, rüyalar ve gerçekler yaşanmış zamanlara karışıyor. Fransa’da doğum kontrol hapı ve kürtajın yasallaşması ile dönemin kadın hareketine değinerek, jenerasyonlar arası değişimi anlatıyor. Tüketimcilik ve medya egemenliği çağının Kayıp Zamanın İzinde’si.
İlk romanı ile Booker’ın uzun listesine girmeyi başaran Ward, kayıp, sevgi ve gerçekliğin doğası üzerine filozofik bir inceleme sunuyor. Yalnız aşkın çözmeyi umabileceği bir diyalektik ile başlayan hikaye, dokuz bölümde, Pascal’ın Bahsi’nden Descartes’ın Demon’una varan dokuz felsefi düşünce deneyinin temaları üzerinden ilerliyor. Filozofik kurgu geleneğinde Sartre’ın Bulantı’sı ve Voltaire’in Candide’ini izleyen roman, entelektüel olarak provoke edici ve düşünce yapılarını özgürleştirici olmayı hedefleyen bir sevgi ve kayıp hikayesi. Mantığın sınırlamaları nelerdir? Bir bilgisayar sevgiyi bilebilir mi? Ya bir beyni paylaşabilseydik? benzeri soruların yanı sıra, Ward’un empati üzerine araştırması kitabın en can alıcı noktası.
Woolf’un kadınlar ve kurgu üzerine 1928'de Cambridge'de verdiği iki vaaza dayanan bu ince kitap, bu dönemde tekrar okunması gereken bir edebiyat klasiği. Romansı bir bilinç akışı ile, Oxbridge ve British Museum’u gezdiği, kadınlar tarafından ve kadınlar hakkında yazılmış her şeye göz attığı iki gün hayal ediyor Woolf. Neden bir kadın Shakespeare yoktu’yu sorguluyor. Shakespeare’in dahi bir kız kardeşi olsa, onun için hayatın nasıl olacağını hayal ediyor — muhtemelen intihar ederdi kanısına varıyor. Kelimeleri ile günümüz arasında neredeyse asırlık bir köprü kuran Woolf, kadının edebiyat sayfalarındaki rolü ile gerçek hayattaki yeri arasında acı bir kontrast portresi yakalıyor: “Böylece çok garip ve karışık bir varlık çıkıyor ortaya. Hayal edildiğinde çok önemli, pratikte ise tamamıyla önemsiz. Şiir kitaplarını baştan sona istila etmiş, tarihte ise adı geçmiyor. Kurmacalarda, kralların ve fatihlerin hayatlarına hükmediyor, gerçek hayatta ailesinin parmağına zorla yüzük taktığı herhangi bir delikanlının kölesi. Dudaklarından, edebiyatın en ilham verici sözcükleri, en derin duygularından bazıları dökülüyor, gerçek hayatta okuması yazması neredeyse yok, zor heceliyor sözcükleri ve kocasının malı durumunda.”