Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Vogue Türkiye Yazı İşleri Müdürü Gamze Kantarcıoğlu, online katıldığı kitap kulübü buluşmalarında kazandığı deneyimleri paylaşıyor.
2020’nin aralık ayında bir akşam bilgisayar başında Zoom ekranında kendim dâhil beş kadının yüzüne bakıyorum. Masamın bir tarafında bitki çayı ve yanan mum, diğer tarafında Tara Westover’ın Talebe kitabı ve notlarım var. Herkes kısaca kendini tanıttıktan sonra bir sessizlik oluyor ve biri gülümseyerek soruyor: “Kim önce başlamak ister?” Online ortamda birbirimizin sözünü kesmemeye çalışarak, “sesim geliyor mu?” sorularının eşliğinde, başta 1 saat olarak planladığımız buluşma, söyleyeceklerimiz bir türlü bitmediği için 2 saati geçti. Son dakikalarda hepimiz gerginliğimizi atmış şekilde sonraki kitabımızı kararlaştırmaya çalışıyorduk.
Bu ilk kitap Kulübünün üzerinden tam bir yıl ve yedi kitap geçti, pandemi önlemleri gevşese de, artık sosyal hayata karışmaya başlasak da buluşmalarımıza devam ediyoruz. Pandeminin başında evde çılgınca ekmek mayalayanlar ve banana bread’lerle aldığı kiloları ev egzersizleriyle vermeye çalışanlar hâlâ bunları yapmaya devam ediyor mu bilmiyorum ama bizim çok keyifli bir hobi edindiğimiz kesin. İş arkadaşım Beril’in inisiyatifiyle başlayan bu kulüp, iki ayda bir pazar akşamlarını iple çekmeme neden olan bir etkinliğe dönüştü ve bana, okuduğum kitaplardan çok daha fazlasını kazandırdı. Benim gibi arkadan hafif bir ittirmeye ihtiyacı olanlar için ilham olması adına, bir yılın ardından kitap kulübüyle edindiğim içgörülerden bazılarını sizinle paylaşmak istedim.
Öz disiplin, kazanılan bir şeymiş.
Bir hevesle başladığınız ama aylarca elinizde sürünen, çantanızda sizinle beraber şehrin dört bir yanını dolaşan kitaplar size aşina geliyor mu? Kitap kulübündeyseniz, bu tür şeyler olmuyor. Zira okuduğunuz her kitap için bir deadline var ve ona sadık kalmak zorundasınız. Tabii sıkıcı excel tablolarının ve slaytların hazırlandığı stresli iş sunumlarının aksine, kitap okuma deadline’ları oldukça keyifli. Özellikle kendini yeni alışkanlıklar edinme ve öz disiplin kazanma konusunda başarısız hissedenler için bu masum “grup baskısı”nın epey motive edici olduğunu söyleyebilirim.
Okumak, sadece “okumak”tan ibaret değilmiş.
Kitap kulübü eleştirel düşünceyi tetiklediği için okuma deneyimini zenginleştirdiği kesin. Okuduğum kitaba dair sonrasında diyecek bir şeylerimin olması gerektiği için, artık kitaplarla daha derin bir bağ kuruyorum. Belki de en son üniversite yıllarında yaptığım gibi ufak notlar alıyor, kitaptaki karakterler ve olaylar hakkında daha fazla düşünüyor, kendi hayatıma hangi noktalardan dokunduğunu keşfetmeye çalışıyorum. Üstelik süreç, kitabı bitirdikten sonra da devam ediyor. Her buluşmadan önce internetten yazarın röportajlarını okuyup, YouTube’dan kitap hakkında çeşitli videolar dinleyerek, o kitabın evreni hakkında bilgimi derinleştirebiliyorum. Pek güçlü olmayan hafızam nedeniyle beynim ne yazık ki okuduğum kitapların çoğunu kapasitesinde saklayamazdı, ama kitap kulübünde okuduğum kitaplar yukarıda saydığım sebeplerden ötürü hâlâ taptaze olarak canlılığını koruyor.
Dünya benim bakış açımdan ibaret değilmiş.
Kitaplar belli veriler sunan ve bazı gerçeklerden ibaret somut şeyler değil. Aksine; hareket eden, her okura farklı şeyler fısıldayan, şekil değiştiren, içinde farklı anlamları barındıran canlı bir varlık. Bunu kitap kulübü buluşmalarımızda daha iyi anladım, zira kitapta geçen olayları herkesin benim gibi algıladığını zannederdim ama insanların farklı bakış açılarını duymak beni şaşırttı. Örneğin kitapta bir karakterin annesiyle yaşadığı bir diyaloğun ne anlama geldiği benim için çok netti ama kulüptekilerin aynı diyaloğu birbirinden farklı yaklaşımlarla yorumladığını görünce ne kadar dar kalıplar içinde düşünebildiğimi fark ettim.
Tanımadığım insanlarla fikrimi paylaşmaktan korkmama gerek yokmuş.
Kabul etmeliyim ki pandemi sürecinde evde kala kala sosyal becerilerim bir nebze zayıflamış olabilir. Kalabalık ortamlardan, farklı insanlardan uzak kalmak beni giderek içime döndürdüğü için fikirlerimi yüksek sesle söyleme kaslarım zayıflamış olabilir. Hepimiz kırılgan egolara sahibiz ve yanlış anlaşılmaktan, fikrimize değer verilmemesinden, ciddiye alınmamaktan korkuyoruz. Kitap kulübümüzdeki sıcak ortam, en “saçma” ve “aptalca” düşünceleri bile -gerçekten “saçma”ysa da gülüp geçerek- ortaya dökme cesaretini bana yeniden kazandırdı.
Kitap Kulübü’nde konuşmamak sorun değilmiş.
İlk kitap kulübü buluşmasından önce yaşadığım tedirginliklerden biri şuydu: “Ya kitap hakkında söyleyecek sözüm olmazsa?” Tamam, kitap kulübü sükûtun altın ettiği bir ortam değil belki ama konuşmadığınız zaman da kimse sizi kulüpten kovmayacak. Bazen sessizce durup yapılan tartışmayı dinlemek ve fikirleri kendi içinde tartmak da oldukça verimli bir aktivite olabilir.
Bonus:
Olur da merak eden varsa, şu ana kadar okuyup tartıştığımız kitaplar şöyle…
Talebe, Tara Westover
Doppler, Erlend Loe
Ben, Kirke, Madeline Miller
Beyaz Kale, Orhan Pamuk
Miras, Vigdis Hjorth
Seneler, Annie Ernaux
Empedokles’in Dostları, Amin Maalouf