Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Alman yazar Rebekka Endler, erkekler tarafından erkekler için kurgulanmış yerkürenin düzeni sorguluyor: Gerçekten de, dünya kadınlara neden uymaz?
Marcel Duchamp müthiş fikri Fountain’ı 1917 yılında ortaya koyduğunda, 20. yüzyıl sanat anlayışında bir çığır açıyordu. Zira buluntu bir endüstriyel obje olan pisuarın bir sanat eseri olabilme durumu, o dönemde büyük tartışmalara yol açmış, tepkiyle karşılanmış ve çoğunlukla kabul görmemişti. Ancak kavramsal sanatın öncü yapıtlarından biri olarak tarihin kayıtlarına geçen eserin eril bir obje olması, yani kadınları dışladığı yahut görmezden geldiği -belki de mesele sanat bağlamında fazlaca kuvvetli olduğundan- tartışmaların ana eksenini oluşturmadı. Şimdiyse, çok katmanlı okumalara gebe bir icat olan pisuarın, ataerkil kültürün bir ürünü olduğunu söylemek mümkün. Hatta pisuardan başlayarak gündelik hayatımızdaki tüm eşyaların, aletlerin, giysilerin, özellikle erkeklerin rahatlığı göz önünde bulundurularak tasarlandığı, kadınların verili düzene “mecburen” uyum sağladığı fikri, özellikle sesini yükselten ve güç kazanan kadınların, hatta feminist mücadelenin bir ürünü olarak karşımıza çıkmakta. Dolayısıyla eğer tasarım, fikirlerimize verdiğimiz biçim ise; tasarımcıların, mimarların, üreticilerin, politika yapıcıların, hukukçuların, şehir planlamacıların, mühendislerin ve benzeri yakın ve uzak çevremizi şekillendirme gücüne sahip olan tüm meslek gruplarının tarihsel olarak erkeklerin hakimiyetinde olduğu ve dolayısıyla onların bakış açılarıyla kurgulandığı gerçeği, Alman yazar Rebekka Endler’e göre artık geçerliliğini yitirmeli.
1984 yılında doğan ve Köln’de yaşayan Endler’in, İletişim Yayınları tarafından yayınlanan, Çiğdem Canan Dikmen tarafından Türkçe’ye çevrilen Eşyaların Patriyarkası, Dünya Kadınlara Neden Uymaz? başlıklı kitabının çıkış noktası, umumi tuvaletler. Öyle ki, yazar birkaç yıl önce farklı yayınlardan editörlerle görüşerek ataerkil zihniyet ile umumi tuvalet bağlantısını incelemek üzere yazı yazmak istediğini söylüyor fakat her birinden ret cevabı alıyor. Erkek-egemen anlayışın yarattığı hayal kırıklığının verdiği yaratıcı öfkeyle, yalnızca tuvaletlerin değil etrafımızı saran eşyaların ve hatta öncelikle kullandığımız dilin sistemli şekilde kadınları dışladığını keşfetmeye başlıyor. “Darwin’in evrim kuramının, Newton’ın yasalarının, Einstein’ın görelilik kuramının (...) ortak noktası nedir? Hepsi onları keşfedenin adını ya da daha doğrusu soyadını taşır. Olmayan şey, Curie’nin radyoaktivitesi, Meitner’in nükleer fisyonu, Goeppert-Mayer’in hücre çekirdeği veya Franklin’in çift sarmallı DNA’sıdır.” Son iki bilim kadınının adını bugüne dek bilmediğini ve Google’lamak zorunda kaldığını ifade eden yazar, bilim kadınlarını görünmez kılan etmenin cinsiyetçi dil olduğunu ve bunun bilinçli şekilde inşa edilip sistem tarafından yeniden üretildiğini savunuyor. Ancak her şeye rağmen iletişimimizin tüm karakteristiğini belirleyen dilin, davranışlarımızın, kıyafetlerimizin, eşyalarımızın eril yapısı yavaş yavaş farkındalık kazanarak çözülüyor.
Özellikle söz konusu moda tasarım olduğunda, erkeklere uygun şekilde ceplerle donatılmış pantolonlar, ceketler, kabanlar ve gömleklerin kullanışlı tarafına vurgu yapan Endler, kadınların ceplere ihtiyacı olmadığı yahut daha az cebe ihtiyaç duyduğu fikrinin “eril” bir yaklaşımın sonucu olduğunun altını çiziyor. “Erkek modasını seviyorum çünkü ceplerin sunduğu avantaj bir kenara, erkek kıyafetleri çok daha rahat” diyor Endler ve ekliyor: “Bu nedenle dolabımda erkek ceketleri ve gömlekleri var. Ancak buradaki önerim şu: Kadın ve erkek ayrımından vazgeçip, yalnızca insanları hedefleyen bir moda anlayışına sahip olalım. Yani toplumsal cinsiyet sınırlarından mümkün olduğunca uzaklaşalım.” Yazara göre, halihazırda erkek pop yıldızları ve influencer’lar etek ve elbise formlarını deneysel şekilde kullanıyorlar ve gelecekte de bu format gelişerek devam edecek. Elbette anti-teziyle: “Çok tuhaf. Yüzyıl önce kadınlar pantolon giydiğinde nasıl korkuluyorduysa, şimdi de erkekler etek giydiğinde aynı duygulara gark olunuyor.” Şimdilerde, patriyarkanın gündelik hayattaki mekanizmalarına odaklanan yazı çalışmaları yapan yazar, tarihçi bir arkadaşıyla ucuz aşk romanlarını feminist bakış açısıyla analiz eden bir podcast hazırlayıp sunuyor. Sıradaki projesiyse buradan yola çıkarak romantik anlatıları merkeze koyan bir aşk incelemesi yazmak.