Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Marka stratejisti ve dijital pazarlama danışmanı Göksemin Gökalp Özdemir, 18 yıllık deneyimlerinin ışığında Dijitalin Kitabı mı Olur? isimli bir kitap yazdı. Bu çalışma, uzun kariyer yolculuğunun bir meyvesi aslında. Özdemir 2004’te taşımacılık sektöründe TNT Express ile başlayan kariyer serüvenine sonrasında Swatch, Calvin Klein, G-Star Raw, Toms Shoes ve Vakko gibi markalarda yöneticilik yaparak devam etti. Özdemir, bildiklerini paylaşmak kendisine daima çok heyecan verse de bu alanda yeterince etki yaratamadığını düşünüyor ve bunun üzerine 2015 yılında kendi işini kurmaya karar veriyor. O günden bugüne 900’den fazla yerli ve yabancı markaya danışmanlık hizmeti verdiğini söylüyor. Bu alanda üniversitelerde dersler verip konferanslarda konuşmalar yapan Özdemir’e sıklıkla neden bir kitap yazmadığı da soruluyormuş. Onun yanıtı ise hep aynı: “Dijital dünyanın kitabı mı olur ya?”
Günümüzün baş döndürücü hızını düşününce Özdemir’in bu cevabı elbette çok mantıklı geliyor. Dijital dünyada kitabın geçerliliğini koruyamayacağına dair endişelerini şöyle anlatıyor: “Dijital dünyanın hızla değişmesi nedeniyle, yazılı metinlerin hızla eskiyeceğine inanıyordum. Ancak daha büyük bir sorun olduğunu fark ettim. İnsanlar, dijital dünyada ne bilmediklerini bilmiyorlardı.” Tam da bu nedenle kitap yazma kararı alıyor. Ve biraz da kendisiyle dalga geçen bir isme karar veriyor: Dijitalin Kitabı mı Olur?
Özdemir kitabın, sadece markasını dijitale taşıyan ya da dijitalde iş yapan kişilere yönelik değil; aynı zamanda dijital dünyayı daha iyi anlamak isteyen herkese yönelik bir kaynak olduğunu söylüyor. Önsözde de belirttiği gibi kitap, bir marka pazarlama kitabı değil. Yazar; “Az ve öz şekilde markanızın dijital yolculuğunda kafa karışıklığınızı gidermek, yolunuzu aydınlatmak ve bu süreçte hayatınızı kolaylaştıracak hap gibi tavsiyeler vermek” diyerek anlatıyor amacını da.
Biraz önce bahsettiği endişeden hareketle soruyoruz: Dijital dünyanın; kitapların ve dergilerin sonunu getirmesi mümkün mü? “Dijitalin önemi arttı diye dijital olmayan bitmeyecek” diye yanıtlıyor ve devam ediyor: “Birçok seminerde hâlâ ‘Dijital dünya, mağazacılığı bitiriyor mu?’ sorusunu tartışıyoruz. Tartışacak bir şey yok bence. Mağazacılık bitmeyecek. Sıkıcı, müşteriyle etkileşime geçmeyecek mağazalar bitecek ve bitiyor. İki taraf da birbirini besleyen bir duruma gelmeli.”
Özdemir bu besleme hâlini “hale etkisi” ile açıklıyor. Kavram, bir kişinin ya da markanın olumlu izlenimlerinin, farklı bir alandaki düşüncelerini, duygularını olumlu etkilemesi anlamına geliyor. Yine bir örnekle açıklıyor: “Mağazadaki deneyim markanın çevrimiçi satışlarına yansır. Bu kadar basit. Dergilerin de sonu gelmeyecek. Yapay zeka işini elinden almayacak; yaptığın işin aynısını yapan ama yapay zeka gibi araçları senden daha iyi kullanan arkadaşın işini elinden alacak. Yapay zeka ve veri analitiği teknolojilerini benimsememiş dergiler sınıfta kalacak. Dergi yayıncılarının bu teknolojileri okuyucuların ilgi alanlarını, ihtiyaçlarını, davranışlarını ve tercihlerini anlamak için kullanmaları, içeriklerini daha iyi şekillendirmelerine ve bu sayede büyümelerine olanak tanıyacak.”
Kitapta markaların dijital dünyada nasıl var olabileceği hakkında çok sayıda pratik öneri yer alıyor. Bu öneriler arasında en önemlilerinden biri, markaların dinamik yapılar olduğu ve bu nedenle de mükemmel olmaları gerekmediği vurgusu. Yazar, markaların büyüme yolculuğunu ebeveyn ve çocuk ilişkisi üzerinden bir örnekle açıklıyor: “Markanın büyüme yolculuğu da aynı bir aile gibi tüm tarafların sürekli öğrenerek geçirdiği bir dönem. Bebeğimize bakmaya destek olan bakıcının çok iyi olması yetmiyor yani. Bebeği, yani markayı iyi tanımak ve ona göre ilgilenmek, stratejiler geliştirmek gerekir.” Özdemir’e göre markaların dijitalde büyüme yolculuğunda amaç, sürekli iyileştirilmesini sağlamak. Ayrıca bu “iyileştirmenin” hiç bitmemesi gereken bir süreç olduğunun altını çiziyor.
Sıra değişen reklam ve marka pazarlama dinamiklerine geliyor. Özdemir, eski günlerdeki reklam ve pazarlama dönemlerini hatırlatarak başlıyor söze. Dış mekan panoları, ilanlar gibi başkalarının iletişim kanallarını kiralayarak markaların seslerini duyurduğu günler… Bugün ise içerik pazarlamasının büyük oranda üreticiye ait olduğu günlerdeyiz. Özdemir de bu güce dikkat çekiyor. Markaların müşterileriyle daha kişisel ve etkileşimli şekilde iletişim kurarak, marka seslerini daha da güçlü bir şekilde duyurma olanakları olduğunu söylüyor: “İçerik pazarlaması ve başta sosyal medya sayesinde kendi kanallarımızdan markamızın konumlandırmasını dilediğimiz gibi gerçekleştirebiliyoruz. Bugün azıcık bir bütçe fakat doğru belirlediğiniz bir hedef kitleye özel ürettiğiniz içerikle, 40 yıllık kurumsal firmadan daha güçlü bir dijital itibar edinebilir ve kendi topluluğunuzu yaratabilirsiniz.”
Metaverse, NFT, yapay zeka… Son dönemde etrafımızı saran kavramlar bunlar. Ne olduklarını anlamaya çalışanlar da var, çoktan işin içine girenler de. Özdemir, çoğu kişinin bu kavramlardan ürktüğünü söylüyor. Kitapta da zamanın ruhuna uygun olarak bu başlıklara değindiğini görüyoruz. Özdemir ayrıca pandemi ve devam eden süreçte Web 3.0 teknolojilerinin yükselişe geçmesinin bir bölümünün suni bir ilgiyle olduğunu da not düşüyor: “Bu yalancı bahar bazen maymun kafalarıyla, bazen de dayanağı olmayan coin projeleriyle kendini gösterdi. Ancak bu süreç geçtikten sonra elimizde sadece bunların teknolojisi kaldı. Yani artık hayatımıza daha gerçekçi şekilde etki edecek Metaverse ve NFT projelerini görmeye başlayacağız; çünkü her iki teknoloji de kendi içinde sınırsız potansiyele sahip. Benzer bir sürecin yapay zekada da olduğunu görüyoruz. Bir başka ‘hype’ yaşanıyor.” Özdemir bu ortak yönlere rağmen yapay zekanın etkisinin daha derin olacağını da vurguluyor. Ona göre henüz yapay zekanın gerçek etkisini tam olarak idrak edemedik. Önümüzdeki dönemde toplumsal etkilerine de tanıklık edeceğiz.
Gelecek günler, şu an ismini dahi bilmediğimiz kavramları ve daha pek çok gelişmeyi beraberinde getirecek. İster bu alanda çalışıyor olalım ister tamamen farklı kulvarlarda, bir şekilde dijitalin o büyülü ama biraz da kafa karıştıran dünyasının bir parçasıyız hepimiz. Bundan kaçmak mümkün değil. Tam da bu nedenle dijital pazarlama ve marka stratejisi alanında kariyer yapmak isteyenlere verebileceği tavsiyeleri soruyoruz Özdemir’e. Bu işi bir kursa giderek öğrenmenin ancak kısa vadeli bir plan olabileceğini belirten Özdemir, heyecan duygusunu çok önemsiyor: “Eğer meraklı olmak sizin tabiatınızda varsa, bir sabah uyandığınızda okuduğunuz bir makale, izlediğiniz bir video veya dinlediğiniz bir podcast size hiçbir şey bilmiyormuş hissi verdiğinde bundan rahatsız olmadan öğrenmeye devam etmek içinizden geliyorsa, o zaman bu alanda başarılı olmak mümkün. Ama komik olan şu ki; genelde başarılı olduğunuzu size başkaları söylüyor.”