Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Sürdürülebilirlik artık moda dünyasının parçası haline gelen bir terim olmasına rağmen derine inildiğinde bu standartların ne kadar doğru uygulanabildiği hala sorgulanmaya devam ediyor.
Wolford
Doğanın bir parçası olduğumuz gerçeğiyle her zamankine oranla biraz daha sert sınandığımız bu süreçte sürdürülebilirlik kelimesi hiç olmadığı kadar hayatımızda yer edinmeye başladı. Yeşili koruyan materyaller, dönüştürülebilir ürünler, atık parçaların yeniden kullanılması derken moda dünyası doğaya en çok zarar veren ikinci sektör olmasının suçluluğu ve dünyanın değişmeye başyan vizyonuyla birlikte daha bilinçli hareket etmeye çalışıyor.
Ancak her sektörde ve her yeni uygulamada olduğu gibi bu konuda da bazı sızıntılar ve çarpık kullanımlar mevcut. Cradle to Cradle platformunun sunduğu tamamen sürdürülebilir olma standardına göre verilen yeni sertifika sistemi ham materyallerden, dönüştürülebilir ürünlere kadar ince eleyip sık dokuyan bir yaklaşımla daha derine iniyor.
Diğer pek çok sertifikasyon, ürünlerin su kaynaklarındaki toksik etkileri, organik materyaller gibi sadece belirli özelliklerine odaklanırken C2C (Cradle to Cradle) verdikleri Ürün Standardı Sertfikası’nın bütün elementleri kapsayan tek sertifika olduğunu söylüyor. Tentree ve Ralph Lauren gibi markaların kullandığı bu sertifikanın sürdürülebilirlik konusunda pek çok tedarik zincirinde gereken değişimleri yaratacağına inanıyor.
Bu konuda her zaman olduğu gibi güvenilir olabilmek en kilit noktayı oluşturuyor. Yeteri kadar titiz davranılmadığı takdirde üçüncü seviye sertifikaları seçen markaların sürdürülebilirlik konusundaki ilerleyişinin sekteye uğraması ihtimali oldukça yüksek. Daha derin ve daha detaylı bir sertifika, markaların doğaya duyarlı üretim yapma alanındaki şeffaflığını da bir üst seviyeye çıkartıyor. Ancak bazı uzmanlar özellikle sentetik materyaller konusunda C2C platformunun da bu konuda yeteri kadar ilerleyemediğini söylerken aynı zamanda moda dünyasındaki aşırı üretim için de gereken eforu sarf etmediklerini belirtiyor.
Kaliforniya Sanat Üniversitesinin başkanı ve Union of Concerned Researchers in Fashion’ın kurucu ortaklarından Lynda Grose “Bütün bu sertifikalar değişimi destekliyor ancak kötü yanından bakarsak aynı zamanda gelişim olduğuna dair de bir illüzyon yaratıyorlar.” diyerek sürekli büyümeye bağlı olan ve çoğalan ürün gelişimini kapsayan bir iş sistemi için bu ilerlemenin geçerli olmayacağı görüşünde.
Strateji ve geliştirmeden sorumlu Başkan Yardımcısı Christina Raab, C2C’nin sertifikasyonun son sürümündeki en büyük değişikliğin sosyal eşitlik ve ürün döngüselliği üzerine odaklanması olduğunu söylüyor. Ayrıca genel olarak moda dünyası tarafından gözden kaçırılan sorunları ele alan bir güncelleme de mevcut. Bunun belki de en belirgin örneklerinden biri sadece ham madde kaynaklarının değil toprak sağlığının da ele alınması sayılabilirken, su tüketiminin topraklar üzerinde nasıl bir etki yarattığı da bu listeye dahil oluyor.
@calida
Odadaki Fil
Markaların sürdürülebilir olmadan önce sahip olması gereken kriterleri güçlendirmek bütün avukatların hatta bütün markaların görmek istediği bir şey. C2C bu yüzden bronzdan platine uzanan bir seviye oluşturdu. “Platin seviye erişebilecek en yüksek seviye olmakla beraber sektörün gelecekte nasıl olacağına dair de bir vizyon yaratıyor.” diyen Raab, altın seviyenin sadece bu yönde planları olan markaları temsil ettiğini ekliyor. Gümüş ve bronz ise bu planları iyileştirmekte olan markaları gösteriyor.
Sürdürülebilir sayılan tasarımlarda öznelliğe önem vermek de pek çok soruyu beraberinde getiriyor. Örneğin sentetik liflerin sürdürülebilirlik konusuna nasıl ve nerede dahil olduğu hala en önemli tartışma konularından biri. C2C’nin sertifikası, sertifikasyonun seviyesine bağlı olarak geri dönüştürülmüş liflerin kullanılmasını desteklerken aynı zamanda yükseltilen bu seviye mikrofiber kirliliğini ele almanın kriterlerini de güçlendiriyor. Christina Raab ise bu konu hakkında şu açıklamayı yapıyor: “Üreticilerin geliştirilen politikaya sadık kalarak bir strateji hedeflemesi ve gelişmeleri raporlaması gerekiyor.”
Çevresel olaylara odaklanmış avukatlar için aslında bu bile oldukça düşük bir seviye. Sydney Teknoloji Üniversitesi, moda tasarım öğretmeni Timo Rissanen “Benim fikrime göre, toprakta çözünmeyen plastikleri 10-15 yıl içinde ortadan kaldırmak gibi daha aktif planlar geliştirmemiz gerekiyor.” diyerek ilerlenen yolun şimdilik yeteri kadar etkili olmadığının altını çiziyor ve ekliyor: “Belki de en büyük sorulardan biri sertifikasyonların rolünün daha önemli hale getirilmesi. Ulaşılabilirlik buradaki en sık karşılaşılan sorunlardan biri çünkü sertifikasyonları karşılayabilenler ödüllendirilirken, diğerleri sertifikasyonların sürdürülebilirliğin yanlış yönlerine odaklandığını söylüyor.”
Grose ise şu sözlerle konuyu özetliyor: “Tedarik zinciri gelişmelerini ölçmek, sürekli yanlış yapmamızı sağlıyor. Bence buradaki esas soru, ürün sertifikaları küresel bir etki yaratabiliyor mu ve ekolojik olarak bize bir kazanım sağlıyor mu? Şimdilik bu soruya cevap vermek gerekirse kesinlikle hayır. Açıkçası önümüze konulanların döngüsel bir ekonomi için hazır olduğundan emin olmak istiyoruz. Bu hem kendimize hem de bu konuda oynadığımız rolle ilgili sormamız gereken bir soru.”