Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Fashion Trust Arabia 2022 Ödülleri’nin finalistlerinden biri Paris menşeli Türk tasarımcı Burç Akyol. O, Doğu ve Batı’yı hem ruhunda hem de tasarımlarında sentezliyor; bilgisi ve birikimiyle harmanlanmış hikayelerini yüksek zanaatla giyilebilir sanat eserlerine dönüştürüyor.
Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinde genç tasarımcıları keşfetmek, finansal olarak desteklemek ve geliştirmek amacıyla kurulan Fashion Trust Arabia, kısaca FTA, bu yıl dördüncüsünü düzenlediği FTA 2022 Ödülleri’nde misafir ülke dalında Türkiye’den dört tasarımcıyı aday gösterdi. Bu adaylardan biri Fransa’da doğup büyüyen Türk tasarımcı Burç Akyol. Avangard estetik anlayışı ve tasarımlarının ardına yerleştirdiği bilgiyle harmanlanmış içsel hikayeleri, onu günümüz moda endüstrisinde yıldızı hızla yükselen değerlerden biri hâline getiriyor. Kendi adını taşıyan markasını kurma hikayesini ve sonuçları 26 Ekim’de Doha’da açıklanan FTA 2022 serüvenini kendisinden dinliyoruz.
Deva Cassel, Vogue Türkiye Kasım 2022'de. Fotoğraf: Arseny Jabiev
Bize kendinizden ve markanızı kurmaya nasıl karar verdiğinizden bahsedebilir misiniz?
Fransa’da doğdum, annem ve babam Türk. Çocukken babam Fransız couture evlerinde terzi olarak çalışırdı. Evde onu kıyafetler dikerken gördüğümü hatırlıyorum. Babamın yol göstermesiyle ilk parçamı yedi yaşındayken kız kardeşlerimden biri için yapmıştım. Aynı yıl John Galliano’nun Dior defilesini izlediğim an, babamın mesleğiyle moda arasındaki bağlantıyı kurabilmiştim. Birbirine dikilen kumaş parçalarıyla kendi defileni hak edecek kadar önemli bir hikaye yaratma fikrine âşık olmuştum. Buna ilgi duyuyordum ve kendimi ifade etme yolumu keşfetmiştim. Yıllar sonra L’Institut Français de la Mode’da moda tasarımı okumaya hak kazandım ve hayranlık duyduğum bazı tasarımcılarla çalışma şansı yakaladım. Ardından asistan tasarımcı olarak Dior’da, John Galliano ile başladım. Benim için her şeyin başladığı yere dönmüştüm… 12 yıl boyunca koleksiyonlarını yönettiğim Balenciaga, Emanuel Ungaro ve Esteban Cortazar gibi birçok markada tasarımcı olarak çalıştıktan sonra kendi markamı kurmak için gereken bilgi ve deneyimi biriktirdiğimi fark ettim. Beni çağıran bu hisse 2019 yılında ilk koleksiyonumla cevap verdim.
Fashion Trust Arabia 2022 Ödülleri finalistlerinden birisiniz. Bu hak edilmiş adaylık hakkındaki düşüncelerinizi anlatabilir misiniz?
Kesinlikle çok büyük bir onur. Fransa’da doğan bir Türk olarak, her ne kadar birçok yönden Fransız olduğumu bilsem de Doğu kültürüne karşı her zaman bir bağ hissettim. Her iki mirasımı da anlamak benim için organik ama epey çaba gerektiren bir süreçti. Böyle prestijli ve daha da önemlisi Doğulu bir organizasyonda finalist olmak, eve dönmek gibi. Artık kim olduğumun değerini ve nereye ait olduğumu çok iyi biliyorum. Doğu kültürü spiritüel bir kültür ve koleksiyonlarımın şiirsel referanslarında kendini gösteriyor. FTA ödülüne aday olan her tasarımcı “İşte olduğum her şey bu ve bununla gurur duyuyorum” diyebiliyor çünkü FTA aynı zamanda bizim farklı insanlar olarak kendi güzelliğimiz kadar benzerliklerimizle, günlük hayatımızla, geleneklerimizle ve hatta cinsel kimliğimizle var olduğumuzu göstermek için bir fırsat. Neticede biz karmaşık ve katmanlardan oluşan varlıklarız. FTA dünyaya bunu gösterirken bizim tasarımcılar olarak global sektördeki yerimizi yüceltiyor.
Size bu adaylığı getiren koleksiyondan bahsedebilir misiniz?
Bu koleksiyon benim toplamda dördüncü ve Paris’te fiziksel olarak sunduğum ilk koleksiyonum. Öncesinde pandemiden dolayı dijital olarak gösterim yapıyorduk. 2019’dan bu yana geliştirdiğim ve dört kısımdan oluşan COLL 01 koleksiyonu için sezonsuz olarak çalışıyorum. Bu şov da COLL 01’in ne olduğu fikrini anlatmak için bir fırsat. Koleksiyon benim takıntılarımdan oluşuyor. Her yaz Güney Sicilya’da her yerde siyah volkanik taşların bulunduğu volkanik bir ada olan Pantelleria’ya giderim. Orası bana dayanıklılığı, gönlünü fethetmesi zor bir sevgiliyi, kendi içimde bulduğum baştan çıkma hissini ve haşinliği hatırlatır. Tüm bu referanslar koleksiyonlarımda baskın olan siyah renkte ve volkanik taşların formuna gönderme yapan keskin dikişlerde kendini gösteriyor. İpek tülden balık kesim elbiseler Akdeniz kıyılarındaki kayalara vuran dalgaları yansıtıyor. Bu işin fantezi kısmı ancak tasarlarken orada giymek isteyeceğim veya şehre döndüğümde bana metropolün özgür, baştan çıkarıcı ama tertipli ve soğukkanlı düşünce yapısını hatırlatacak parçalar olmaları için uğraşıyorum. Ayrıca bu süreçte yaratıcı olarak beslenmek için Fransız ve Türk kültürel miraslarım arasında bağ kurmak adına Doğuya da çeviriyorum yüzümü. Örneğin Paris’in dört bir yanında Art Nouveau binaları ayakta tutan Karyatid adında kadın heykelleri bulunuyor; bu heykeller Atina’da Akropolis’te de görülebilse de tarihte ilk kez Anadolu’da keşfediliyor. O mermer gibi güçlü kadın ve erkeklerin bir anlamı olduğuna inanıyorum. Müşterilerimi bu heykellerin giysilerini andıran, kalçalarından aşağı süzülen yumuşak dökümlü kumaşlarla giydiriyorum. Bu fikirler tasarımlarımda elbette daha olgunlaştırılmış ve üzerine detaylıca düşünülmüş versiyonlarıyla mevcut ama her zaman aynı olguyu iletmelerini istiyorum; “seksi” ve “mesafeli” arasındaki çelişkiyi.
Yaratım sürecini anlatabilir misiniz? Fikirlerinizi giysilere nasıl dönüştürüyorsunuz?
Kreatif süreçte her yerdeyim ama en çok da kişisel deneyimlerimde... Yaşadığım bir şeyden etkilendiğimde nedenini anlamaya ve analiz etmeye çalışıyorum. İçimde sürekli “Kaynağı nerede?” diyen bir ses var. Bu ses, kişisel deneyimlerimi kavramsallaştırmama yardımcı oluyor ve daha evrensel bir hâle getiriyor; çünkü bu sadece benimle ilgili bir süreç değil, günün sonunda tasarımlarımı giyen kişiyle ilgili... Onlar hikayenin kendilerine ait olduğunu hissetmeliler. Bazen çevresel sorunlar, bazen politika, bazen bir şarkı ya da bir kitap; önemli olan bütün bunların bireysel olarak bize ne söylediğini bulmak.
Sanat eseri gibi kıyafetler yaratıyorsunuz. Kesinlikle çok güzel görünüyorlar ancak günlük hayatta giymek biraz zorlayıcı olabilir mi?
Bunu cevaplamak biraz komik olabilir çünkü en çok talep edilen parçamız metal eller büstiyeri. Tasarımı Cardi B giymişti ve fotoğraflandığı anda dünyanın her yerinden büstiyerin nasıl satın alınabileceğini soran e-mail’ler aldık. Tabii ki bir couture parçası olduğu için yapımı altı ay sürüyor. Bu doğal olarak kitlesini kısıtlasa da parçaya duyulan arzu değişmiyor. Kilit nokta aslında bir tasarımın giyiminin kolay veya zor olmasından ziyade satılması. Tasarımlar insanlarda ortaya çıkardığı arzu sayesinde satılıyor. Giymesi daha kolay olan parçalarımız olsa da markaya ilgi duyanlar, daha özel parçalar için geliyor. Markamın arkasında bir kırmızı halı yaratma fikri var ve ben onu “kırmızı kaldırım” olarak adlandırıyorum. Tasarımlarımı giydiğinizde sokakların sizin için bir kırmızı halıya dönüştüğünü hissediyorsunuz.
Moda sektöründe cinsiyet rolleri ve cinsiyetler arası sınırlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Modada cinsiyet çok çok yeni bir fikir, aslında sadece birkaç asırlık bir Batı normu. Doğuya baktığımızda erkekler hâlâ elbise giyiyor. İtalyanca’da “elbise” anlamındaki “abito” aynı zamanda giysi anlamına da geliyor. Buradan da anlayabiliriz ki elbiselerin hiçbir zaman cinsiyeti yoktu. Mihracelerin mücevherlerinin yanında Elizabeth Taylor’un koleksiyonu sönük kalırdı. Giysiler ve moda hiçbir zaman bir cinsiyet rolüne sahip olmadı, toplumda sosyal statüyü temsil ediyorlardı ve sembolik rolleri vardı. Cinsiyetsiz moda yaklaşımı yeni bir fikir olmaktan çok uzak aslında.
Burç Akyol markasının DNA’sını ve vizyonunu nasıl tanımlarsınız? Gelecek için hayalleriniz ve planlarınız neler?
Street-couture olarak adlandırabilirim. Koleksiyonlarım farklı kumaşlarla üretilen sıra dışı parçalar sunuyor. İlk flört gibi; baştan çıkarma ve mesafenin birleşimi, gizem ve oyunculuğun arasında bir yerde duruyor. Güzellik anlayışına dair fikirlerimle insanların hayatlarını şekillendirmek istiyorum. Müşterilerimin güzel giysiler ve objelerle güzel bir hayat yaşamalarını istiyorum. İleride bir yaşam stili markası oluşturmayı çok isterim, şu anda iç tasarım konusunda özel bilgi birikimine sahip zanaatkarlarla farklı işbirlikleri üzerinde çalışıyorum. Aynı zamanda cilt bakım ve gözlük markalarıyla da çalışmayı çok isterim. Kendime karşı çok talepkarım, hiçbir işi yarım bırakmıyorum. Bu yüzden bu hayaller elbette zaman alacak ancak benim için bir iş, kalite standartlarımı karşılamıyorsa zamanı gelmemiş demektir. Dünyanın daha fazlasına ihtiyacı yok, doğruya ve daha iyisine ihtiyacı var.
Röportaj Vogue Türkiye Eylül 2022 sayısında yayınlanmıştır.