Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Konu Şevval Sam olunca, kronolojinin ezberi dağılabilir…
Yaşsız kadınlardan. Magazin haberlerinde 21 yaşındaki oğlu Tarık Emir’le göründüğü karelere muhtelif seferler “sevgilisi sandılar” diye yazıldığını görürsünüz, şaşırmazsınız… Lisedeyken, onu “Leman Sam’ın güzel kızı” diye bilirdim; zaman içinde değişen tek şey, varlığını “güzel Şevval Sam” olarak anmak oldu. Şevval Sam, herhangi birinin bir şeyi olmaktan çıkıp müzisyen ve oyuncu olarak kendi şöhretini edindi; güzellik bâki…
Güzellikten dem vurunca, “Doğallığın bende her zaman kredisi var” diyor. “Doğal olanın, parmak izi kadar biricik olduğunu düşünüyorum. Kişiyi kendi yapan karakteristik defoları severim. Kimisine itici gelen bir kepçe kulak ya da kemerli burun bana estetik görünebilir. Belki önceliğim, güzellikten ziyade bakımlı ve sağlıklı olmak olabilir. Sağlıklı ve olgunlaşmanın peşinde olan bir zihin, tabiat, doğal beslenme ve sevdiği işi yapması, insanın yaydığı enerjiyi güzelleştirir.”
Defosuz biri için kolay cümleler kuruyor, diye düşünebilirsiniz ama durduğu yerde durup yapmadı yaptıklarını. Genç yaşında şöhret müessesesiyle müşerref oldu, genç yaşında evlendi, genç yaşında anne oldu, genç yaşında ülkenin en çok izlenen dizilerinden birinde (Süper Baba) rol alarak geniş kitlelere kendini “Leman Sam’ın kızı”nın ötesinde tanıttı. Erken kalkıp yol alanlardan tabiri caizse; hâlâ da genç üstelik: “Tabii ki payıma düşeni ziyadesiyle yaşadım. Ve evet, genç yaşımda birçok tecrübe biriktirdim. Ama şükürler olsun ki, birçok şeyi neden yaşadığımı anladığımda hâlâ zamanımın olduğunu da fark ettim. İyimser biriyim ve zannediyorum ki derslerimi alarak ilerliyorum bu hayatta.”
Müzisyen ve oyuncu olarak dinleyeni de izleyeni de gani, pırlanta gibi bir kariyeri var ama böylesine en baştan niyet ettiği söylenemez. Zincirlikuyu İnşaat Teknik ve Yapı Meslek Lisesi’nin restorasyon bölümünde okuyup, üstüne Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde grafik tahsili gördü: “Profesyonel olarak hiç tecrübe etmesem de tüm yaşamımı, sanatla olan ilişkimi de mutlaka değiştirmiştir eğitim sürecim. Güzel Sanatlar Fakültesi’nde grafik okumak, disiplin ve estetik bir bakış açısı kazandırdı bana, orası kesin. Albümlerimin kapak ve grafikleriyle ilgili tasarım süreçlerinde ne istediğimi bildim hep. Çocuklar için yaptığım ninni albümü Nanninom’u baştan sona ben tasarladım. Kullandığım renkler, illüstrasyonlar, bordürler… O kadar severek yaptım ki o albümü, terapi süreci gibiydi benim için. Resim yapmayı çok özlediğimi fark ettim.”
Kariyerini oyunculuk ve şarkıcılık üzerine kurmuş biri ki estetik, takdir edersiniz, her ikisinde de önemli faktör.
“Hayatı keşfetmek ve içsel yolculuğumda ilerleyebilmek için sanatın bana rehberlik ediyor olması en büyük şansım” diyor: “Oyunculuk, insan malzemesini tanımak ve deneyimleyebilmek açısından tam bir laboratuvar çalışması. Güvenli bir alanda ve kimseye zarar vermeden, karanlık dehlizlerinizi deneyimliyor, keşifler yapıyorsunuz. Müzik ise hem içsel hem bedensel hem de entelektüel bir keşif yolculuğu. Farklı kültürler, farklı tarzlar, farklı duygu tezahürleri… Aslında ayrı gibi dursalar da oyunculuk da müzik de ruhumda aynı yere dokunuyor. Hayatı keşfetmek, kendimi tanımak, varoluşu anlayabilmek ve hatta şifalanmak için iki nefis yol.”
Yaptığı albümlerin tematik bir karakteri var. Musiki klasiklerini yorumladığı ilk albümü Sek’i çıkardığı 2006’dan beri Karadeniz türküleri, Türk sanat müziği, arabesk, çocuk şarkıları benzeri, konusu çerçeveli işlerde görüldü hep imzası. Belli bir janra odaklanarak geçen hazırlık süreçlerinin fon müziğini oluşturması açısından “ömrünün soundtrack’ini” nasıl etkilediğini sorunca; “Önce içimde bir yerlerde bir müzik çalmaya başlıyor, sonra o sesi takip etmeye başlıyorum” diyor. “Meraklanıyorum. Nasıl söyleniyor, ne anlatılıyor, kimler dinliyor, ne hissediyor gibi sorular geliyor aklıma ve bir sürü şey öğrenmeye başlıyorum. Bilgiye büyük zaafım var. Yeni bir şey öğreneceğimi hissedersem hedefe kitleniyorum. Müzikal olarak akademik bir geçmişim olmadı ama müziğin kendisi ve merakım, okulum oldu hep. Bazı projelere tez hazırlıyormuş gibi çalıştım. Mesela Has Arabesk albümü böyledir benim için. İnsanların o müziğe yukarıdan bakmalarına içsel bir tepki duydum. O proje de bu müziğe, toplumun bir kısmının neden ihtiyaç duyduğunu merak etmekle başladı. Sonrası sosyologlar, belgeseller, kitaplar…”
Oyunculuk cephesi derseniz, Yasak Elma’da, şimdiye dek pek başına gelmemiş bir durumu tecrübe ediyor, kötü bir karakteri canlandırıyor, bundan da çok memnun: “Ender karakteri, oyunculuk hayatımın en ilginç deneyimi diyebilirim. Kötülüğü de analiz etmek açısından iyi bir fırsat. Kötülüğün nedenlerini sorgulamaya başladığınızda, hiçbir şeyin sebepsiz olmadığını anlıyorsunuz. Yıllardır dizginleri elime almak için çaba gösterdiğim egomu, geçici bir süreliğine serbest bırakıyorum, Ender de üzerine düşen görevi yerine getirdikten sonra tekrar dizginleri getirip elime teslim ediyor.”
Hangi oyuncuya sorsanız, hayalinin müzikal olduğunu söyler, Şevval Sam, Müzeyyen Senar’ın hayatını melodik bir izlekte anlatan tek kişilik müzikal Müzeyyen’de onu da tecrübe edebildi: “Hayatımın ilk yarısında neler yaşadıysam, ikinci yarısında onları dönüştüreceğim alanlar buldum. Hayata geçirdiğim her projenin hikayemde mutlaka bir karşılığı vardı. Müzeyyen de böyle bir projeydi. Müzeyyen Senar’la temas ettiğim ve hayatını okuduğum günden itibaren hikayesini anlatmanın hayalini kurdum. Onun kadın, sanatçı, mücadeleci, duygusal, hovarda taraflarıyla bağ kurmak ve sahnede bunu müzikal bir kurgu ile anlatmak, tarifi mümkün olmayan bir süreçti. Ve evet, müzikal tiyatro için yeniden planlar yapmaya başladım.”
Hevesinin öyle genç bir tınısı var ki… 12 yaşındaki yeğenim torun torbaya karıştığında, Şevval Sam yine lisedeki gibi görünüyor olacak, bakın şuraya yazıyorum…