Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Mérida’nın yeni kreatif enerjisi Meksika’yı mutlaka görülmesi gereken bir yere nasıl dönüştürdü?
Ünü 20’nci yüzyılın ilk dönemlerindeki yaldızlı günlerine odaklanan bir Meksika şehri olan Mérida, asırlar sonra ikinci yükselişini yaşıyor. Yeni oteller, restoranlar, galeriler ve müzeler arasında kentteki çeşitli maceraları anlatmanın tek yolu eskiyle yeni bir şey yapmak: Mérida sakinlerinin birçoğu, bu cesur ve yeni maceraların peşinden koşarken gerek kentin gerek yemyeşil Yucatán yarımadasının dokusuna işlemiş tarihsellikten ilham alıyor.
Adını, kenti 1542 yılında kuran İspanyol conquistador’dan alan (Ocak ayında sıcak ve nemli) Paseo de Montejo’da yürüyüşe çıkmak bile, kentin 19’uncu yüzyılın son dönemlerinde yerel bir bitki türü olan henequen’in ihracatı ile başlayan altın çağını deneyimlemek için yeterli. 1900’lere gelindiğinde, bu “yeşil altın”ın ana endüstriyel tekstil malzemesi olarak kullanılması kente refah getirdi. Günümüzde Mérida’nın ağaçlarla dizili bulvarlarında, kimi romantik bir çöküş yaşayan kimiyse dikkatle korunmuş devasa art nouveau yalıları hâlâ görmek mümkün.
Mexico City’nin aksine Mérida’da, şehir yaşamının nimetlerinden faydalanırken kendinizi hemen ve rahatlıkla doğaya bırakabiliyorsunuz: Yucatán bölgesi yaklaşık 8 bin obruğa ev sahipliği yapıyor. Kimi bilinen bir rota üzerinde kimi gözlerden ırak bu doğal tatlı su batıkları genellikle yüzülebilir yerler. Dahası, kaçırmanın imkânsız olduğu Uxmal ve Chichen Itza gibi büyüleyici antik Maya alanları da yalnızca bir iki saat uzaklıkla. (Méridalı çağdaş mimar ve sanatçıların birçoğunun işleri, bu Maya alanlarının karakteristik Puuc stiline incelikli bir ayna tutuyor.)
Mérida’daki ziyaretim boyunca tanıştığım insanların birçoğu şehrin ne kadar yaşanabilir olduğunu anlatmakta tereddüt etmedi. Bisikletle dolaşabilir, yaz boyunca obruklarda serinleyebilir veya eşsiz miras mülklerini kiralayıp satın alabilirsiniz; üstelik, resmî kaynaklara göre de Meksika’nın en güvenli şehri. (Ancak ziyaretçiler için bile kent, ülkenin en kaçırılmaması gereken destinasyonlarından biri olduğunu hızla ispatlıyor.) Eski bir tren bakım istasyonunda kurulan yeni La Plancha parkının inşası sayesinde, tarihî kent merkezinin planlanan ek gelişimiyle birlikte, bu Yucatán cevheri önümüzdeki yıl daha da fazla yenilik vadediyor.
Nerede Kalmalı?
Mérida’nın turistik açıdan eksik kaldığı tek bir konu varsa o da oteller fakat yeni açılan birkaç mekân bunu değiştirecek gibi görünüyor. Kentin 19’uncu yüzyılın sonu ila 20’inci yüzyılın başına uzanan eşsiz kolonyal yalılarını düşününce, bu tür evlerin restorasyonu, zamanda yolculuğu andıran özel konaklama deneyimleri için güzel bir fırsat sunuyor. Yalnızca Instagram üzerinden rezervasyon kabul eden Casa Colon bu yalılardan biri; nesillerdir mülk sahibinin ailesine ait. Ancak kiralamaya uygun diğer evlerin aksine, Parque de las Américas’ın hemen yanındaki bu ev, orijinal dönem detaylarını, sahibinin ezoterik zevklerini yansıtan tasarım objeleri ile sanat eserlerinin moden kürasyonuyla harmanlıyor.
Chable Yucatan Resort
Luis Barragan’la iş birliği yapan Armando Salas Portugal gibi Meksikalı fotoğrafçıların siyah-beyaz kareleri ile nesiller boyu aile üyelerinin portreleri evin duvarlarını süslüyor; Jorge’nin büyükanne ve büyükbabasına ait antika daktilolar ve radyoların yanı sıra, Florence Knoll ve Philippe Starck gibi tasarımcıların imzasını taşıyan vintage mobilyalar veya renkli bir Henry Moore baskısı gibi parçalar, evin dört bir yanında göze çarpıyor. Dışarıdaysa yeşil bir bahçe, mis gibi kokan meyve ağaçlarına ev sahipliği yapıyor; arkalarındaysa betondan yüzme havuzu saklanıyor. Havuzun suyu, kentin üzerine kurulduğu yeraltı kaynakları sebebiyle bu tür evlerin bir özelliği olan doğal bahçe kuyusundan geliyor. Sekiz kişiyi misafir edebilen yalıda her konaklama deneyimini ihtiyaçlarınıza uygun bir biçimde kişiselleştirmek mümkün (ben vardığım gün çimenlerde taze ceviche yedim).
Hotel Cigno
Şehirdeki yeni yerlerden biriyse Hotel Cigno. Merkezî La Ermita mahallesinin Arnavut kaldırımlı sakin sokaklarında konuşlanmış, 19’uncu yüzyıldan kalma bir yalıda yer alan otel, girerken gördüğünüz mozaik çinili zeminler ve pervazlı tavanlar gibi, orijinal detayları tümüyle modern bir alan anlayışıyla harmanlayacak şekilde incelikle restore edildi ve yenilendi. Otelin farklı katlarına yayılan 10 oda, bir restoran ve iki havuzu tasarlayan mimar Roger González, yüksek ve açık renkli terakota duvarlar ve mavi tonlu çinilerle dekore edilmiş, her köşede bir başka detay saklayan huzurlu bir yer yaratmış. (Böyle bir diğer sürpriz ise mimarın en sevdiği mahalle kilisesi olan, güneş ışığı rengindeki la Ermita de Santa Isabel’e yaptığı atıf.)
Mérida’nın kent olarak sunduğu avantajlardan biri de şehri kolayca terk edebilme imkânı sunması. Merkez hayatının keşmekeşinden uzaklaşmak isterseniz Chable Yucatán’a göz atabilirsiniz; havaalanından yalnızca yarım saat mesafede, saygın bir dinlence yeri. Sık Maya ormanının kalbinde yer alan Chable sıklıkla Meksika’nın en iyi otelleri arasında gösteriliyor ve bunu görmek için kısa bir ziyaret bile yeterli. 303 hektarlık Maya ormanına yayılan Chable, 18’inci yüzyıldan kalma büyük bir hacienda çiftliğiydi. Arazide gezinirken o dönemden kalma, zamanın yıprattığı kapılara denk gelebilirsiniz.
Fakat (tesisin sağladığı bisikletlerle rahatlıkla keşfedebileceğiniz kuşhaneler, bostanlar ve özel obruğu çevreleyen) tüm bu devasalığın içinde, tesisin en etkileyici özelliği samimi bir mahremiyet atmosferi sunması. Yeşil bitkilerle çevreli özel casita evlere yaptığı vurgunun yanı sıra, Chable dünyaca ünlü spa’sıyla da dinlenceyi ne kadar ciddiye aldığını gösteriyor. Bu nefes kesici doğa parçasında yer alan tesis, doğal koruma ve muhafazayı geliştirmeyi de önemsiyor. Otel, soyu tükenmekte olan Yucatán yerel türlerinin korunması ve yerel bitki restorasyonunun yanı sıra, mümkün olan her alanda plastik kullanımını azaltma gayretlerine katkıda bulunuyor.
Nerede Yemeli, İçmeli?
Mérida’da kahvaltıdan öğle yemeğine, ardından akşam yemeğine dek pek bir şey yapmadan vakit geçirmek son derece cazip bir seçenek; bunun bir nedeni sıcak havaysa diğeri de şehrin sonsuz alternatif sunan hareketli yemek sahnesi. Apoala bunu başlatan restoran olabilir: 10 yıl önce Parque de Santa Lucia’da açıldığı günden bu yana gerek meydan gerekse yakındaki Calle 60 birçok lokanta ve dükkânla doldu. Fakat sahip olduğu prestijli ünü hak ediyor: Şef Sara Arnaud’nun Oaxaca mutfağını en iyi şekilde sunmaya gösterdiği bağlılık, Mérida’daki en özel gastronomi deneyimlerinden birini vadediyor. İster kızarmış kabak çiçeğini ister ananas soslu kısa dana kaburgayı deneyin (belki de yanında mescal kullanarak yapılan ve adını Oaxaca’daki dağdan alan Fortini kokteyliyle) Apoala’daki yemekleri ve hayatı gözlemleme fırsatını gölgede bırakmak biraz zor.
En azından yenilik anlamında spektrumun diğer ucunda, yakın zamanda açılan El Remate yer alıyor. Şehrin ağaçlarla dizili klasik bulvarı Paseo de Montejo’nun ucunda, büyük bir alana yayılıyor. Çok amaçlı bir yiyecek ve bar alanı sunan El Remate, New Yorklu bir expat tarafından açıldı. Alt katta ana yemek alanı ve nispeten salaş pizza restoranı Neo’ya ev sahipliği yaparken üst katta bulvara hakim eşsiz bir manzaraya sahip El Gato adlı bar yer alıyor. (Ben gittiğimde yalnızca üç hafta önce açılmış olmasına rağmen çatı terastaki barı, kokteyllerin tadını çıkaran arkadaş gruplarıyla doluydu.) Akşam yemeği için gruplar Meksikalı ana yemekleri tercih edebilir veya restoranın geleneksel hardallı pescado zarandedo gibi ızgara spesiyallerini paylaşabilirler.
Ramira Cocina
Civardaki Ramiro Cocina yalnızca gündüzleri hizmet veren, ufak bir restoran. Güneşle yıkanmış bahçesinde mi, yoksa şefleri iş başında izleyebileceğiniz taş barında mı oturacağınızı seçmek zor olacak. Fakat tercihiniz ne olursa olsun yemeklerin lezzeti garanti. Çeşitli mole sosları, minguiche (sütlü peynirli domates çorbası), yoğun kıvamlı domuz etli veya kabak çiçekli quesadilla veya restoranın imza yemeği - paylaşmaya müsait - bacalao (morina balığı yahnisi) deneyebileceğiniz lezzetlerden. En iyi eşlikçileri de müessesenin taze meyve suları. Restoranın kullandığı tariflerin tamamı, kurucunun (restorana adını veren) büyükbabasından ilham alıyor. Kendisi 95 yaşında olmasına rağmen arada sırada mutfağa uğrayıp ekibe nasıl çalışması gerektiğini anlatıyor.
Oliva Enoteca
Ziyaretiniz sırasında Meksika mutfağı dışında bir şeyler denemek isterseniz Parque de Santa Ana’da yer alan Oliva Enoteca, ev yapımı gnocchi’si, klasik makarna tarifleri ve taze ahtapotlu limonlu deniz ürünü risotto’suyla yeni müdavimler kazanıyor. Dikkat çeken diğer mekânlar arasında şarap barı, galerisi ve klasik filmleri izleyebileceğiniz sinemasıyla ünlü Salón Gallos’un yanı sıra, sabahları taptaze satılan ekşi mayalı ürünleri ve hamur işleriyle bilinen Pan & Køf.feé ve daha ufak, yeni bir mekân olan Soco yer alıyor.
Ne Yapmalı?
Mérida’daki kültür aktivitelerinizi iki kategoriye bölebilirsiniz: ya geçmişe yolculuğa çıkacaksınız ya da günümüz akımlarının izini süreceksiniz. Kentin altın çağından kalma, mükemmel korunmuş evleri keşfetmek istiyorsanız Quinta Montes Molina’yı kaçırmayın; Paseo de Montejo’da yer alan bu yalı, mülkü 1919 yılında Kübalı bir aileden satın alındığından bu yana Montes Molina ailesine ait. Ziyadar yalıda dolaşmak, müzede gezinmekten ziyade, içinde yaşanmış ve nesiller boyu dünyanın dört bir yanından toplanmış nesnelerle dolu bir aile evini keşfetmeye benziyor. Geniş arazisinde inşa edilen restoran ve kültür merkezi, tamamlanmaya yakın ve Quinta’yı gerek çağdaş sanatçılar gerek antik meraklıları için bir buluşma noktasına dönüştürmeyi amaçlıyor.
Quinta Montes Molina
Alışveriş için Paseo de Montejo'da öne çıkan noktalardan biri; akşamları güzel avlulu bir kokteyl bara dönüşen Casa T’hō. Birbirine bağlı odalarında Meksikalı farklı kreatif yeteneklerin işlerini bulabilirsiniz; Amerikalardaki botanik kokuları gün yüzüne çıkaran parfüm dükkânı Xinú ve Mexico City merkezli tasarımcı Carla Fernandez’in, yerli ve mestizo topluluklarından zanaatkârlarla ortaklaşa çalışarak ürettiği kendine has aksesuarları ve geniş kalıplı giysileri bunlardan yalnızca birkaçı. Parque de Santa Ana’da (taqueria satıcıları ve Santa Ana Kilisesi’nin karşısında) yer alan Taller Maya, yerden tavana uzanan vitrininde Yucatánlı zanaatkârların ürettiği el yapımı giysileri, aksesuarları ve ev eşyalarını sergiliyor. 2002’de açılan platform günümüzde yarımadada 200’den fazla zanaatkâr ve 40 toplulukla iş birliği yapıyor. Her bir etikette zanaatkârın ve topluluklarının adı ile kullanılan malzeme ve/veya tekniğin bilgisi yer alıyor. Ben gittiğimde siyah-kırmızı damalı, püsküllü devasa bir halı gözüme çarptı ama el valizime sığmazdı.