Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Marilyn Monroe, James Dean ve Marlon Brando’nun da üyeleri arasında olduğu Actors Studio 75. yılını kutlarken stüdyonun eşbaşkanları Al Pacino ve Ellen Burstyn ile buluşmak için New York’a uçtuk.
"22 yaşındaydım. Sahnedeydim. Bu, bir süredir oynadığım bir tiyatro oyunuydu. Bir anda bir şey oldu ve o andan sonra hayatta başka hiçbir şeyin önemi kalmadı. Hayatımda ilk defa konuşuyormuş gibi hissettim. Kelimelerle değil. Yaşamın içinde kelimelerin ötesinde bir sesi vardı artık varoluşumun. O an dedim ki; ‘Ben yaşadığım sürece bunu yapacağım’. Para kazanacak mıyım, ünlü olacak mıyım bilmiyorum ama bunu yapacağım. O andan sonra konu hiçbir zaman kariyer hakkında olmadı. Kariyer ne demek hiç bilmedim. Kariyer gelip gider. Ben sadece mesleğe odaklandım. Mesleğin illa ki gereklilikleri var ama önemli olan işin kendisine odaklanmak, kariyere değil. Bu sana bir sürü hata da yaptırır ama bu normal. Önemli olan yaptığın işin içinde kendin gibi hissetmen. Bu işi yapmaya çalışırken yıllarca zorluk çektim ama içinde her zaman kendim gibi hissettim. Oyunculuk hakkında konuşuyorsak ‘o’ karakterde kendin gibi hissedersin, kendi içinde de o karakter gibi, birbirine geçer duygular. Sen bu hissiyattayken aynı zamanda hayat şartların iyi olacak diye bir kural yok. Ekonomik zorluklar çekiyordum, Bronx’ta babaannemle birlikte hayli zor şartlarda yaşıyorduk, hiçbir şeyimiz yoktu. Ama vazgeçmedim. Gençtim de sanırım. Gençken daha çoğunu yapabiliyor insan belki de. Her şeyi yapabilir gibi hissediyordum her şeye rağmen, arkadaşlarım vardı, babaannem vardı ve bu bana bütün gücü veriyordu. Ve içimdeki o tutku beni sarıyordu. Bir delilik var bu işin içinde. Bu yaptığımız iş delilik. Ne olurdu, en kötü bir arkadaşımın evinde yerde yatardım işte, böyle düşünüyordum. Hayat başınıza her an bir şey getirebilir. İyi veya kötü. Ona hazır olmalısınız. Zira bu her an olabilir. Yıllar sonra başka bir oyunda oynuyordum. Faye Dunaway gelip beni izlemiş, sonraları onun oyunu anlattığı ülkenin en iyi prodüktörleri gelip beni buldu. Yeni bir hayat başlıyordu benim için, biliyordum. Çok gençtim. Sonra o tiyatrodan da kovuldum. Oynadığım bir başka oyun için hakkımda ‘Eğer Al Pacino’nun oyunculuğuna dayanabilecekseniz oyunu izlemeye gidin’ yazıyordu. Eğlence sektörü için bir şey üreteceksen bu hikayeleri bilmelisin, zira bunlar senin de başına gelebilir. Ama The Godfather gibi bir işe girersen de bu iş tamamdır (Kahkahalara boğuluyor). Hepimizin şansa ihtiyacı var. 25 yaşında Actors Studio’ya girmek büyük bir şanstı benim için. Orası benim evim oldu, orada çalışıp üretebiliyordum. Bir oyun üzerine yedi ay boyunca çalışabiliyorduk mesela. Actors Studio ücretsiz ve herkes seçmelerine girebilir. Lee Strasberg ve Elia Kazan’ın olduğu bir odada üretmekten bahsediyoruz. Stüdyodaki özgürlük bana ilham oldu. Gördüm ki kendinde derine dalarsan varoluşun sana her şeyi verecek, sadece orada kalmalısın. İnsan her seferinde yeniden dinlemeli ve yeniden bulmalı. Meryl Streep ile Hamlet’i oynuyorduk. Hamlet’in babası hakkında ne hissettiğini bulmak istediğimi söylüyordum Meryl’e. Yaptığım işte daha derine gitmek istiyordum. Dışarıdan nasıl görüneceğinden bağımsız. Eminim ki içeride olan dışarıda da bir şekilde görünecekti.”
Actors Studio Drama Okulu program yöneticisi Jee Duman’dan cep telefonuma bir mesaj düşüyor: “Sana bir barkod göndereceğiz. Onunla 1 Pace Plaza’dan misafir kartı alman gerekiyor. Sonra o misafir kartıyla sokağın karşısındaki binaya (41 Park Row) gelebilirsin. 13. katta olacağız”. O kata çıktığım anda karşımda dünyanın en iyi oyunculuk okullarından birinin birkaç son sınıf öğrencisi var. Birbirimize bakıp gülümsüyoruz. Enerjileri sanki o katı kaplamış, aynı Al Pacino’nun yukarıda söylediği gibi; hiçbir zorluk umurlarında değil, her şeyi hissetmeye ve hayata kafa tutmaya hazırlar. Sıra bana kendimi tanıtmaya gelince: “Ben Can, Elizabeth Kemp’in öğrencisiyim” diyorum. Katta bir anda bir sessizlik oluyor. Tüylerim ürperiyor, sanırım herkesinki de. Elizabeth Kemp, Actors Studio’nun yaşam boyu üyelerindendi ve oyunculuk okulunun yüksek lisans programının başkanıydı. Elizabeth meslekteki başarılarına ek olarak Bradley Cooper dahil sektördeki birçok oyuncunun koçluğunu yaptı, global endüstride izlediğimiz birçok dizi ve filmin şekillenmesini sağladı. Hayatını 2017 yılında kanserden kaybetti. 2012’de onunla bir yıl boyunca her hafta New York’taki bir kilisenin giriş katında ve onun Actors Studio’ya bakan evinde çalıştık. Onun öğrencilerinden Bahar Kerimoğlu’nun beni onunla tanıştırması sayesinde. 13. kattaki öğrenciler, hep duydukları ama bir türlü denk gelemedikleri Elizabeth’e dair daha çok şey duymak için yanıma geliyorlar. ‘Enerji nasıl bir şey, burada olmayan birinin enerjisi nasıl oluyor da burayı böylesine sarabiliyor’ diye geçiriyorum içimden.
Birkaç gün sonra Ellen Burstyn ile buluştuğumuzda ona bu yaz yaşadığım ve biraz zor geçen ilk kamera önü oyunculuk deneyimimi anlattığımda; “Can, Elizabeth sana bunu kesin öğretmiştir!” diyor hafif şaşkın ve gülümseyerek. Elizabeth’in her zaman benim yanımda olduğunu biliyorum ama o sadece benimle değil, herkesle ve biraz herkesin içinde. Bir Oscar, bir Tony ve bir Emmy ödülü sahibi oyuncu (Amerikan eğlence sektöründe bu üç ödülü de almış kişiler “Oyunculuğun Üçlü Tacı”nı giymiş sayılıyor) Ellen Burstyn sözüne devam ediyor: “Broadway’de başroldüm, 10 yıldır sektörde çalışıyordum, özgüvenim de yerindeydi ama sanki James Dean, Marlon Brando gibi izlediğim bazı aktörlerde olan ama bende olmayan bir şey vardı. Bir gün Los Angeles’ta her şeyi bırakıp New York’a gittim; efsanevi Lee Strasberg’in sınıfına... Sahnede beş oyuncu, duyu hafızası çalışıyorduk. Kahvaltı zamanı; bir kahve yapacak ve o hayali bardağı tutacaktım. Ben çalışırken Lee bana baktı ve ‘Sen ata biniyor musun?’ dedi. Anlamadım. ‘Eskiden evet’ diye cevap verdim. ‘Bindiğinde iyi bindin mi?’ diye sordu. Biraz sessizlik oldu ve sonra ekledi: ‘Bu bardağa binmene gerek yok Ellen’ dedi. Ben ağlamaya başladım. Burada ne olmuştu? Olan belliydi. O benim çocukluğumu görüyordu, x ray gibi bir vizyonla benim içimde bana dair bir sürü şeyi açığa çıkarıyordu; çocukluğumu, içimdeki suçluluk duygusunu. Çözüldüm. O an bende bir şeyleri geri dönülemez şekilde değiştirdi. Kendime şunu sordum: peki o zaman üzerimdeki o kalkanlar olmadan ben gerçekten kimdim? Sonra dedim ki tamam, sıfırdan başlayacağız. Ellen’ın, bütün bu savunma mekanizmalarını üzerinden atmış hâlini bulacağım. Hayatta sadece senken bir karakteri oynuyorsan, onunla bir karakter daha oynayamazsın zaten. Kariyerimin ilk on yılını yeteneğimle yapmıştım ama o yetenek geliştirilmemişti. Yetenek yoksa bu işi unut.”
Fırsat bu fırsat, dünyanın oyunculuk hakkında sözüne en güvenilir kişilerinden birinin karşısındayım ve aradığım cevabı bulmam için altın fırsat, hemen soruyorum: “Ellen, bende yetenek var mı nasıl bilirim?” Ellen hemen cevap veriyor: “Yaptığın iş her neyse onu düşünürken eğer aklına fikirler geliyorsa ve ben bunu yaparım diyorsan, onu içten bir şekilde yapmak istiyorsan, vardır. Ben bu işe başlarken seçmelere nasıl gireceğimi bile bilmiyordum ama önemi yoktu. Bir aktör olarak doğuyorsun bence. Bir şarkıcı veya piyanist doğduğun gibi... Ben on yıl boyunca piyano çaldım ama biliyorum ki benden piyanist olmaz. Yaptığın o şey seni canlandırıyorsa yetenek vardır. Sence, sende var mı?”
Umarım vardır diyorum. Bu yaz bir Netflix dizisinde oynadım, ilk deneyimimdi, ilk sahnemde ağlamam gerekirken ağlayamadım, çok zordu. Ama o sahnede canlı hissediyordum, aynı gün sette olduğum ama kameranın beni çekmediği anlarda bile orada canlı hissediyordum, Al Pacino’nun dediği gibi hayatta bir sesim vardı. Ben bunları anlatırken Ellen gülümsüyor ve ekliyor: “Demek ki oyuncu doğmuşsun.” Bunu hep beraber göreceğiz diyorum, biraz da sonucu görmek lazım sanki, değil mi? Ellen cevap veriyor: “Unutma, görünenden bağımsız, senin için gerçek olursa herkes için gerçek olur. İnsanlar oyunlarımızı izlemeye geldiğinde bazen oyuncuların oyuncu olduğuna inanmıyorlardı, gerçek hayattan insanlar zannediyorlardı. Metot oyunculuk deyip duruyoruz. Metot, hayal gücünü hayali anlara cevap vermek için eğitmeyi öğrenebilmek demek. Senin için gerçek bir şeye dönüştürebilmek konuyu. Eğlence sektöründe gerçeği, hayali beslemek için kullanıyorsun. Herkesin izlediği bir şeyden konuştuğumuzda ‘eğlence sanattan farklıdır’ diye düşünüyorum ilk bakışta. Seni eğlendiren ve güldüren şeylerdir eğlence ürünleri ama sanat da aynı zamanda bunu yapabilir. Diğer yandan eğlence de, eğlence ürünleri de aynı zamanda sanat ürünleri olabilir. Şu farkı bilmek lazım: Sanat; insanlığa kendini görebilmesi için bir ayna tutar.”
Actors Studio; Elia Kazan, Cheryl Crawford ve Robert Lewis tarafından 1947’de New York’ta kuruldu. O günden beri kendini tiyatro sanatçılarına, oyunculara, yönetmenlere ve oyun yazarlarına hizmet etmeye adadı. Actors Studio ücretsiz ve ömür boyu üyelik sağlar ve böylece profesyoneller laboratuvara benzer ve güvenli bir alanda çalışırlar. Kazan’ın Actors Studio’yu kurma amaçlarından biri kâr amacı gütmeyen, profesyonel aktörlerin üzerinde sektörün baskılarından uzakta çalışabileceği özel bir çalışma alanı yaratmaktı. Burada mahremiyet önemli bir kavram. Goethe’nin sözü stüdyonun prensiplerinden birini açıkça özetliyor: “Oyuncunun kariyeri seyirciyle birlikte apaçık ortada gelişirken, sanatı mahrem bir yerde oluşur.” Ellen ekliyor: “Unutmayalım ki Actors Studio binası 1800’lerden kalma eski bir kilise. Oraya girince kutsal bir yere giriyorsun, kendinin en derin yerlerinde çalışabilmek ve kendini araştırmak için, oyuncu ve insan olarak büyümek için.”
Elizabeth de hayattayken Actors Studio binası gibi bir kilisenin içinde yapıyordu çalışmalarını. Konu dinden ziyade bir enerji meselesiydi, hangi din olduğu önemli değildi, seni kendi içine götüren bir araç bulmaktı amaç. Kuruluş amacını düşünürsek Actors Studio sektör için eğlence ürünü yaratma yeri değil belki ama burası şimdilerde dünyadaki eğlence sektörünü etkiliyor: Orada yaratılan gerçeklik ve o hissin, sektördeki işlerin üzerinde bir etkisi var. Actors Studio kanıtlıyor: İçeride yaratılan, dışarıda illa ki görünüyor.