Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Dijital dünyaya hapsolan Z kuşağı, materyalizme ve nostaljiye duyduğu hasretle koleksiyonculuk akımına kapıldı.
Sürdürülebilirlik ve sıfır atık, günümüzde iklim kriziyle beraber popüler anahtar kelimeler haline geldi. Bilinçli alışveriş ve moda ürünlerinin hikayesi baştan aşağıya sorgulanmaya devam ederken anti-materyalist yaşam kültürü, minimalist akımlar doğurmaya başladı. Dünya minimalizmin etkisi altındayken Z kuşağı ise koleksiyonculuk akımını yeniden sahneye taşıyor. Sürdürülebilirlik söylemleriyle daha da popülerleşen ikinci el veya ‘vintage’ giyimle moda daha hızlı tarihsel sirkülasyona uğruyor. Dolayısıyla belki de birkaç jenerasyon öncesinin çocukluğunda sevdalandığı ürünler yeniden gün ışığına çıkıyor. Koleksiyonculuk akımı, dijitale bürünerek soyutlaşan, işlev odaklı dünyaya meydan okuyor. Bunun içinde Z kuşağının aslında hiç yaşayamadığı zamanlara duyduğu hasreti de gözlemlemek mümkün. Bir anlamda minimalizme inat maksimalizm romantizmi! Çeşitli minyatür oyuncak markalarının geri dönüşü ve Birkin çantaların anahtarlıklar ve türlü aksesuarlarla süslenmesinden yaratıcı koleksiyon biblolarına kadar büyüyen koleksiyonculuk akımı iyi niyetle şöyle diyor: “Mutluluğun ve benliğin her şeyden önemli.”
Rafları süsleyen ve aşk tanrısı Cupid’e benzeyen figürler, TikTok’ta milyonlarca takipçisi olan fareler, köstebeklerden oluşan Sylvanian Aileleri ve onların aksiyonla dolu hikayeleri, Crocs ve Birkin charm’ları... Koleksiyonculuk akımı her şekil ve çeşitte karşımıza çıkıyor. Aslında biriktirmeye ve dolayısıyla maksimalizme dayanan bu akım, özellikle 70’lerin ve 80’lerin oyuncak bebeklerinin koleksiyonlarıyla başladı ve büyümeye devam etti. Biriktirilenlerde mali değer ve işlev gözetmekten çok nostalji, anı biriktirmek ve kendini ifade etmek gibi söylemlerden oluşan koleksiyonculuk akımı, yarattığı etkiyle yetişkin oyuncak dünyasını yeniden canlandırdı. Sonny Angel, Jellycat, Monchhichi, koleksiyonculuk kültürünü ateşleyen markalardan sadece birkaçı.
Özellikle Z kuşağının etrafını saran bu minyatür ürünler sadece onları üreten markaların da ötesinde büyük moda markalarının charm’ları ve Bag Crap gibi vintage bag charm’lara ve anahtarlıklara odaklanan dijital dükkanlarla birleşiyor. Smiski ve Sonny Angel gibi bazı koleksiyon markalarının ürünleri kapalı kutularda gelmesiyle açılana kadar bir tür gizemi devam ettiriyor. TikTok’ta komik hikayeleriyle fenomen haline gelen Sylvanian Family, 1980’lerden beri minyatür hayvan ailelerden oluşan minik, sıcacık evlerden oluşuyor. Aslında hepsinden de eskilere dayanan tarihiyle Monchhichi’nin maymun karakterleri, Japonya’da çocuklara ‘güzellik ve sevgi’nin önemini anlatmak için üretilmişti. Vox platformunda Alex Abad-Santos’un da bahsettiği gibi bir Japon markası olan Sonny Angel ise 2004’te dünyaya geldiğinde ilhamını geleneksel Japon mayonez markası Kewpie’nin Aşk Tanrısı’ndan esinlenmiş karakterinden almıştı. Sonny Angel’ın sevenlerini mutlu etmekten başka hiçbir işlevi yok, bu yüzden de sloganı “Size mutluluk getirebilir”.
Koleksiyonculuk akımı biraz da hayatlarımızın dijitale taşınmasına bir karşı koyuş aslında. Çoğumuz gündelik işlerini ve kariyerini dijital ekranlardan sürdürürken eğlenceden zorundalıklara ve alışverişe uzanan hızlı bir dijital evrim geçiriyoruz. Özellikle pandeminin etkisiyle daha da dijitale taşınan gündelik hayatlarımızda kasetlerden CD’lere, MP3’lerden çevrimiçi yayın platformlarına akan kültür sanat tüketimimizle birlikte pek bir şey biriktirmez olduk. Dolayısıyla sadece bu minyatür figürleri terk etmekle kalmıyor, kitap, plak ve film CD’lerinin boş odaları dolduran ve sarmalayan sıcak ruhunu da aslında bir küçük ekrana sığdırıyoruz. Yani belki de Y kuşağı bilerek minimal olmadı, sadece alınacak ürünler gitgide eksildi. Fakat yeni jenerasyon materyal dünyaya biraz hasret kaldı belli ki. Birleşik Krallık’taki en büyük plak paketleme şirketi Key Production’ın yaptığı bir araştırmaya göre, 18-24 yaş arası gençlerin yüzde 59’u fiziksel formatlarda müzik dinliyor. Diğer yaş gruplarının ise yüzde 40-45’i fiziksel formatlarda müzik dinlediğini ifade ediyor. Yani koleksiyonlara olan ilgi sadece bu sevimli figürlerden ibaret değil. Analog dünyaya ve fiziksel araçlara olan hasrete işaret.
Clean girl, that girl estetikleri ve sıfır atık gibi trendlerin üzerinden çok zaman geçmedi. İşlevselliğin duyguların önüne geçtiği günümüz dünyasında belki de çok uzun zamandır -“zevk” için materyalleştiren- “maksimalizm” kavramını öteliyoruz. Şimdi ise yeni jenerasyon, Y kuşağını kişiselleştirilmiş ve dağınık dünyalarıyla tanıştırıyor. Belki tanıştırmak doğru kelime değil, çünkü bu ürünler, Z kuşağının çocukluğunda çoktan tanışıp unuttuğu materyallerle dünyayı tekrardan renklendirmeye çalışıyor.
ABD’deki dağıtım şirketi Dreams’e göre Sonny Angel Japonya’da genç çalışan kadınların yaşadığı baskı ve stresi biraz olsun azaltmak için üretilmiş. Feminenlikle tüketimin arasında bu sefer negatif değil pozitif bir bağ kuran koleksiyonculuk akımı, akıntıya kapılmanın rahatlığına meydan okuyor. Koleksiyonculuk akımıyla özdeşleştirilen bir terim de “duygusal materyalizm”. Bu terim, İngilizce Profesörü Lori Merish tarafından Duygusal Materyalizm isimli kitabıyla ortaya atılıyor. Kitap 18’inci ve 19’uncu yüzyılda tüketim ile kadınlık arasındaki karmaşık ilişkiyi ele alırken materyal ilişkilerin nasıl kendini ifade etme biçimi olduğuna değiniyor. Sonny Angel’ın da ilk üretim zamanında çıkış sebebi Merish’in değindiği duygusal materyalizm ve onunla kız çocukluğunu kutlamak. Polyester dergisine konuşan gazeteci ve moda yaratıcısı Chelsea Perry de bu maksimalist koleksiyonculuk akımını bir görünürlük ve kabul ediliş hali olarak yorumluyor. Yani mesele sadece materyal şeylere sahip olmak değil kadınlığın kalıplar içine konulmaya çalışıldığı dünyada “kendin gibi” olmak. Kız çocuğu olmanın neşesini nostaljiyle kutlarken bir yandan da kendini ifade etmek, “kız” oyuncaklarının tekrar benimsenmesiyle mümkün oluyor. Koleksiyonculuğun tüm yanlarıyla etrafımızı saran kucaklayıcı yapısı, minimal duvarlara karşı bizi analog dünyanın renkli atmosferine çağırıyor.