Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Moda dünyasının en renkli ve sevilen karakterlerinden Alber Elbaz, beş sene aradan sonra yeni markası AZ Factory ile sahalara döndü. Ünlü tasarımcıyla bu yüksek sesli geri dönüşünü ve “kadınlara sarılan” tasarımlarının hikayesini konuştuk.
Alber Elbaz, renkli papyonları, büyük gözlükleri, gerek tasarımlarında gerekse konuşmasında her daim hissedilen mizahıyla modaya aşina herkesin sevdiği, günümüzün en önemli tasarımcılarından. Asırlık uyuyan güzel Lanvin’i uyandıran büyük deha veya ünlü moda eleştirmeni Suzy Menkes’in deyimiyle “Doğaçlamanın Ustası..." İkonik modaevinden beş sene evvel olaylı bir şekilde ayrılışının ardından, herkes bu özel tasarımcının bir sonraki durağını merak ediyordu. Modanın vefasız yüzünün poster çocuğu olarak geçirdiği bu seneler içinde, Dior’da Raf Simons’tan boşalan koltuğa geçeceği konuşuldu. Hatta Karl Lagerfeld’ten sonra Chanel ile anlaşabileceği bile dedikodular arasındaydı. Hakkındaki spekülasyonlar belki azaldı ama hiçbir zaman bitmedi. Bu dönemde, Central Saint Martins dâhil birçok önemli tasarım okulunda dersler verdi, Silikon Vadisi’ni ziyaret etti, kilo verdi, saçlarını platin sarıya boyadı ve Instagram’la barıştı. Tod’s, Converse, Frédéric Malle gibi markalarla işbirlikleri yaptı; ama hiçbiri evliliğe dönmedi.
Hailey Bieber, A to Z Factory elbiseyle
Alber Elbaz’ın modanın yeni rolünü sorguladığı, sistemin hızının ve geçici hafızasının yarattığı hasarları birinci elden deneyimlediği senelerden sonra, sonunda beklenen haber geldi. Ocak ayı sonunda gerçekleşen Paris Haute Couture Moda Haftası’nda büyük sessizlik bozuldu. Mösyö Elbaz’ın sırrı ortaya çıktı ve yeni bebeği dünyaya geldi; “AZ Factory.” Cartier, Azzedine Alaïa, Chloé gibi markaları barındıran Richemont Grup bünyesinden çıkan bu heyecan verici yeni projesini, vizyonunu ve yaratıcılığın yeni tanımlarını konuşmak için Elbaz ile bir araya geldik.
AZ Factory
Alber Elbaz’ın markası, kendi isminin ilk ve son harflerinden oluşan ve inovatif girişimci ruhunu yansıtan kolektif, şeffaf, demokratik ve egosuz bir “Fabrika”dan oluşuyor. Tasarımcının 2015’ten bu yana aldığı bütün kararları ve dönüşümünü yansıtan bir platform. Akşam geç saatlerde hâlâ ofisinde olan ve bir sonraki koleksiyonu üzerine çalışan Elbaz’a ilk olarak AZ Factory’e gelen tepkileri ve geri dönmenin nasıl hissettirdiğini soruyorum. Uzak kaldığı beş yıl süresince her fırsatta modaya tekrar âşık olmayı ve hayaller kurmayı beklediğini dile getiren deneyimli tasarımcı oldukça net bir cevapla beni şaşırtıyor; “Geri dönebilmek çok güzel, bütün dostlarımdan ve basından çok olumlu tepkiler aldım; ama en çok da kadınları özlemiştim. AZ Factory, modanın kendisinden çok, kadınlar için yarattığım bir oluşum. Bıraktığım günden bu yana moda ekosistemi kadar, kadınların da değiştiğini gözlemliyorum. Yalnızca toplumdaki yerleri değil, kendilerinden beklentileri de eskisinden çok daha karmaşık. Başarılı olmak, Zoom toplantılarından arta kalan vakitte iyi anne olmak, güzel görünmek, genç kalmak, bir yandan sağlıklı olmak… AZ Factory ile amacım, modern kadın için bir destek mekanizması yaratmak ve bugünle konuşabilen pratik tasarımlar, çözümler sunmak.”
Kendisi gibi couture ve lüks geçmişinden gelen bir tasarımcının içindeki yaratıcı dürtüyü bu pragmatizmle nasıl dengelediğini merak ediyorum. Sosyal medyasında sıklıkla markasını bir laboratuvar, kendisini de bir kreatif direktörden çok “yaratıcı bir mühendis” gibi lanse edişine işaret ederek. “Benim için kaldığım yerden devam etmek çok daha basit seçim olurdu. Biliyorsunuz, doğal dürtüm çok daha dramatik ve büyük tasarımlar yaratmak” diyerek gülüyor ve ekliyor: “AZ bildiklerimi sıfırlamam gereken bir yolculuk oldu. En büyük sınavım da sanırım ortalama tasarımlar yapmadan günlük hayata dair kalabilmekti. Ayrıca, yüksek kalite işçiliği ve teknolojik kumaşları daha ulaşılabilir fiyatlarla geniş bir kitleye sunuyoruz.” Sonrasında içindeki couture tasarımcısını ortaya çıkararak heyecanla koleksiyona dair detaylar vermeye başlıyor: “Hayal etmeye devam tabii ki. Teknolojiyi hayallerimi gerçekleştirmek için bir araç olarak kullanıyorum. Kadınlara yogadan Zoom toplantılarına kendilerini içinde iyi hissedecekleri, onlara gün boyu ‘sarılacak’ giysiler yarattık. Onları strese sokmayan, tıpkı esnek bir tayt giymişçesine içinde rahat edecekleri ama aynı zamanda eğlenceli ve yüksek tasarım notaları olan kıyafetler. Modadan uzak kaldığım bu dönemde Paris Moda Haftaları’nı hep takip ettim. Şehirde leopar paltoları, şık elbiseleri ve aksesuarlarıyla dolaşan kadınlarla bir hafta sonra bir araya geldiğimde ne görüyordum biliyor musunuz? Neredeyse herkes aynı görünüyordu; beyaz tişört, sneaker, siyah tayt veya jean pantolon… AZ Factory’i yaratırken işte aklımda bu soru vardı; ‘Bunun bir orta yolu olamaz mı?’”
Show Fashion ve “sinsi” spor ayakkabılar
Show Fashion adını verdiği 25 dakikalık kısa filmiyle AZ’nin tanıtımını yapan Elbaz’a sunumun ve koleksiyonun hikayesini soruyorum. “Film bir haber programı kurgusuyla başlıyor. İçinde Hitchcock alıntıları da var, oldukça eğlenceli diyaloglar da... Her zamanki gibi biraz optimizm hissi yaratmaya çalıştım. Modeller dâhil herkes bu filmde konuşuyor. Yalnızca yürüyen değil, kendini ifade eden, görünür olmaktan korkmayan yeni kadına, yeni modaya ithafen. Ayrıca, bütün üretim sürecini de paylaşmak istedim, çünkü bu da yaratmak istediğim, ulaşılabilir hissiyatın, deneyselliğin ve AZ Factory ruhunun parçasıydı. Koleksiyona gelirsek; tasarladığım kıyafetler, dört mevsim giyilebilecek teknik kapasitede. Sistemin mevsimsel döngüsüne girmeden, büyük bir koleksiyon yerine farklı ürün hikayeleriyle ilerliyoruz. Coco Chanel’in ikonik ‘küçük siyah elbisesi’ni yorumladığımız her tip bedene ve yaş grubuna uyacak ‘My Body’ ismini verdiğimiz hikayeyle başladık. Ergonomik kumaşlar, yardımsız açabileceğiniz öne eklenmiş fermuarlar, vücudu destekleyen ve en iyi versiyonunuzu ortaya çıkaran formlar...”
Aksesuar konusuna gelince, lüksten gelen bir modacı olarak neden çanta alternatifi olmadığını ve Pointy Sneaks’in hikayesini merak ediyorum. It bag’lerin yerini artık sneaker’ların aldığını anlatıyor ve ekliyor: “Kadınlarla konuştuğumda topuklu ayakkabı giymeyi özlediklerini fark ettim. Bunun en önemli sebebiyse topuklu ayakkabının vücutlarında yarattığı güzel duruş ve uzama etkisi. Bu etkiyi konfordan ödün vermeden yaratabildik ve benim “sinsi topuklu” dediğim Pointy Sneaks ortaya çıktı. Koleksiyonda bunun dışında tasarımcının “AZ Lazy, AZ Crazy” şeklinde anlattığı bir hikaye de var ki, en eğlenceli ve cüretkar detaylar burada. Pandemi boyunca tek renk pijamalar giymekten sıkıldığını anlatan Elbaz, üç farklı sanatçının illüstrasyonlarını kullanarak bir pijama serisi yaratmış. Ancak, tabii ki konu Alber Elbaz olunca hikaye sürpriz sonlu. Pijamalar, üzerine tasarlanan saten balon etekler ve düşes ceketlerle tamamlanabiliyor. Özetle, Elbaz’ın yeni dünyasında her şey modüler; koşmaya, uyumaya, Zoom toplantılarına, pijamalı brunch’lara ve hatta partilemeye bile uygun.
Yeni dönem; “Akıllı 20’ler”
Pandemi döneminde birçok markanın ve ikonik mağazanın maziye karıştığını, moda sektörünün tarihindeki en kötü seneyi geçirdiğini düşünürsek, Alber Elbaz’ın bu adımı oldukça anlaşılmaz veya fazla cesur gelebilir. Ama onu dinlediğinizde her adımı ince hesaplanmış bir model olduğunu anlıyorsunuz. Zorlukları fırsata çeviren hızlı ve dijital girişim modeliyle, gürültüye pek karışmıyor. Kendi deyimiyle; “denizdeki büyük gemi olmaktansa manevra kabiliyeti yüksek bir balıkçı teknesi” olmayı tercih ediyor. Böylelikle, özel balıkları daha rahat yakalayacağına inanıyor. Fiziksel bir mağaza açma planı var mı sorusunu ise gülerek; “Böyle durumlarda ‘inşallah’ diyorsunuz değil mi?” diye yanıtlıyor.
Elbaz’a yaratıcılığın kendisi için yeni dönemdeki tanımını ve pandeminin kendisini nasıl etkilediğini soruyorum. Tasarımcı gülümseyerek bu aralar çok popüler olan 1920’ler benzetmesini farklı bir perspektiften açıklıyor. “Herkes 20’lerin çılgın yıllar olduğunu düşünüyor ama ben ‘akıllı’ yıllar olduğuna inanıyorum. Savaşlar ve İspanyol Gribi sonrası Picasso, Dalí, Hemingway, Fitzgerald gibi isimler ortaya çıktılar ve sanatlarını başka bir boyuta taşıdılar. Birçok akım ve önemli isim bu dönemde parladı. Yeni 20’lerde de aynı döngüye gireceğimize; büyük bir yaratıcılık ve kolektivizm patlaması göreceğimize inanıyorum.”
Show Fashion’da da bu yüzden Marc Jacobs’tan Anna Wintour’a; Pierpaolo Piccioli’den Maria Grazia Chiuri’ye birçok önemli isimden birliktelik mesajları görüyoruz. “Bizim sektörün ne kadar zalim bir endüstri olduğu ve insanların kaba olduğu konuşulur. Ama ben öyle olduğuna inanmıyorum. Moda dünyasında harika insanlar var. Uzakta olduğum yıllarda moda ailemi ne kadar sevdiğimi, oraya ne kadar ait olduğumu tekrar anladım. Daha da önemlisi artık bireysellik değil, birliktelik döneminin başladığına inanıyorum. Biliyorsunuz; tek başına koşanlar belki hızlı gidebilir, ama birlikte koşanlar kesinlikle daha uzaklara ulaşır.”