Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Yüksek topuklu ayakkabılar, Cannes'da yaşanan sansasyon ve Shoes: Pleasure and Pain sergisiyle birlikte gündemde.
Görüntüleriyle göz boyayan yüksek topuklu ayakkabılar, Cannes Film Festivalinde yaşanan sansasyon ve Londra Victoria and Albert Müzesindeki Shoes: Pleasure and Pain sergisiyle birlikte gündemde. Peki biz kadınlar topuklularda ne buluyoruz?
V&A, Shoes: Pleasure and Pain kitabının kapak fotografı, model:Nadja Auermann
Fotograf: Estate of Helmut Newton / Maconochie Photography for American Vogue
William Klein’ın moda dünyasını hicveden 1965 yapımı Qui êtes-vous, Polly Maggoo? / Siz Kimsiniz, Polly Maggoo? filminde, bir profesör Sindirella masalının çözümlemesini yapar: “Küçük ayaklar ve güzel kıyafetlerin değeri. İşte size modanın özeti: Fetişizm, sakatlanma ve acı.” Topuklu ayakkabılarımızın üzerinde salınmak pahasına ayaklarımıza çektirdiğimiz işkencede, bu üç öğe de gizleniyor aslında. Ergenlik yıllarımda ilk kez topuklu bot giydiğim günü hatırladığımda, yalpalayarak yürümeye çalışan yavru bir zürafa gibi görünüşüm geliyor gözümün önüne. Kadınlığa adım atışımın kanıtı olduğuna inandığım bu botlarla düşüp yere yapıştığımdaysa topuklu giyme sanatının göründüğü kadar kolay olmadığını anlamıştım. Pes ettim mi? Hayır. Şimdilerde önceliğim estetikten ziyade fonksiyonellik olduğundan, yüksek topuklularla aram eskisi kadar iyi değil. Yine de onları her giydiğimde içten içe daha kadınsı hissettiğim gerçeğinden kaçamıyorum. Londra’da bulunan Victoria & Albert Müzesindeki Shoes: Pleasure and Pain sergisinin küratörlüğünü üstlenen Helen Persson, pek çok kadının yüksek topuklu giyme tutkusuyla ilgili “Korseden kurtulduk ama yine de yürümeye elverişli olmayan ayakkabılar giyme konusunda ısrarcıyız” diyor. Topuklu ayakkabı, korsenin kadın bedeni üzerindeki tahakkümünü devralmış olabilir mi?
Cannes’da topuklu sesleri
Mayıs ayında gerçekleştirilen Cannes Film Festivalinde düz ayakkabı giyen kadınların bazı film gösterimlerine alınmamaları bir anda festivalin en çok konuşulan konusu haline geldi. Öyle ki bu durum, 28 senede ilk kez bir kadın yönetmenin festivalin açılışını yapmış olmasını bile gölgeledi. Festivalin direktörü Thierry Frémaux, Twitter üzerinden bir açıklama yaparak kadınların kırmızı halıda topuklu ayakkabı giyme zorunluluğu bulunmadığını ifade etse de #Cannesheels etiketinin altında çok sayıda eleştirel tweet birikmesini önleyemedi.
Aralarında Shoe Obsession’ın da bulunduğu pek çok moda kitabının yazarı Valerie Steele yaşanan olayın çoğu insanı hayrete düşürdüğünü söylüyor ve “Kadınlar, ayakkabılarının topuk yüksekliğine kendileri karar vermeli” diyor. Persson da onu destekleyen bir görüşü savunuyor. “Topuklu ayakkabı giyme zorunluluğu muhtemelen erkekler tarafından ortaya atılmış olan çok eski kafalı bir görüşe işaret ediyor. Günümüzde ayakkabı konusunda inanılmaz bir çeşitlilik var. Bir ayakkabının topuklu olması şık olacağı anlamına gelmez.”
Cannes’daki bu olay ve benzerleri, moda üzerinden kadınları baskı altında hissettirmenin bir aracı olarak yorumlanabilir. Bu baskı, onları belirli bir ideale uyma konusunda zorluyor ve en nihayetinde benliklerinden feragat etmelerine yol açıyor. Neyse ki kadınları özgürce seçim yapmaya teşvik eden örnekler var. Oyuncu Emma Thompson, geçtiğimiz yıl Golden Globe Ödül Töreninde sahneye çıktığında bir elinde martini bardağı, diğer elinde de Christian Louboutin topuklu ayakkabıları vardı. Markanın alametifarikası olan kırmızı topuklarının kanıyla lekelendiğini söyleyerek espri yaptı. Bir başka törendeyse, feminist bir ifade olarak topuklularını çıkardığını söyledi. “Onları neden giyiyoruz ki? Çok yorucu ve anlamsızlar.” Feminizm, kadınlara yaşam tarzları, giysileri ve bedenleri de dahil olmak üzere pek çok konuda canları nasıl isterse öyle davranma özgürlüğü tanıdığına göre topuklu ayakkabı giymek veya giymemek tamamen onların inisiyatifinde olmalı. Hayatın her alanında özgürce atılan adımların şerefine!
V&A, Shoes: Pleasure and Pain
Dünden bugüne ayakkabı
31 Ocak 2016’ya kadar Londra Victoria & Albert Müzesinde görülebilecek olan Shoes: Pleasure and Pain sergisi, tarih boyunca ayakkabıya atfedilen anlamların izini sürüyor. Antik Mısır dönemine ait altın yapraklarla bezeli sandaletler, 16. yüzyılın sonunda Venedik’te giyilen “Chopin” adı verilen topuklu takunyalar, Vivienne Westwood tasarımı meşhur platform topuklu ayakkabılar ve çok daha fazlası sergide yer alıyor. Küratör Helen Persson, 250 çift ayakkabıyı seçmenin işinin en zorlu kısmı olduğunu söylüyor. “Victoria and Albert Müzesi, Doğu ve Batı’dan 2000 yıllık süreci kapsayan, yaklaşık 3000 çiftten oluşan geniş bir ayakkabı koleksiyonuna sahip. Bu koleksiyonu taramanın yanı sıra dünya genelinde çok sayıda özel ve kamusal koleksiyonu araştırdım. Araştırmalarım sırasında, seçkin sınıflar söz konusu olduğunda ayakkabının formunun işlevinden öncelikli olduğunu gördüm.”