Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Verilen sözü tutmamak ve cepte her zaman bir mazaret bulundurmak sosyal hayatımızın parçası haline geldi. Plan yapmak kadar iptal etmekten de zevk alıyor, kendimize sık sık “gitmesem ne olur” diye soruyoruz. Neden artık bu kadar kolay vazgeçiyoruz? Yoksa, aslında gerçekleştirmek için can atmadığımız, niteliksiz programlar mı yapıyoruz?
“Mazaret anlatmanıza bile gerek yok. Siz ‘iptal’ deyin, ben de evde kalıp televizyon izleyebileceğim için size teşekkür edeyim. İptallere bayılıyorum!”
Seinfeld dizisinin yaratıcısı olarak da tanıdığımız komedyen Larry David, geçtiğimiz yaz Jimmy Kemmel’ın şovuna katıldığında böyle söylemişti. Güldüm. İlerleyen zamanlarda bir başka Amerikalı komedyen John Mulaney’in stand up’ı çıktı karşıma. Tembellik etmek isteyen insan için iptallerin ne büyük nimet olduğundan bahsediyordu Mulaney. “Muhteşem bir his, anında gelen rahatlama!” Son zamanlarda İnternette “kimseyi kırmadan program iptal etmenin 10 yolu” gibi yazılara rastlıyorum. Posta kutuma düşen iptal maillerinin sayısı da artıyor. Her pazar, hafta başında planladığım sosyal aktivitelerin ancak yarısını yapmış olduğumu görüyorum. Ve düşünmeden edemiyorum: Yoksa iptallerden hoşlanmaya mı başladık?
Biraz araştırınca gördüm ki, mesele sadece benim dikkatimi çekmiyormuş. Hatta bize, daha doğrusu başta Y Kuşağı olmak üzere yaşadığımız devrin insanlarına “generation cancellation” diyenler bile varmış. Meğer yapmak istediklerini önüne domino taşları gibi dizen, sonra da onları yıka yıka ilerlemekten zevk duyan seri bir iptalatörler olup çıkmışız. Peki neden?
Haber vermek kolaylaştı
“Önümüzdeki cumartesi 12’de, Dolmabahçe Saat Kulesi’nin önünde.” Telefonumuzun şarjıyla yarışmadığımız yıllarda, insanlar birbirlerine böyle randevular verip çoğunlukla da sadık kalıyordu. Görüşeceğiniz kişi sabit telefonun olduğu yerden çıkıp randevu noktasına doğru gidiyorsa buluşmayı en azından keyfe keder iptal edemezdiniz. Tabii o kişiyi saatlerce bekletip başınıza bir şey gelip gelmediği konusunda endişelendirmek istemiyorsanız. Şimdiyse vazgeçtiğimizi karşı tarafa bildirmek çok kolay. Bir mazeret bulup cep telefonumuzu elimize alıyoruz, oldu bitti. “Buluşma saatinden en az 24 saat önce haber verilmeyen iptaller cezaya tabidir” diye bir kanun da yok ya!
Her an her şey olabilir
Program yapılırken katılım durumunuzun ucunu açık bırakmak da son anda gelemiyorum demeyi kolaylaştıran etkenlerden. “Haberleşiriz, duruma bakayım” gibi sözlerin dilimize ne çok yerleştiğini bir düşünün. Artık etrafta gidilecek o kadar çok davet, yapılacak öyle fazla aktivite var ki, çoğu zaman durumu kendimiz için de belirsiz bırakıp son anda canımız hangisine isterse ona gidiyoruz. “En kötü ihtimalle eve oturur film izlerim” cümlesindeki “en kötü ihtimali” de en iyi ihtimal olarak görünmeye başladı üstelik. “Hafta sonu ne yaptın” diye sorduğumda “hiçbir şey, evdeydim” cevabını verenlerin yüzündeki mutluluğu düşünüyorum da…
Lokasyon sorunları
Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar için gidilecek yerlerin konumları çok önemli. Örneğin İstanbul’da akşama doğru düşen birkaç yağmur damlası Avrupa yakasından Anadolu yakasına geçecek biri için oldukça güçlü bir iptal sebebi olabilir. Birbirine yakın yerlerdeki programları aynı güne sıkıştırıp biri iptal olduğunda “tek bir şey için oraya kadar gitmeye değmez” diyerek diğerinin üstünü de bizim çizdiğimiz çok oluyor. O gün kendinizi yeteri kadar güzel ya da şık hissetmediğiniz için işten çıkınca gitmeniz gereken davetin değil de, evin yolunu tuttuğunuz olmadı mı hiç?
“Mutlaka görüşelim” yalanı
“Tamam, mutlaka görüşelim. Hiç olmazsa bir kahve içelim. Haftaya Perşembe haberleşiyoruz öyleyse.”
Tutulmayacağını herkesin bildiği söz, modern hayat yalanlarının en masumu. Uzun süre görüşmediğimiz arkadaşlarla görüşmek günlük rutinimizden çıkmak anlamına geliyor ve koşuşturmalarımız içinde buna gerçekten vakit ayırıp ayırmak istemediğimizden emin olamıyoruz. Perşembe günü gelir, iki taraftan da ses çıkmaz, böylece kimse görüşememenin asıl suçlusu sayılmaz. Ama ilk karşılamada mutlaka karşılıklı sitemler edilir.
Sorunun temeli, zaten aslında gerçekleştirmek için can atmadığımız, niteliksiz programlar yapıp durmak olabilir mi? Yüksek ihtimalle. İnternette rastladığım bir karikatür durumu güzelce özetliyor aslında. Telefonda konuşan bir kadın, karşısındakine seslenir: “Hadi arkadaşlığımıza ne kadar yatırım yaptığımızı göstermek için sonunda iptal edeceğimiz 12 plan birden yapalım.”