Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
En başta iki nokta bir kapa parantezdi. Sonra yusyuvarlak gülen bir yüze dönüştü. Şimdi onlarca farklı ifadeden, durumdan, sembolden bahsediyoruz. Bilgisayarların dil seçenekleri arasına ve tasarımcı koleksiyonlarına giren zengin emoji dünyasına hoş geldiniz.
Yıl 1969. New York Times muhabiri, Lolita’yı da yazan ünlü romancı Vladimir Nabokov’a, gelmiş geçmiş bütün yazarlar arasında kendini hangi sıraya koyduğunu sorar. Nabokov soruyu pek ciddiye almamış olmalı ki, şöyle cevap verir: “Gülümseme eylemimin yerine geçecek bir sembol olması gerektiğini sık sık düşünüyorum. Şöyle yayvan bir parantez mesela. Olsaydı şu anda size onunla cevap verirdim.”
Demek bir dil üstadı bile, bazen tek bir işaretin, onlarca sözcükten daha etkili olabileceğini düşünmüş. Düşünmekle kalmamış, yaptığı öneriyle “gülen yüz”e çok yaklaşmış. Nabokov’un hayal ettiği sembolü, 1982 yılında Profesör Scott Fahlman yarattı. İki nokta ve kapa parantezden oluşan gülümseme işareti aslında bir ihtiyaçtan doğdu. Profesör Scott, bilgisayar ortamında yapılan yazışmalardaki yanlış anlaşılmalardan şikayetçiydi. Çünkü, mesela biri bir şaka yapıyordu, karşı taraf onu ciddiye alıp ona göre cevap veriyordu. Sonunda Scott arkadaşlarına gönderdiği bir emailde “bundan sonra bir şeyi espri olsun diye yazıyorsak sonuna bir O eklemeyi öneriyorum” dedi. Artık oylama filan yapıldı mı bilmiyorum ama bu işaret kısa sürede benimsendi ve yaygınlaştı. Gülen yüzü, üzgün ağlayan, şaşırmış suratlar izledi geldi. Ve sonra da emoji.
Emoji bir Japon icadı. Zaten kelimenin kendisi de Japonca: E (resim) + moji (mektup) kelimelerinin birlemeşinden oluşuyor. Başlangıçta yalnızca Japon GSM operatörlerinin müşterilerine sağladığı emoji, zamanla apple aracılığı ile tüm dünyaya yayıldı. Geçen aylarda da ipad, iphone gibi cihazlara bir dil seçeneği olarak eklendi. Üstelik sembol sayısı neredeyse ikiye katlandı.
Emoji hakkında yazmaya başlamadan önce bu küçük Japonlarla biraz daha haşır neşir olmak istiyorum ve android telefonuma çeşitli aplikasyonlar indiriyorum. Lakin, en son emoji setine bir türlü ulaşamıyorum. Bir yandan da emojisever bir arkadaşımla mesajlaşma halindeyiz. Hangisi eski, peki bunlar yeni mi derken sinir geliyor, basıyorum küfürü: Hay ben böyle işi içine (SHIT). Uzun kirpikleri ve gülen yüzüyle o kadar sevimli ki, baktıkça gülesim geliyor. Sinir minir kalmıyor.
Emojinin işlevi tam da bu: Text mesajı ya da email yazarken işin içine biraz eğlence katmak. Ama dijital dünyanın sınırları o kadar geniş ki, saatlerini buna vakfederek işi sanata çeviren bir sürü insan var. Instagram’a emoji hashtag’iyle girdiğinizde karşınıza 100 binden fazla fotoğraf çıkıyor. Emojiart hashtag’inin altında ise 700’e yakın iş var. Hepsi, yalnızca emoji sembolleri kullanılarak oluşturulmuş kompozisyonlar. Yapması vakit alıyor mutlaka ama bir çırpıda bakması eğlenceli.
Fakat emojiden sanat çıkarmak deyince, bugüne kadarki en “çılgın proje” 23 yaşındaki Fred Benenson’ınki olsa gerek. Dilin, iletişimin ve kültürün dijital teknolojiden nasıl etkilendiğiyle ilgilenen Benenson, kendine sıkı bir hedef koymuş, Moby Dick romanını emojiyle yeniden yazmaya karar vermiş. Gerekli parayı, yaratıcı işlere fon sağlayan Kickstarter’da bir ay içinde toplamış. Kitabın 6438 cümlesini yazacak yüzlerce kişiyi, bu tip işler için iş gücü sağlayan Amazon’s Mechanical Turk’ten (AMT) bulmuş. Ve ortaya dünyanın emoji ile yazılmış ilk kitabı Emoji Dick çıkmış.
Emoji kullanan herkes işi Fred Bebenson kadar ileri götürmüyor. Genelde amaç uzun uzun yazmak yerine derdini kısa yoldan anlatmak. Bir de ses tonunun duyulmadığı, yüz ifadesinin görülmediği yazılı mesaj ortamında doğru anlaşılmak. Ya da en azından yanlış anlaşılmamak. Şaka yaparken (SHIT) yapmamak!
“En iyisi konuşmaktan vazgeçelim. Çünkü bu dil denilen şey zaten insanın derdini anlatmaya yetmiyor” demiş Wittgenstein. Hepimiz ünlü felsefecinin izinden mi gidiyoruz emin değilim ama onun kafasına geldiğimiz kesin. Konuşmadan anlaşıyoruz. En azından akıllı telefonlarımızı kullanırken.
-Vogue Türkiye Aralık 2012