Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Bu ayın önerileri tatil bavuluna kitap eklemek isteyenler veya şehirde deniz kenarında soğuk bir kahveyle sayfalara dalmak isteyenler için.
Yeni bir ay, yeni kitaplar demek. Bir yandan da güneşin tenimize dokunduğu, zamanın yavaşladığı temmuz günleri geldi. Bu ayın önerileri tatil bavuluna kitap eklemek isteyenler veya şehirde deniz kenarında soğuk bir kahveyle sayfalara dalmak isteyenler için. Bu ayın ruhuna iyi gelecek kitap önerilerimiz sizlerle.
Fotoğraf: IG @1kitap.1mekan
Bir kitabın bölüm başlıkları nasıl bu kadar güzel olabilir? Her biri ayrı bir kısa film gibi sadece merak uyandırmakla kalmıyor, kitabın duygusal ve düşünsel haritasını da çiziyor adeta: Merkezdeki yıldızlara doğru kasırgalar, Dünyadaki iç mekanlar, Boş alanların dünyaya dağıldığını hayal edelim öyleyse, Her türlü sınırın yadsınmasıyla kavranan sonsuzluk…
Edebiyatta farklı disiplinlerin bir araya gelişini seviyorsanız bu kitaba bayılacağınıza eminim. Antoni Casas Ros, sinemanın duygusal derinliğini matematiğin soğukkanlı yapısıyla harmanlayarak kimlik, arzu ve beden üzerine çarpıcı bir kurgu sunuyor. Anlatmakla yetinmeyip yeniden inşa eden, dönüştüren, sorgulatan bir kalemle karşı karşıyayız. Belki de bu yüzden bu kısacık kitapta birden fazla deneyim yaşıyor, her seferinde başka bir katmana dokunuyoruz. Kitabın başında karakterin söylediği gibi: bir ruhun otobiyografisini okuyoruz; ama bildiğimiz anlamda bir otobiyografi değil bu; yüzeye değil, derine inen, aynaya değil içe bakan bir anlatı.
“Her zaman şekle âşık olunur ama şekil başka bir şeyin görünüşünden başka bir şey değildir. Bir şeyin özüne neden âşık olunmaz?”
Fotoğraf: IG @1kitap.1mekan
Ia Genberg’in Detaylar'ı, kısacık ama fazlasıyla yoğun bir metin. Anlatıcı geçmişindeki dört kişi üzerinden belleğin kıvrımlarında dolaşıyor, hatırlamanın ne kadar eksik, ne kadar kırılgan bir şey olduğunu hissettiriyor. Kitap boyunca neyin hatırlandığı kadar neyin hatırlanmadığını da okuyoruz aslında. Göze çarpmayan detayların, söylenmemiş cümlelerin, uzun sessizliklerin izini sürüyor yazar ve bunu öyle sade ama çarpıcı bir dille yapıyor ki hikâyenin içine usulca süzülüyorsunuz.
Bu metni bu kadar sevmemin nedeni ise sadece bir anlatıcının geçmişe bakışı değil, aynı zamanda okuyanda da kendi hayatında izi kalmış insanlara dönüp bakma arzusu uyandırması oldu.
“Hayatlarımızın içinde pek çok hayat yaşıyoruz; insanların gelip gittiği, arkadaşların kaybolduğu, çocukların büyüdüğü parça parça hayatlar ve ben, hangi hayatımın diğerlerini çerçevelediği asla bilemiyorum.”
İnsanın içine içine işleyen bir metin, sessizliğin içinden sesini arayan bir kadının, zaman zaman geçmişiyle yüzleşme hikayesi aslında. Bir hastane odasında başlayan anne kız sohbetinden yola çıkarak bir ömrün kırık dökük anılarını gün yüzüne çıkarıyor yazar.
Roman, anne kız ilişkisini merkeze alırken aile bağları, çocukluk travmaları, sınıf ayrımı ve kendini var etme çabası gibi pek çok konuyu da içten ve sade bir dille ele alıyor. Strout’un anlatımı yalın ama etkileyici, az kelimeyle çok şey söylüyor ki bence kaleminin güzelliği de buradan geliyor. Özellikle Lucy’nin hem ailesinden uzaklaşarak kendini var etme çabası hem yazarlık deneyimleri hem de tüm kopuşlara rağmen ailesine duyduğu özlem, roman boyunca o iç çatışma duygusunu yoğun bir şekilde hissettiriyor.
“Kendimizi başka bir insandan, başka bir insan grubundan üstün hissetmenin yollarını arayıp bulmamız bana enteresan geliyor. Her yerde oluyor bu, sürekli. Adını ne koyarsak koyalım, bence kişiliğimizin en aşağı yanı bu, bu aşağılayacak başka birini bulma ihtiyacı.”