Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Her yıl koyulan “daha fazla kitap okuma” hedefi umarım bu yıl herkes için gerçek olur. Ben, bu sene daha farklı türlere ve coğrafyaların edebiyatlarına yer vermek istiyorum. Bir yandan da içim kıpır kıpır; yepyeni bir yıla sığdıracağımız kitaplar için o kadar heyecanlıyım ki!
Fotoğraf: @1kitap.1mekan
Robert Seethaler, Toprak kitabıyla hayatıma girdi, Bütün Bir Ömür ile güzel bir yer edindi ve İsimsiz Kafe ile iyice oturdu her şey yerine. Bu yazarın kaleminde ayrı bir sakinlik var, sanki karşımda olaylara hep sessiz hatta tepkisiz kalan biri varmış gibi.
Tüm karakterlerin çabasız samimiyeti ve temsillerine, yazarın bir o kadar yalın ama derinlikli kalemi eklenince bu sıcaklık hissi tüm kitaba yayılıyor ve metni fazlasıyla akıcı kılıyor. Belki de Seethaler, yaşamın sessiz köşelerine ve insan ruhunun derinliklerine dokunduğu için bu duyguları çok gerçekçi hissettiriyor bizlere. Sıradan insanların bir o kadar sıradan gözüken hayatlarının aslında pek de öyle olmadığını fark ediyoruz, sanki o kafedeki herkesin bir hikayesi var ve bu hikayeler kafenin sessizliğinde dile geliyor, zaman zaman da iç içe geçiyor. Savaşın gölgesini herkesin hayatının üzerinde hissedebiliyoruz; geçmişle hesaplaşmalar, hayaller ve umutlar derken tüm bu melankoli romanın çatısını oluşturuyor.
“Umut her zaman kaygıdan biraz fazla olmalı. Başka türlüsü aptallık olur.”
Fotoğraf: @1kitap.1mekan
2023 Booker Ödülü finalisti İtaat Etüdü, önce kapağı ve ismiyle sonra da konusuyla beni fazlasıyla etkiledi. Ve her şeyden önce müthiş bir Cem Akaş çevirisi!
Biraz kasvetli ve durağan bir kitap olduğunu kesinlikle kabul ediyorum ama beni en çok içine aldığı o hava etkiledi aslında. Akşamlar Rahatsız Edicidir'i okurken hissettiğim duygu karmaşası vardı içimde. Monolog olmasına rağmen oldukça akıcı ilerleyen metin, itaat ve kabul edilmiş çaresizlik kavramları arasındaki ince bir çizgide gezinirken bizi sürekli iç sesimizle baş başa bırakıyor. Başkalarının gözünden görmeye, anlamaya çabalarken sonlara doğru kendimi içinden çıkamadığım bir ikilemde buluyorum. Toplum içindeki görevler ve normlar, kişinin kendine çizdiği sınırlar ile bu baskılar altında şekillenen kimlik mücadelesini çarpıcı bir şekilde ele alıyor yazar. Bu kadın sadece soğuk ve mesafeli, yabancı bir kasabaya taşınmıyor bir yandan da kendi yabancılığıyla yüzleşiyor. Bernstein, şiirsel ve kışkırtıcı üslubuyla, birey olmanın ve topluma itaat etmenin sınırlarını sorguluyor.
“İnsanın talihsizlikleri hakkında çok şey söylenebilir ama hak edilmediği söylenemez.”
Fotoğraf: @1kitap.1mekan
Bu kitabı size altını çizdiğim cümlelerle anlatacağım çünkü kendisi uzunca bir süre baş ucumda yer alacak. Agamben, anılarını ve öğrendiklerini edebi bir ustalıkla dokuyarak bireyin dünyayla kurduğu karmaşık ilişkilere ışık tutuyor. Bir yandan kişisel bir yolculuğa çıkarken diğer yandan evrensel sorularla yüzleşiyoruz.
“Mazzarino’ dan ögrendim ki bir kişinin sesi onun sınırıdır. En çok ilham aldığımız yer, en derine daldığımıza inandığımız yer aynı zamanda sınırımızı bildiğimiz yerdir.”
“Anna Maria Ortese’den öğrendim ki yetişkin yaşamından kaçmak ve çocukluk cennetini yeniden insa etmek için yazarız. Ama sonra, nihayetinde, çocuk şarkılarını yeniden keşfedip yeniden yazdığımızda, acı da olsa yetişkinliğimize geri döneriz.”
“Birlikte yaşamdan öğrendim ki başkasının varlığı bir bilmecedir, biz onu çözemeyiz; sadece paylaşabiliriz. Bu bilmeceyi paylaşmaya da insanlar aşk der.”
Fotoğraf: @1kitap.1mekan
Yeni türler sözü vermişken çizgi roman eklemeden duramadım listeye! Son zamanlarda okuduğum en güzel çizgi romanlardan biri Pavil’in Sureti. Nada Kitap’ın çizgi roman dünyasıyla yeni tanışmış olsam da şahane bir başlangıç olduğuna eminim, kitabı bitirir bitirmez yenilerini sipariş verdim bile.
Pavil’in bir araştırma için geldiği Lapyoza’da, oranın ritüel ve geleneklerini keşfetmesi, kurduğu ilişkiler, insanlık ve medeniyet, yalanla gerçek arasında gelgitlerle dolu bir çizgi roman. Jeremy Perrodeau hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir hikaye sunuyor, çünkü çizimleriyle bizi alternatif bir evrenin içine çekiyor. Efsanelerle gerçeğin iç içe geçtiği bu yolculuk, yalnızca Pavil’in değil, bizim de kimlik, aidiyet ve gelecek üzerine düşünüp sorgulamamızı sağlıyor.