Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
1kitap 1mekan yayınının kurucusu Duygu Özdemir’in seçkisiyle yılın ilk ayında bakış açımızı sorgulatacak kitaplardan bir liste
Yıl başlangıçlarını her zaman kendime yönelerek yaparım; kendime sorarak bazen kendimi zorlayarak bazen de eksiklerimi keşfederek. İnsanın kendine dair öğrenebildiği her küçük detay, birikerek olmak istediğimiz “ben”i oluşturmuyor mu? O yüzden bu ay seçtiğim kitapların ortak bir noktası var: bakış açımızı sorgulamak. Bu listeyle beraber o sorgulamayı bazen acıtarak bazen zorlayarak bazen de şiir gibi akan cümlelerin tatlı ritmiyle yapacağız!
1. Roman Gibi, Daniel Pennac
Aslında her yıl başlangıcı kendimize verip (sonrasında da asla tutamadığımız) bir liste değil midir? O listede her zaman günlük koşuşturmalardan unutulan kitap listeleri de vardır. Yeni okuma hedefleri ve kitap listeleri hazırlamak "okuma" eylemini bir zorunluluğa dönüştürüyor ve bence tüm sihrini kaybetmesine neden oluyor. Bir solukta biten kitaplar genelde ruhen en sakin hissettiğimiz anlarda okunmuyor mu? Bu konuda sizi oldukça rahatlatacak, kafanızdaki okuma tabularını kıracak, kendinizi bir okur olarak değerlendirebileceğiniz bir kitap önerim var.
Okuma eyleminin bildiğimiz tüm sınırlarını genişleten bir kitap Roman Gibi. Bitirememekten korktuklarımız, okuduğumuzu anlamadığımız, okuduklarımızın sayı olarak yetersiz olduğunu düşündüğümüz anlarda yaşadığımız korkuyu dindiriyor Pennac. Çünkü kendisi, Okul Sıkıntısı’nda da olduğu gibi toplumsal kabulleri kalemiyle yıkmayı çok iyi başarıyor. Çocukken kafamıza kodladığımız sorunlu okumaların derinine inerek, kendi seçimlerimiz üzerine okumaya yönelten bir rota çiziyor ve bunu yaparken de en çok her okumanın aynı zamanda yeni bir yolculuk olduğunu vurgulayarak yapıyor. Özellikle okurluk haklarımızla ilgli olan bölümü, kendimi çıkmazda hissettiğim her an okuyorum!
"Kitap okurken bütün bunları hayal etmek lazım... Okumak sürekli bir yaratma eylemidir."
2. Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz, Ocean Vuong
Yeni dünyanın süregelen sorunları içinde kimlik karmaşası yaşayan bir gencin kaleminden oldukça şiirsel bir roman Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz. Ülkesiyle, diliyle, aile bağlarıyla, kayıplarıyla, aşkıyla, tercihleriyle, ismiyle, kimliğiyle en çok da korkularıyla yüzleşen Ocean Vuong’un hayatına dair beni fazlasıyla etkileyen bir kitap. Sanırım bu etkinin ana kaynağı bu kadar ağır ve derin sorunların çok nahif cümlelerle anlatılabilmesi… Yazar kelimelerle adeta dans ediyor, o kadar çok metafor ve kelime oyunu var ki okudukça bir sonraki katmanın içine giriyorsunuz ve bu hepsinden öte, bu bir ilk roman.
Çokça yara alan ve onları yazarak kapatmaya çalışan birinin gözünden bakmak gerekiyor hayata, bu romanı okurken, o gözle de okumak, cümleleri sonsuz anlamlar içinde değerlendirmek gerek. Otobiyografik özelliklerin ağır bastığı bu anlatı aynı zamanda travmatik öğeler de taşıyor. Yakın tarihin açtığı yaralara dokunurken günümüz sorunlarına da değiniyor. Özellikle dilin, renklerin bir kimliğe dönüşmesi ve bunun da var olmak ile eş değer olduğunu görmek gerçekten çok etkileyiciydi.
"Beni birisi görmüştü-kimsenin neredeyse hiçbir zaman görmediği beni. Senden güvende olmak için görünmez olmak gerektiğini öğrenmiş olan beni..."
3. İlgi Arayışı, Adam Phillips
Ne zaman Adam Phillips okusam, kendimden yola çıkıp genele yönlendirdiğim soruların sonu gelmiyor. İlgi Arayışı'nı okurken de aynısını yaşadım, bir kavramın ne kadar uçsuz bucaksız olabileceğini daha da iyi anladım. İnsan bir kelime üzerinden kendiyle ne kadar çok yüzleşiyormuş… Sayfaları çevirdikçe ilgi alanlarımız bir noktada kimlik inşamızın da önemli basamaklarından biri haline geliyor. Phillips, bu kavramı ihtiyaç, utanç, istek gibi başka kavramlarla ilişkisi üzerinden ele alırken aslında kendimizin önünde her konudaki engelin yine biz olduğunun da altını çiziyor.
İlgi alanlarımızın kimlik inşamızdaki rolü üzerine düşünmek oldukça ilginç bir okuma deneyimi değil mi? “İlgi” kavramının kökenlerini de inceleyerek bizde doğuştan bir yeti mi olduğunu yoksa sonradan kazandığımız bir özellik mi olduğunu sorguluyor ve srogulatıyor. Kitabın en ilginç yanı ise ilgi kavramından yola çıkıp vardığımız duraklardan birinin dürüstlük olması. Kendimize karşı dürüstlüğümüz bir noktada ilgi alanlarımızın da sınırlarını belirliyor.
"Bir başka deyişle ilgimizin tarihçesi, hayat hikayelerimizden biridir."
4. Yaşadım Demek İçin Ne Yapmalı, Büşra Sanay
Sanırım bir imkânım olsa, bu kitabı okullarda zorunlu okuturdum, o yüzden yeni yıla bu kitapla başlamanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Bu kadar kıymetli bir büyüğümüzden hem geçmişe hem geleceğe ışık tutan bilgileri ve sıcacık anılarını dinlemek o kadar iyi geliyor ki insana! Muazzez İlmiye Çığ’ın hayata bakışı, deneyimleri, ailesiyle anıları, kadınların başarılarına dair izlenimleri bana öyle bir ufuk açtı ki, birçok cümlenin altını çizip notlar aldım; dolu dolu çok nitelikli bir okumaydı. Ve bu okumanın temeli iki özelliğe dayanıyor: sevebilmek ve üretebilmek.
Yaptığın işi sevmenin, üretkenliği de fazlasıyla etkilediğini her bölümde farklı örnekler üzerinden anlatan Muazzez Hanım, mutlu yaşayabilmemizi en çok da kendi olma çabamıza bağlıyor. Üzerine düşününce ne kadar da önemli bir konu değil mi, özellikle de 21.yüzyılda, gerçekten kendimiz olmaya çalışmak?
Yaşadığımız hayatı özümsememizin bir adımı da toplumda pay sahibi olmaktan geçiyor. Muazzez Hanım bunu, günlük hayat koşuşturmasında hep arka planda unuttuğumuz bir konu üzerinden anlatıyor: iyi olanı tebrik edebilmek… Her yanımızı saran bu linç kültüründe çok uzak geliyor bana bu kavram. Bu uzaklığı da “insani ilişkileri ıskalamak” olarak adlandırmış Muazzez Hanım. Kitabın her bir bölümünden hayat dersi çıkarıyormuş hissine kapılıyorum ve kendi kendime soruyorum: Hayatımızı çevremizdeki insanlar için yaşama hissi mi daha baskın yoksa kendi iyimize ulaşma hissi mi?
“Anlamlı bir hayat yaşadıktan sonra ne kadar yaşadığımızın bir önemi yok. Bana kalırsa insan yaşamının temel gayesi de bu kadar basit.”