Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Bu ay uzunca bir bayram tatili bizi beklediğine göre, okumaya daha çok vakit ayırabiliriz düşüncesinden yola çıkarak, tatilde yanınızda götürüp sindire sindire, altını çize çize okuyacağınız bir edebiyat incelemeleri listesi hazırladım.
Peki neden? Belki yoğunluktan yeteri kadar vakit ayıramadığımız bir alan bu. Günlük koşuşturmada, biraz da olsun yaşadığımız çevredeki sorunlardan, sıkıntılardan kurtulmak için kendimizi çoğunlukla kurmaca metinlerin içine atarız. Yeni dünyalara sayfalar açmak, bazen de yüzleşmek istemediklerimizden uzaklaşmak iyi gelir… Şimdi önümüzde bu koşturmadan uzak, daha rahat odaklanabileceğimiz bir zaman varken değerlendirelim; okuduklarımızın biraz da olsun özüne inelim istedim.
İşte metinlerin derinine inebileceğimiz bazı öneriler:
1. Anne Ben Düştüm mü?, Beliz Güçbilmez
Bu kitabı bitirir bitirmez hemen bir Beliz Güçbilmez kitabı daha aldım, içindeki referanslar, ele alınan konu, yazarın dolu dolu kalemiyle tam anlamıyla beni besleyen bir okuma deneyimine dönüştü. Yazar, kurmacanın insan deneyimi ve gerçeklikle olan karmaşık ilişkisini ele alırken çok sevdiğimiz kitap ve filmlerden de örnekler veriyor. Gerçeklikle ilişkimiz, kendi gerçekliğimiz, okuduklarımızda yüzleştiğimiz gerçeklik gibi birçok kavram üzerine de düşündürttü beni. Hepimizin gerçekten kaçmak için sığındığı o güvenli alan gerçekten “kurmaca” mı yoksa sadece bu kavram bir yol gösterici mi?
Kurmaca ve gerçeklik arasındaki sınırları bulanıklaştıran yazar bize bu durumu günlük yaşamlarımızda karşılaştığımız kaotik durumların ötesine götürebildiği için de çok sevdim bu kitabı. Özellikle kurmacayı, gerçek hayatla karıştırma ihtimalimizin çok yüksek olduğundan sırf ayırabilmek için adlandırdığımız dinamik, yapay bütünlükler olarak tanımlaması, okuduğum çoğu kitaptaki bu yapay bütünlükleri düşünmek üzerine itti beni. Aslında bu okuma bir noktada edebiyatı da aşıp varoluşumuzdaki gerçeklik kavramını da ara ara sorgulatıyor.
“Okurken, yazının kıyısında durup onu izleriz, yaptığımız biraz da budur.”
2. Edebiyat, Popüler Kültür Ve Toplum, Leo Löwenthal
Kütüphanemde, içi post-it'ten geçilmeyen nadir kitaplardan biridir. Edebiyat ve popüler kültür, üzerine araştırmayı ve okumayı çok sevdiğim konulardan. Frankfurt Okulu'nun önde gelen isimlerinden olan Löwenthal; kültürel çalışmalar, kitle iletişimi ve eleştirel teori alanlarında çok kıymetli çalışmalar ele aldı. Edebiyat ve popüler kültürün ideolojiler ile olan ilişkisini ele alırken bu ilişkinin bizim üzerimizdeki yansımasına da odaklanıyor. Özellikle son bölüm; “Toplum ve Edebiyat”, akademik disiplinlerden çoksatanlara, yayın dünyasını toplumsal sistemler üzerinden ele alıyor.
“Sanatın, özellikle de edebiyatın temel işlevi insan türünü evrensel olarak özgürleştirmektir.”
3. İyi Hikaye, J.M Coetzee &Arabella Kurtz
Uzun zamandır masamda olan bu kitap, J.M. Coetzee ile klinik psikolog Arabella Kurtz’un, psikoterapi ve hikâye anlatma sanatı üzerine sohbetlerine dayanıyor. Tabii bu diyalog Freud’dan Dostoyevski’ye kadar birçok isme de dokunuyor. Hakikat, kurmaca, bellek gibi birçok konu konuşuluyor, diyalog şeklinde olması da tüm bu teorik kavramları daha rahat anlaşılan bir forma ve tatlı bir sohbet havasına getiriyor. Altını çize çize, sindire sindire okuyorum bu kitabı. Coetzee ve Kurtz, kişisel hikayelerinden yola çıkarak edebiyatın, yaşamı anlamlandırma şeklimizde oynadığı rolü de irdeliyor. Benim gibi hem edebiyat hem de psikolojiye ilgi duyuyorsanız mutlaka kütüphanenizde olsun derim.
“Hayal gücünün şaşmaz bir şekilde iyiliğe çalışan bir güç olduğuna güveniyor muyuz?”
4. Edebiyatın Sınırlarında, Mustafa Demirtaş
Edebiyat kavramına ve teorisine bir giriş niteliğinde oldukça akıcı, okuması da pek keyifli bir kitap. Demirtaş,edebiyatın sadece bir anlatı veya kurgu sanatı olmadığını, aynı zamanda hayatla iç içe geçmiş bir alan olduğunu öne çıkarırken Bourdieu, Deleuze, Eagleton, Foucault gibi birçok eleştirmen de referanslara yer veriyor.
Edebi bir metnin sınırlarını, kült eserleden örneklerle anlatan yazar, okurun ve yazarın sınırlarını da edebiyatın çok katmanlı yapısıyla ön plana çıkarıyor. Yazarın edindiği roller ve edebiyatın dönüştürücü gücüne odaklandığı bölümler sık sık altını çizdiklerimden.
“Edebi bir metin hem gerçek hem de kurgusal olabilir, bir yandan kurgusal iken diğer yandan gerçekliği yansıttığı, dünyaya bir ayna tuttuğu iddasında olabilir; edebiyatta gerçek ve kurgu arasındaki sınır her daim bulanıktır ve yıkılmaya değin yol alır.”