Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Güneşin içimizi fazlasıyla ısıttığı, yılın yaza doğru bu zamanlarında en sevdiğim şeylerden biri: kendimle kalabileceğim okumalar yapmak…
Okuduklarımdan yola çıkarak kendime sorular sorabilmek, altını çizdiğim cümlelerden hayat dersleri çıkarabilmek gerçekten bana çok iyi hissettiriyor. Kışın ağırlığını üzerimizden atarken, sanki bu hafiflik hissini ruhen de aradığımı hissediyorum o yüzden yine kurgu dışı birkaç önerim olacak size, ama şunu söyleyebilirim ki “okuyun, gerçekten çok iyi geliyor.”
İşte yaz mevsimine içimdeki ben ile tanışarak başlamak için kendime hazırladığım okuma listemden birkaç kitap!
Daha önce Edebiyat Terapi ile tanıdığım Mine Özgüzel’in yeni kitabı Yaşam Hikâye Mi? yine psikoloji ve edebiyat arasındaki benzerlikleri gün yüzüne çıkartarak iki alan arasında kurduğu bağları kendi hayatından örneklerle anlatıyor. Benim için bu kadar ilham verici olmasının asıl sebebi, çocukluğunda ve gençliğinde yaşadıklarının onu nasıl edebiyata yönlendirdiğini de metnin arka planında çok samimi bir şekilde anlatıyor.
Danışanlarının hikayeleri üzerinden de birçok farklı kişinin duygu durumunu paylaşarak kendimizden bir şeyler arayacağımız bir alan yaratıyor aslında. Herkesin kendi hayat hikayesi ne kadar öznel olsa da diğer yandan bir o kadar ortak bağ kurabileceğimiz insanlar olduğunu da hatırlatıyor. Özellikle Hayatımızın Hikayesi bölümünü çizmeye doyamadım, zaman zaman kendimize sorduğumuz yüzlerce sorunun bu kez okuyucu olarak cevabını aradığımız bir okuma deneyimi tadında!
“Aslında anlattıklarımız içsel varlığımızın anlatımıdır ve kendimize aittir.”
Alberto Manguel’in yeri bende bambaşkadır; okumanın önemi, kitapların ve kütüphane kurmanın değeri üzerine bu kadar güzel yazan özel insanların başında gelir kendisi. Kitaplarını okurken birçok yazarın ve kitabın da dünyasında gezinirsiniz çünkü verdiği örnekler ve referanslar her zaman o kadar kıymetlidir ki! Bu yeni kitabı da oldukça heyecan verici bir okuma deneyimi sunarken onlarca cümlenin de altını çizmenize neden oluyor.
Bir yandan okuma eyleminin kendimizi ifade ediş biçimimiz ve kimliğimizin oluşumundaki rolünü incelerken diğer yandan da kendi hayatından bölümleri tüm berraklığıyla anlatıyor Manguel. Sieglinde Geisel ile yaptığı söyleşide, hayatını etkileyen çeşitli yazarlar ve eserler üzerinden düşüncelerini, aslında hayatını nasıl şekillendirdiğini tartışıyor. Sadece anılar üzerinden otobiyografik bir anlatı değil aynı zamanda okumanın dönüştürücü gücü üzerine de derin bir etki yaratıyor.
“Ben nitelikli edebiyatla değersiz edebiyat arasında değil de sorgulamaya olanak tanıyan metinlerle insana tüm cevapları sunan metinler arasında ayrım yapıyorum.”
Doğru zamanda doğru kitabı okumak demek, bayram tatilinde, mutlak sessizlikte doğayla iç içeyken, içimdeki yaratma gücünü aratan Rick Rubin’i okumak demek! Bu kitap sadece sanatla sınırlı kalmadan birçok alanda en çok da kendi içimizde yaratıcılığı keşfetme yolundan gitmemizi sağlayan bir rehber niteliğinde. Aslında Rubin, yaratıcılığımızı uyandırmak için neler yapabileceğimizi özgünlük, direnç, risk, iş birliği gibi bazı başlıklar çevresinde topluyor.
Tüm bu maddeler aslında yaratma eyleminin ne kadar zorlu bir yolculuk olduğunu ve pes etmemek için ne kadar çok çabalayacağımızın da göstergesine dönüşüyor. Bu göstergeler de bizi kendi kısıtlarımızla yüzleştiriyor. Kitabın arka planında ise Budist felsefeye dayanan bir anlatım biçimi yer alıyor. İçimizdeki yaratıcı potansiyellere nasıl ulaşabileceğimizi böyle nahif bir anlatımla okumak, insana gerçekten iyi hissettiriyor.
“Her şeyle başlarız:
görülen her şey,
yapılan her şey,
düşünülen her şey, hissedilen her şey,
hayal edilen her şey, unutulan her şey,
ve içimizde
henüz söylenmemiş ve düşünülmemiş olan her şeyle.”
Her yıl mutlaka sayfalarını karıştırdığım nadir kitaplarda biridir kendisi hatta bir dönem başucumdan eksik olmamıştı; Yürümenin Felsefesi.
Çünkü günlük hayatımızdaki bir eylemin aslında ne kadar felsefi ve zihinsel bir öneme sahip olduğunu edebiyattan çok sevdiğim örneklerle anlatıyor. Rousseau’dan Nietzsche’ye tüm değerli düşünürlerin bu eylemle bir derdi var ve bu eylem onların neredeyse tüm düşüncelerinde önemli bir rol oynuyor.
Girişte bahsettiğim o kendimizle kalma durumunun da en büyük adımlarında biri; her bir yürüyüşün aynı zamanda içsel bir diyalog olması…
Böylelikle zaman ve mekân ile kurduğumuz bağlar da değişiyor, derinleşiyor bir yandan da olgunlaşıyor. Bu derinleşmeyle beraber var oluşa dair görüşlerimiz de değişiyor tabi ve kendi özgürlüğümüzü fark etmiş oluyoruz.
“Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir. Hem kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz hem de toplum olarak bizi dönüştürecek bir ayağa kalkıştır.”