Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
1kitap 1mekan yayınının kurucusu Duygu Özdemir’in seçkisiyle 2023’ün son ayında bizi rahatlatıp sıcacık hikayelere ortak edecek kitaplardan bir liste
Bazı kitapların çok ayrı bir duygu dünyası var; sizi içine alıp bambaşka yollara sürükleyebiliyor… Aklımızdan ve kalbimizden geçenleri biz kelimelere sığdırmaya çalışırken bir bakıyoruz ki, birileri en yalın duygularla sayfalara döküvermiş.
Tüm yılın yoğunluğunu ve yorgunluğunu hissettiğimiz, 2023’ün son ayında bizi biraz daha rahatlatıp sıcacık hikayelere ortak edecek kitaplardan bir liste hazırladım. Belki bu yıl birilerinden, bir yerlerden veya bir şeylerden istemsizce uzaklaştık, en azından bizi birleştiren kitaplara sığınalım!
1. İdeal Defter, Brenda Lozano
Hiç cevaplarını bulamayacağınızı düşündüğünüz soruları yazdığınız bir defteriniz oldu mu?
İdeal Defter; sanırım beni en çok kendimle yüzleştiren kitap oldu bu yıl. Büyüme hikayemin, olgunluk kavramına bir tanım arayışımın, hatalarımın ama en çok da kırılgan duygularımın bir yansıması gibiydi. Lozano, muhteşem kurgu fikri, edebî açıdan doyurucu kalemi ile etkisini uzun süre üstümde bırakacak bir kitap yaratmış.
Sevgilinin dönüşünü bekleyen birinden hayatta uzanan bir kitap, İdeal Defter. Zaman kiplerini geçersiz kılabilecek kadar güçlü bir anlatımı olmakla beraber bir o kadar da sıradan, sonuçta hepimiz bir dönem günlük tutmadık mı?
Ama o sıradanlık aslında beni içine çeken ve geçirdiği duyguların gerçekliği. İçinde yaşadığımız hayattan o kadar kesit var ki! Günlük alışkanlıklar, okunan kitaplar ve alınan notlar… Bu “bekleme” eylemi tüm durağanlığıyla kitaba hâkim olurken metnin arkasında durmak bilmeyen bir akış var.
"Ben kendime dair sahip olduğum fikir miyim?"
Benim için kitabın en vurucu anlarından biriydi bu cümle, defalarca kez okudum ve not aldım. Kendimize dair bir fikre başkalarının gözünden mi sahip oluruz? Yoksa benliğimizin inşasında içimize doğru bir ayna tutar mıyız?
2. Olduğum Yer, Jhumpa Lahiri
En başta da belirttiğim gibi bir yılı bitirmek demek, belki de hayatımızın en temelinde yer alan kavramları daha derinden sorgulamak demek mesela “bir yere ait hissetme” duygusu gibi…
"O benim, ben değilim, buradan gidiyorum ve hep burada kalıyorum. Bu cümle dalları sarsan, bir ağacın yapraklarını titreten esinti gibi kısa sürede hüznümü dağıtıyor."
Bu aidiyet hissinin sadece bir ülkeyle değil kimlikle ve dille de çok bağlı olduğunu bu kitaptan sonra Ocean Vuong / Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz kitabında da deneyimledim. Jhumpa Lahiri yaşadığı şehirler gibi kullandığı dilde de bir aidiyet duygusu arıyor ve bu duygunun kırılganlığı kitabın tüm arka planına yayılıyor. Bir yandan yazmak zorunda olduğu İngilizce bir yandan bağ kurduğu İtalyanca ve Bengalce… Ülkesine, diline ait olamama hissini ana vatanına değil, diline tutulduğu bir ülkeye olan özlemle yaşıyor aslında.
Kitapta, adı olmayan bir kadın karakter üzerinden bir savrulmuş yalnızlık portesine bakıyor gibiyiz. Zamansız, mekansız bir hikâyenin içinde savrulan bir kadınla tanışıyorum Olduğum Yer’i okurken. Bu savrulma düşüncesi bana hep hüzün, yalnızlık gibi kırılgan duyguları geçirdi nedense ve işte bu yüzden bu kitabı çok sevdim.
3. Büyük Defter - Kanıt - Üçüncü Yalan, Agota Kristof
Bunca yıl, hayatım boyunca beni en çok etkileyen kita sorusu hep yanıtsız kalırdı çünkü tek bir cevap vermeyi haksızlık olarak görürdüm ta ki Agota Kristof ile tanışana kadar.
Geç tanıştığım için kendimi hala suçladığım bir yazar Agota Kristof; kalemindeki o vurucu gücü her bir satıra en yalın haliyle yansıtmayı bir insan nasıl bu kadar iyi başarabilir ki?
Savaşın yıkıcılığını, acımasızlığını, duyguları alt üst eden tüm gerçekliğini fon olarak kullanarak başka bir dünyaya kapı açıyor sanki... Kristof okumak bir açıdan da çok öznel bir deneyime dönüşüyor, bir illüzyon gibi hatta... Uçsuz bucaksız bir hikâyenin içinde her bir anlatıcıyla beraber yaşadığımız duygular, bakış açımız, hislerimiz değişiyor ve yazar bu değişimleri yalın, kısa cümlelerle hissettiriyor. Ve sonrasında Kristof'un bu özgün ve kırılgan dili üzerine düşünmeye başladım biraz; ne olursa olsun, yazarların doğduğu zaman dilimi ve coğrafyadan fazlasıyla etkilendiklerine inanmışımdır hep. Bence Kristof'un bu kırılganlığı Macaristan'ın sürekli yara almasından,ve kendi hayatı boyunca bu savaş sürecinde yaşadığı yoksulluktan ve travmalarından geliyor... Yazar kurgu ile gerçeklik arasındaki sınırları bulanıklaştırırken yalınlığı da bambaşka bir boyut kazandırıyor ona. Anlatılan karakterler, tasvir edilen şehir ve mekanlar, çarpık ilişkilerdeki ürkütücü detayların bir araya gelmesiyle oluşan bir başyapıta dönüşüyor bu üçleme.
"Annemiz bize, "Canlarım. Aşklarım. Mutluluğum. Tapılacak bebeklerim" derdi. Bu sözcükleri hatırlayınca gözlerimiz doluyor. Bu sözcükleri unutmalıyız, çünkü artık kimse bize böyle şeyler söylemiyor, bu sözcüklerin anısı da taşınamayacak kadar ağır."
4. Top Sende, John Berger
Ve bu yılın son önerisinde biraz da ilham veren bir kitap seçmek istedim zira ben çıkmaza girdiğimde veya zihnimin çok dolu olduğunu düşündüğüm her an Berger okurum! Çünkü sanatçı ruhu hayata bambaşka bir açıdan bakmamıza öncü oluyor.
Hayata sanat penceresinden bakabilmesini, cümlelerin altını her zaman derin anlamlarla doldurabilmesini seviyorum. Top Sende kitabı baba-oğulun sanat üzerine yazışmaları, beraber tabloları yorumlamaları ve tüm bunlardan alınan ilhamla kendi benliğimizin yanıtlayabileceği sorulara cevap arayışları şeklinde ilerliyor. Daha önce üzerine düşünmediğimiz kavramlarla bir iç hesaplaşmada bırakıyor bizi, mesela sınırlar…
“Sınır boyu yürüyüşe çıkalım. Aklımdaki sınırları adlandırmak hatta konumlandırmak zor.”