Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.


Köklerinden beslenen estetikleriyle dünyayı fetheden Türk tasarımcılar, Vogue Türkiye’ye özel kutlama mesajlarıyla 15’inci yıldönümümüz şerefine kamera karşısında.
Bence, ANDAM Fashion Award veya Fashion Trust Arabia gibi başarılar, yolunda kararlılıkla ilerlemene yardımcı oluyor. Tutarlılık, bir marka için en değerli nitelik. Endüstrideki ödüller ve finansal destekler, vizyonunu güçlendirerek markanı küresel moda topluluğunun etkin bir parçası haline getiriyor.
Bugün adını duyurmak kolay, ancak o konumu korumak bir o kadar zor. Sosyal medya sayesinde herkes görünür olabilir; ancak büyük markalar her yerde var olma güçlerini pekiştirdi ve müşterilere ulaşma hızlarıyla rekabet etmek neredeyse imkansız hale geldi. Buna örnek olarak ünlüleri giydirmeyi verebiliriz: Birkaç yıl önce tanınmış bir ismi giydirmek satışlarını artırabilirdi. Oysa bugün büyük markalar, bir elbiseyi beğenip kırmızı halıda giymek gibi eskiden tamamen doğal şekilde gelişen bu süreci artık sözleşmelerle yönetiyor. Stilistlerin seni seçme veya destekleme ihtimali artık çok daha düşük. Öte yandan, her ne kadar zorlayıcı olsa da bu durum tüketicilerde bir tür yorgunluk yaratırken, aynı zamanda yeni tasarımlara ve fikirlere karşı bir merak uyandırdı. Bu da markalar ve sesler arasında hoş bir çeşitliliğin ortaya çıkmasına katkı sağladı.
2022’de Kendall Jenner’ın LACMA (Los Angeles County Museum of Art) galasında Caryatid elbisemizi giymesi en ikonik ânımızdı. Bizi hâlâ bu olayla tanıyanlar var. Elbette bunun nedeni görünürlük, ancak asıl sebep elbisenin somutlaşmasının gücü ve önemi. Markaya uygun, doğru kişinin elbisenizi giymesi, en etkili kartvizittir; markanın kodlarının insanların zihninde yer etmesini sağlar.
Tıpkı birçok kişi gibi, benim de aldığım ilk moda dergisi Vogue’du. Hâlâ hatırlıyorum: Vogue Fransa, 2005 Haziran-Temmuz sayısı... Küçük bir Fransız kasabasından geliyorum; bu yüzden her ayın ilk haftasında ailem beni tren istasyonuna götürür ve dergimi alırdı. O zamanlar dergiye karşı duyduğum takıntıyı ve röportajları unutamam. İlginçtir ki, moda çekimlerine hiç bakmazdım; insanların ne söylediklerine, hikayelerini nasıl anlattıklarına ve pazar editörlerinin sayfalarına ilgi duyardım. O sayfalarda, hayal bile edemeyeceğim fiyatlarla bir araya getirilmiş ve sana “mükemmel görünümü” sunmayı amaçlayan ürünleri keşfederdim zira bunlar benim dünyamdan çok uzaktı. O sayfalar bana, “havalı” değil olgun, bilgi dolu bir dünyanın penceresini açtı.
Vogue Türkiye’nin gelişi, temsiliyet açısından çok önemliydi. Ailem Türk ama ben Fransa’da doğdum ve hep burada yaşadım. Elbette Amerikan, İtalyan ve Fransız edisyonlarını biliyorduk; fakat dergi bir anda diğer bölgelerde de görünür olmaya başladı. Türkiye’nin böylesine titiz bir ifade platformuna sahip olmasından gurur duydum. Daha fazla ses, daha fazla vizyon duyulur hale geldi. Bu önemli, çünkü güçlü bir yayının varlığı, temsil edilecek güçlü bir yeteneğin de varlığını gösterir. Aynı zamanda bir okuyucu kitlesi olduğunu da kanıtlar. Bence Vogue Türkiye’nin rolü, kendi özel kitlesine hitap etmekte yatıyor. Bizler, Türkiye ve bölgeyle bağı olanlar, bu sayede kendimizi görülmüş, duyulmuş, anlaşılmış hissediyoruz.
Kendime her gün verdiğim aynı tavsiye: olabildiğince kendin ol. Çünkü başka “sen” yok; seni özgün kılan da tam olarak bu. Renklerini göstermekten korkmamalısın. Ve kendi markasını kurmayı düşünenlere bir önerim daha var: önce başkaları için çalışsınlar. Çünkü öğrenme sürecini yaşarken aynı anda finansal olarak başarılı olmak çok daha zordur.
Mutlu bir yaş diliyorum. Kadehimi önümüzdeki harika 15 yıla kaldırıyorum. Umarım hep beraber olsun!