Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.


Köklerinden beslenen estetikleriyle dünyayı fetheden Türk tasarımcılar, Vogue Türkiye’ye özel kutlama mesajlarıyla 15’inci yıldönümümüz şerefine kamera karşısında.
Uzun vadede endüstride bir yer edinebilmenin ve tasarım sahnesinde saygı görebilmenin bilinçli olarak uygulamadığım formülü, kendim olmak oldu. Kendi sesin yoksa, endüstride yer edinmek bir kenara, başlangıç bile yapamıyorsun. Begüm Khan ilk günden beri çok şahsına münhasır, kendi fikirlerinden korkmayan ve kendi kabuğunda, kendisi olurken çok rahat eden bir markaydı. Tasarım dünyasındaki trendler, fikirler, oyuncular her zaman değişkendir ve hep böyle olacaktır. Zaten bu dünyayı bu kadar enteresan ve hoş yapan da bu. Begüm Khan olarak, dönemin rüzgarına göre bir tasarım yapmak, bir duruş sergilemek yerine her zaman kendi duruşumuzda kalmaktan mutlu olduk. Bence konumumuzu asıl şekillendiren yapıtaşları bunlardı.
Moda ve mücevher sektörü bence çok daha özgür ve kişisel bir noktaya geldi. Tabii her dönemin bir trendi, bir duruşu oluyor ama bence insanlar artık bunların dışına çıkmak konusunda çok daha özgür hissediyorlar. Minimalizm ve maksimalizm; 80’ler ve 2000’ler; renkler ve griler bir arada var olabiliyor. Aynı zamanda modada şunu da fark ettim ki eski dönemlerde hikayesi olan köklü markalar ve arkalarında hikayesi olan sanatçılar, tasarımcılar vardı. Sosyal medyanın çıkışı ve etkisiyle moda samimi olmayan bir hikaye anlatımına dönüşmüştü. Ama sanki şu an bu döngü kırıldı. Artık insanlar sahte içerikleri ve zorlanmış hikayeleri istemiyor; yine 70’ler ve 80’lerdeki gibi kendilerine dürüst markalar ve gerçek yeteneklerin öne çıktığı bir dönem başladı. Bu da benim çok hoşuma gidiyor.
Benim için son 15 yıldaki en ikonik an, 2018’deki ilk Guerlain işbirliğimizin lansmanıydı. O zamanlar Begüm Khan markası da çok gençti. Guerlain dolayısıyla LVMH ile işbirliğimiz o kadar hızlı, doğal ve organik bir şekilde olmuştu ki, gerçekleştiğine inanamıyordum. Artık marka ile çok özdeşleştik, Ocak 2026’da üçüncü işbirliğimiz geliyor. Öte yandan markamın birinci yılında, üniversiteden henüz mezun olmuş, Şanghay’da yaşarken Vogue İtalya’nın “Yeni Yetenekler” sayfasında ismimi görmek de en az bunun kadar büyük bir anı. Mutluluktan ağlamıştım.
Vogue, 130 senelik çok köklü bir yayın. İlk aylık moda dergisi olduğu yıldan beri tecrübesiyle hem dünyada hem de Türkiye’deki dinamizmi ve bu kültürün değerlerini harmanlayarak harika bir iş çıkardı ve çıkarmaya devam ediyor. Benim için moda bir son ürün aslında. Neyi nasıl giydiğimiz sadece görsel bir zevkten öte sosyopolitik bir durum. Coco Chanel’in ceketleri tanıtması, Christian Dior’un New Look’u, denim’in çıkışı... Bunların hepsi aslında o günün politik, ekonomik ve sosyolojik dengelerinin sonuçları. O yüzden Vogue’un zengin içeriği, çağdaşlığı ve günümüz dünyasındaki değişikliklere yaklaşımı bir sürü konuya yön veren bir aracı oldu ve olmaya devam edecek.
Vogue Türkiye benim için çok özel bir yayın; aslında çok tatlı bir anım da var. Markamı yeni kurmuştum ve Vogue Türkiye’nin ilk sayısının kapak çekimi aile evimizde olmuştu. O zamana kadar moda dünyasına çok uzaktım, hayatımda hiç moda çekimi görmemiştim. Kapak çekiminde Jessica Stam ve Patrick Demarchelier vardı. Benim için çok ikonik, heyecanlı, renkli ve yabancı bir dünyaydı. Vogue Türkiye’nin ilk kapağının bizim evde çekilmesi ve bunun kariyerimin başlangıcına denk gelmesi çok özel bir anı.
Dünya çok gürültülü bir yer oldu ve bu gürültünün giderek artacağı kesin. İlk tasarımlarını yapan herkesin kendi çalışmaları ve fikirleriyle ilgili şüpheye düşmesi çok normal; çünkü hiç bilmediğiniz bir alanda suya düşüp yüzmeye çalışıyorsunuz. O noktada mass market’tan etkilenmeyip, denizde kendinize uygun yönü, renkleri, balıkları takip etmek zaten tasarımın başarısı olacak. O yüzden kendiniz olmaktan ve hata yapmaktan korkmayın.
Nice beraber yaratıcı, renkli, ilham verici yıllara...

