Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Kendinizi yargılamadan, içinizden geçenleri, istediğiniz şekilde günlüğünüze yazıp içinizi dökmek için lisede olmaya gerek yok. Günlük yazmak son dönemin iyileştirici yönü ağır basan trendlerinden biri.
Kendimi bildim bileli günlük tutuyorum. O an içimdeki öfkenin, üzüntünün ya da mutluluğun sonsuza dek bir yerlerde kalması ve arşivlenmesi benim içimde kalmasından daha iyidir belki, kim bilir?
Ergenlik çağında birçoğumuz günlük tutmayı denemişizdir. Kimi zaman yaz tatili ödevi olarak bir zorunluluk olarak yolumuz kesişmişken, kimi zaman da en sevdiğimiz dizi karakterinin yatağına kapanıp süslü kalemlerle içini dökmesinden ilham alarak yazmış olabilirsiniz.
Gündelik hayatın yoğunluğu, zaten hiçbir şeye yetişemem hali yeterince can sıkıyorken, yazmayı “günlük” olarak başarmanın çok kolay olmadığını kabul etmeliyiz. Yazmak bir anlamda kendinizle “hesaplaşmanıza” olanak verebilir, içinizde biriken öfkeyi bir yere bırakıp vedalaşmanıza yardım edebilir ya da o coşkulu sevinci geçmişte olduğu gibi hatırlamanız için bir arşiv oluşturabilir. Kısacası fırtınadan sonra güneşin açma hali, yazmanın ta kendisi diyebiliriz aslında.
Pandemi döneminde günlük yazma alışkanlığına dönenlerin sayısının artığını duymaya başladım. Belki siz de çevrenizde bu eski alışkanlığa bir şans verenlerin –en azından deneyenlerin- sayısının çoğaldığını fark etmiş olabilirsiniz. Hem yaşadığımız bu olağanüstü dönemin birinci ağızdan bir kaydını tutmak hem de kendimizi bir parça iyi hissetmek için kaleme kağıda sarılmamız oldukça anlaşılır geliyor.
Kendinizi ifade etmek için yararlı bir yöntem olarak bilinen günlük yazmanın bazı uzmanlar tarafından önerildiği, fiziksel ve zihinsel sağlığınızı iyi gelebileceği durumlar da söz konusu. Öte yandan, günlük tutmanın bazı anların yeniden hatırlanması nedeniyle tetikleyici yönü olduğunu ve her seferinde “iyileştirici” bir etkisinin olmadığını da eklemek gerek. Bu nedenle günlük tutmayı denerseniz ve bunun size yardımcı olduğunu düşünmüyorsanız yazmayı bırakıp iyi gelen başka yöntemler için psikoloğunuza danışabilirsiniz.
Emma Matthews/ Unsplash
Şimdi gelelim, “eskiden ben de yazardım ama hep yarım kalıyor” diyenlere. Günlük tutma alışkanlığının en korkutucu yanı düzenli olarak yazma hali olsa gerek. Bir şekilde vakit ayırmak, sorumluluğu üstlenme hali söz konusu. İnsanlar bu bağlanma halini bir görev olarak görüp korkabiliyor, belki de birçoğunuzu günlük yazmaktan alıkoyan bu sorumluluktan kaçma halidir. Biraz çaba gerektirdiğini ve çok da kolay bir şey olmadığını söyleyebilirim. Hatta çok uzun yıllardır günlük tutsam da bu alışkanlığı düzenli bir ritme oturtamadığımı itiraf etmem gerekiyor. Günlük yazmak için yeterince hevesli ve deneyimli biri olarak, tutarlı ve sağlıklı bir günlük tutma pratiğini sürdürmek için yol gösterebilecek birkaç yöntem işinize yarayabilir. Hâlâ kalem ve defterle günlük tutma alışkanlığından vazgeçemeyenler için birkaç küçük öneri:
Düzenli bir yazma pratiği oluşturmak
Evet, işin en zorlayıcı adımı olduğunu söyleyebiliriz. Düzenli bir alışkanlık oluşturduğunuzda, günlük tutmanın faydalarını gerçekten hissedebilirsiniz. Kişisel olarak bir rutin belirleyebilirsiniz. Sabah kahvesini içerken ya da tüm işleriniz bittikten sonra bir akşam molasında yazmak için vakit yaratabilirsiniz. Uyumadan önce, günü ve geride bıraktıklarını dinlendirici bir bitki çayı eşliğinde kağıda dökmek de rahatlatıcı bir seans olabilir. Ne zaman ve nasıl gerçekleşeceğinden bağımsız olarak asıl meselenin, yazma eylemini hayatın düzenli bir parçası haline getirmek. Düzene oturduğu zaman göz korkutan bir sorumluluk olmaktan ziyade sizi rahatlatan bir nefes alma molası olduğunu fark edeceksiniz.
Günlüğünüzü yakınınızda tutun
Aslında bunun geçmişten gelen bir alışkanlık olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle ergenlik döneminde kimsenin okumasını istemediğimiz günlüklerimizi kilitleyen ya da yanından ayırmayanlar ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Bu “yanından ayırmama” durumu, her an içinizi dökebileceğiniz bir erişim fırsatı sağlıyor. Gün içinde bazen çok daha yoğun hisler yaşayabiliyoruz. Günlük yazma alışkanlığına sahip biri olarak, bazen gün içinde “Bunu yazmayı unutmamalıyım,” ya da “Keşke şu an günlüğüm yanımda olsa,” dediğim anlar yaşıyorum. O nedenle en azından dışarıdayken yazabileceğiniz –ajanda ve not defterleriniz dışında- bir defterinizin olması başka bir öneri olabilir. İhtiyaç anında günlüğünüze ulaşabilmeyi sevebilirsiniz.
Günlüğünüzü yargısız bir bölge haline getirin
Ailelerimizden, iş arkadaşlarımızdan, ortaklarımızdan, arkadaşlarımızdan ve hatta marketteki insanlar tarafından yargılanmaya maruz kalıyoruz. Sosyal medyadaki linç kültüründen, insanların tahammülsüzlüklerinden bahsetmiyorum bile. Tüm bu yargılamalar, linçlenme ya da dışlanma korkusu fikirlerimize sansür uygulamamıza, duygularımızı olduğu gibi ifade edemememize kısacası kendimizi susturmamıza neden olabiliyor. Kanıksadığımız yargıları, kabullendiğimiz önyargıları ve her alanda karşımıza çıkan baskıları şöyle bir düşününce bunun ne kadar “fazla” olduğunu fark edeceksiniz.
O halde günlük yazarken kendinizi yargılamaktan kaçınmak atılacak en doğru adım olacaktır. Kendimizi sansürlediğimizde, günlük tutmanın hayatlarımızda yaratabileceği etkiyi önemli ölçüde sınırlıyoruz. Kendinizi özgürce ifade edebildiğinize, yargılanma korkusu olmadan hislerinizi yazabileceğinize emin olun. Günlüğünüzün sizin için yargısız bir bölge olduğundan emin olmak da fayda var. İşte o zaman yazarak iç dökmenin iyileştirici yönü ortaya çıkabilir.