Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Victoria ve Albert Müzesi, “Schiaparelli: Fashion Becomes Art” sergisiyle Elsa Schiaparelli’nin moda ve sanat tarihindeki etkileyici mirasını Londra’ya taşıyor.
Londra’nın prestijli Victoria ve Albert (V&A) Müzesi, 21 Mart - 1 Kasım 2026 tarihleri arasında moda dünyasının en radikal figürlerinden biri olan Elsa Schiaparelli’yi onurlandırmaya hazırlanıyor. Schiaparelli: Fashion Becomes Art başlıklı retrospektif, yalnızca Elsa Schiaparelli’nin moda tarihine yaptığı katkıları belgelemiyor; aynı zamanda onun sanat, tiyatro, toplum ve feminen yaratıcılıkla kurduğu bağları da derinlemesine inceliyor. Öte yandan sergi, Birleşik Krallık’ta Schiaparelli’ye adanmış ilk sergi olma özelliğini taşıyor. Daha önce Chanel, Christian Dior ve Alexander McQueen gibi dev isimlerin sergilerine imza atan V&A, şimdi bu sürrealist moda evinin hem tarihi mirasını hem de çağdaş yansımalarını izleyiciyle buluşturmaya hazırlanıyor.
1927’de kendi adını taşıyan moda evini kuran Elsa Schiaparelli, couture eğitimi almadan modaya yön vermeyi başarmış az sayıdaki tasarımcıdan biri. Kumaşı doğrudan vücuda drapelerle biçimlendirdiği yenilikçi yöntemiyle wrap elbise konseptini ilk kez tanıtan, fermuarı lüks modaya dahil eden ve sıradanı olağanüstüye dönüştüren vizyoner bir tasarımcıydı. Sergi, Schiaparelli’nin Salvador Dalí, Man Ray, Jean Cocteau ve Giacometti gibi dönemin en önemli sanatçılarıyla gerçekleştirdiği işbirliklerine de özel bir yer ayırıyor. Özellikle Dalí ile birlikte tasarlanan ve V&A koleksiyonunda yer alan Skeleton ve Tears elbiseleri ile ters çevrilmiş ayakkabı formundaki ikonik şapka serginin öne çıkan parçalarından diyebiliriz.
Fotoğraf: 1938 İlkbahar/Yaz Tears Elbisesi, Victoria and Albert Museum, Londra
Öte yandan sergi, sadece kıyafetlerden oluşmuyor; 200’ü aşkın obje, sanat eseri, takı, parfüm, mobilya, fotoğraf, arşiv belgeleri ve sahne kostümleri, Schiaparelli’nin çok yönlü dünyasını bütünsel bir anlatımla sunuyor. Aynı zamanda, V&A küratörlerinin yürüttüğü yeni araştırmalar ışığında, Schiaparelli’nin 1920’lerden 1950’lere dek Paris, Londra ve New York arasında kurduğu kültürel bağlar da detaylı bir biçimde ele alınıyor. Özellikle 1930’larda Schiaparelli’nin Londra’da kurduğu şube, İngiliz müşterileri ve Britanya’daki modaya olan etkisi bu yeni verilerle gün yüzüne çıkartılıyor.