Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Lezzetli fırça darbelerinden iştah kabartan renklere, ziyafet sofralarından gündelik sunumlara yemek ve sanat arasındaki ilişkiyi günümüze taşıyan sanatçılar, tat alma duyumuza yeni anlamlar katıyor.
Yenilen her yemeğin, oturulan her sofranın potansiyel bir sosyal medya içeriği olma özelliği taşıdığı zamanlardayız. İstatistikler ise paylaşılma rekorunun pizzada olduğunu söylüyor. “Herkesi mutlu edemezsin çünkü sen pizza değilsin” sözünün bile derin bir aforizma kılığına bürünerek sık sık sosyal medyada paylaşıldığını düşünürsek, sanırım pizzanın şampiyonluğuna şaşırmamak gerek. Dünyanın dört bir yanından paylaşılan pizza fotoğraflarını, büyük küçük herkesin favori fast food’larından olan burger ve özellikle Avrupa’daki popülerliğiyle bayrağı elinde taşıyan rengarenk makaronlar takip ediyor. Üstelik “yemek fotoğrafı paylaşmak ayıp mı, değil mi” ikilemlerine meydan okurcasına. Ancak görünen o ki sokakta yediği pizzadan evde yaptığı ekşi mayalı ekmeğe, ünlü bir şefin ellerinden çıkan olağanüstü tabaktan annesinin yaptığı portakallı keke kadar hoşuna giden her yemeği birbiriyle paylaşan sosyal medya kullanıcılarının tükenmek bilmeyen motivasyonları, dijital dünyanın iştahını kesmeye yetmedi. Zira çağdaş sanat dünyasında, mutfak sanatıyla güzel sanatların görsel kesişim kümesini yeniden tanımlayan bir akım var: yemek resimleri.
Elbette “yemek resimleri”nin güzel sanatlar dünyasına yeni giren bir kavram olmadığını hepimiz biliyoruz. Sanat tarihi kitaplarının sayfaları Hollandalı ustaların görkemli natürmortlarından Barok dönemi eserlerindeki gizemli ziyafetlere uzanan pek çok eserle dolu. Örneğin Londra’daki National Gallery’de 600’den, Saatchi Gallery’nin arşivinde ise farklı dönemlere ait 300’den fazla yemek resmi var. Bugüne dek kimler tuval üzerinde yemeğin insana verdiği hazzın özünü yakalamaya çalışmadı ki? Cézanne’ın armutları, Van Gogh’un elmaları, Dali’nin ekmek sepeti, Vollon’un tereyağı ve Warhol’un konserve kutuları derken bugün geldiğimiz noktadaki yemek resimleri, duyularımızı harekete geçiren modern bir anlatı taşıma özelliğine sahip. Sanat ve gastronomi arasındaki sınırları yeniden tanımlayan eserlerin yaratıcıları, zaman zaman dünyanın en büyük müzelerinde görmeye alışık olduğumuz yemek resimlerine selam yolluyor belki ama dokuları ve tatları yepyeni bir hikaye haline getirmeyi de özenle başarıyor.
Örneğin Avustralyalı yemek ressamı Libby Haines’in eserleri; capcanlı renkleri, neşeli ve nostaljk hisleriyle sadece yemek sofralarına değil günlük hayatın akışında farklı detaylara da başka bir açıdan bakmayı sağlıyor ve bu bazen dağılmış bir sofradan geriye kalanlar, bazense bir market rafı olabiliyor. “Bu resimler sessiz anların değerini biliyor. Sonuç olarak da şimdi’ye demir atıyor” diye fısıldıyor sanatçının biyografisi. Tıpkı Haines gibi, yemek resimlerinin tadını hayatın akışıyla buluşturan bir diğer ressam ise Nikki Maloof. Sofra tasarımı trendlerine ve özenilmiş sunumlara meydan okur gibi görünen dağınık ama hayat dolu yemek masaları Maloof ’un tuvallerinden bize göz kırpıyor. Resimlerindeki eğri perspektifler çarpıcı fayansların önünde duran yengeçleri, balıkları, ıstakozları ve portakalları daha da ilgi çekici kılıyor ve üç metre yüksekliğindeki tuvalleri de bu çarpıcılığın etkisini kolaylıkla katlamaya yardımcı oluyor.
Tabii tüm bu resimlerin sergilendikleri galerilerin sınırlarını aşarak sosyal medyada da oldukça ilgi gördüğünü söylemeden geçemeyiz. Belki de tam olarak bu yüzden çağdaş yemek resmi akımında çarpıcı renk tonlarının, geometrik formların ve cesur çizgilerin hakimiyeti kolayca hissediliyor. Bu, Los Angeles’ta yaşayan ressam Hilary Pecis’in parti sofrası manzaralarında da böyle, Esther Eckley’nin soyulmuş meyve dilimlerinde de... İddialı bir bütünlük oluşturan tüm bu detaylar iştah açıcı görevi görüyor ve gözlerle başlayan ziyafet, gastronomik bir sanat macerasına dönüşüyor. Neden birdenbire bu denli popüler olduklarına dair ipucu ise çağdaş yemek resimlerinin sadece tattıklarımıza dair olmayışında saklı. Belki de hangi duygularımızı yiyor, ne tür hikayeleri daha rahat sindiriyor, damağı-mızın tuvaline çizilen hangi hatıraların lezzetine doyamıyoruz diye düşünmeli ve bu nefis dünyada hem sanatın hem de hayatın tadını çıkarmaya daha çok özen göstermeliyiz.
Bu arada çağdaş sanat alanında uzmanlaşmış bir sanatçı ve sanat eğitmeni olan Regina Mamou’nun verdiği çevrimiçi dersler yemek resimleri konusunun derinlerine inmek isteyenler için biçilmiş kaftan. Los Angeles’ta yaşayan Mamou’nun Zoom üzerinden verdiği eğitimler, 17. yüzyıldan 19. yüzyıla uzanan döneme odaklanıyor ve katılımcıları önemli natürmort resimlerin arkasındaki hikayeler arasında yolculuğa çıkarmayı vadediyor.