Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Çok İyi İşler'in kurucusu Rumeysa Kiger, sanatçı Merve Ünsal’ın ses işlerine odaklanan sergisini anlatıyor.
Güncel sanat sergilerinde ses çoğunlukla tamamlayıcı bir unsur olarak kullanılır. Merve Ünsal’ın bugünlerde Beyoğlu’nda görebileceğiniz “İçli Dışlı” isimli sergisinde olduğu gibi ikinci plana atılan işitme duyumuza odaklı sergilerin sayısı azdır. Bir apartman dairesinde yer alan bu sergide ise, sesin ön planda olduğu üç yerleştirme üzerinden, sanatçının mekân, hafıza, tarih ve kişisel deneyim arasında kurduğu ilişkilerin arasında geziniyoruz.
İlk karşımıza çıkan ve sergiyle aynı adı taşıyan “İçli Dışlı” isimli iş, mekânın açıldığı apartman boşluğuna yerleşen heykelsi bir enstrüman. Bulunduğu konumdan dışarı amatör telsiz dalgaları yayacak şekilde günde bir defa yayına giriyor. Aynı mekânda bir başka sanatçının sergisini ziyaret ettiği sırada apartman boşluğuna “vurulduğunu” söyleyen sanatçı, kendi sergisini buradan başlatmayı seçmiş. “Apartman boşluklarının kamusal ama mahrem olması, sesi taşıması, içerisi ile dışarısı arasında olması her zaman ilgimi çekmiştir. Serginin tasarımcısı Gizem’in (Bengisu Erenler) tabiriyle gırtlağa benzemesi ve insanın bakışını dapdaracıkmış gibi hissedilen bir aralıktan yukarı doğru çekmesi, serginin merkezini buraya almamızın nedeni,” diyen Ünsal, yerleştirme için kullandığı ikinci el ya da hurda denilebilecek boruların da apartman boşluğunda çokça karşılaşılan malzemelerden olduğunu hatırlatıyor. Tıpkı heykelden zaman zaman çıktığında havada kalan kelimeler ve sesler gibi, yerleştirmenin kendisi de tamamen havada asılı.
“Nefes Nefese” isimli ikinci iş de Konya Obruk Yaylası’nda yaşadıklarından yola çıkan bir ses kaydını ve bazı görüntüleri içeriyor. Ekrandaki metnin video davam ettikçe bir obruk gibi yarıldığını gördüğümüz videonun içeriği de hayli ilginç. Noktalama işareti ve büyük harf kullanılmadan elle yazılmış bu tek sayfalık bu metnin elle yazılmış olması, bu yöntem oto-sansüre daha az izin verdiği için sanatçı tarafından özellikle tercih edilmiş. “Metni bir araya getiren unsur, bir gecede olanlar. Bir gecede olanlardan kastım hem kendi karabasanlarım, hem de toplumsal bellekteki bir gecede oluvermiş gibi gözükenler, gecenin zamansallığı. Bu zamansallık aynı zamanda obruklarla da ilgili. Açık Radyo’ya söyleşi vermiş, arazisinde obruk oluşan bir çiftçi, gece var mıydı emin olamadık, sabah gittiğimizde oradaydı mealinde bir şeyler söylüyor. Bu da obruklardaki o âni’ymiş gibi gözüken çöküşle aslında çöküşün zaman içindeki oluşumu ile ilgili bir mesele bence,” diye açıklıyor Ünsal. Performansta sanatçı metni iki kere okuyor; birincisinde olduğu gibi, tek sayfa halinde, ikinci okumada ise şekilci şiirden ilhamla metnin ortasına tıpkı bir obrukmuş gibi bir delik açıp, deliğin etrafındaki metni okuyor. “Böylece obruktaki çöküşle dilin ve metnin çöküşü birbirine biraz da olsun yaklaşıyor diye umuyorum,” şeklinde açıklıyor bu ikinci okumanın mantığını.
“Metnin yazımındaki etkenlerden biri de sayıklama. Belki de radyo yayınının listesinin tersi bir yaklaşım. Orası ne kadar kontrollüymüş gibiyse burası o kadar karışık. Karışıklığı üretirken dolaşıklık üzerine de düşündüm. Felaketlerin dolaşıklığı. Toprak birçok felaketin birbirine dolaştığı bir mecra. Bu yüzden de oradaki felaket sadece kuraklık ya da sadece çevrekırım değil, birçok şeyin aynı anda yaşandığı bir felaket,” diyen Ünsal, bu performansta kendisi için en önemli olan şeylerden birinin de, performansın performans olarak mekana taşınmaması olduğunu belirtiyor. “Yani bu performans, üç kişinin şahit olduğu bir olay-oluşum ve biz o tecrübeyle İstanbul’a döndük. Sergideki görseller bu tecrübenin yorumları. Yarık görselin ve görsel cızırtıların olduğu animasyon, sergi ekibinden Serra’nın (Şensoy) bizim ona anlattığımız performans ânı’nı yorumlamasıydı. Performansı belgeleyen yine sergi ekibinden Doğa’nın (Yirik) hareketli görüntüleri ile Serra’nın animasyonunu üst üste bindirerek bir kesişim alanı yarattık. Performans kaydı oldukça kusurlu, takıldığım kelimeler, rüzgar sesiyle birlikte mekanda duyulabiliyor,” diyen Ünsal, son görsel katmanın ise serginin girişinde yere serdikleri, sanatçının obruğun kenarına geldiğinde aşağı bakarken çektiği bir fotoğraf olduğunu anlatıyor. “Bu biraz da o yüzleşme anının bendeki izinin sergideki hali,” diye de ekliyor.
Sergi, Beyoğlu’ndaki Kazancı Yokuşunda bulunan AVTO sanat inisiyatifinin mekânında gerçekleşiyor. Adını Profesör Tevfik Remzi Kazancıgil’den alan bu yokuş, 1977’de yaşanan ve “Kanlı 1 Mayıs” olarak anılan olaylarda 28 kişinin öldüğü sokak. İşçi bayramını kutlamak üzere Taksim Meydanı’nda toplanan kalabalık, Sular İdaresi binası ve bugünkü The Marmara Oteli’nden açılan ateşle civar sokaklara dağılmış, Kazancı Yokuşu’na yönelenler yolu tıkayan bir kamyon sebebiyle ezilerek ve boğularak can vermiş. Sergide ye alan “Ters Görüntü Düz Ses” isimli son iş de doğrudan bu sokakla ilgili. Kazancı Yokuşu ve Kazancı Yokuşu’nun Türkiye tarihindeki yüklü anlamlarının sergide olması gerektiğini düşünen Ünsal, bu konuyu çok sevdiği bir başka sanatçı Cengiz Çekil’in 1980 tarihli “Ters Görüntü” isimli işine referansla yapmaya karar vererek, Kazancı Yokuşu’nun anlık görüntüsünü bir düzenek ile içeri alan ve yokuşa ait ses kesitlerinin dinlebileceği bir yerleştirme yapıyor. “Cengiz Hoca 80 darbesinden sonra yaptığı bu işte dışarıyı içeriye hareketli görüntü ve ses olarak getirmiş ama kaydetmemişti. Dışarı ile içerinin sınırlarının birçok şekilde muğlaklaştığı darbe anını bu şekilde sanata taşımış olması bence kritik bir jest. Ben de bu jesti sahiplendim. Kamera obskura görüntümüz iki tarafınızdaki duvarlara ve yere denk geliyor. Gökyüzünün yerde olması benim kuş bakışı ile ilgili anlamaya çalıştığım şeyler açısından da hala üzerine düşündüğüm bir meseleye dönüştü,” diyerek işin oluşma aşamasını detaylandırıyor.
Bu yerleştirme daha önce fotoğrafa odaklanan işlere yoğunlaşan Ünsal’ın kendi pratiği için de önemli. “Bu işi kendi elimi açık eden bir şekilde konumlandırmaya çalıştım. Yerleştirmede bir de ses unsuru var. Bu ses işinde de elektronik ses fenomeni yani hayaletlerin ses kayıtlarında kendilerini belirttiği düşünülen glitch anlarından bir iz, saha kayıtları, altyapı kayıtları var. Dışarının içeriye yorumlanarak alındığına bu anlamda işaret etmeye çalıştım. En son olarak da basit bir şey olsa da mekana özgülüğün ne demek olduğunu bana hissettiren şey, pencereyi alüminyum folyo ve gazetelerle kapattığım için, mekandaki cereyan bu malzemeleri sürekli çıtırdatıyor. O yüzden ön göremediğim bir ses daha eklendi işe,” diye açıklıyor seçimlerini sanatçı. Radyo yayınıyla birlikte düşünüldüğünde sanatın göründüğü alanların geçirgenliği ve sızdırması olduğunu vurgulayan Ünsal, serginin amacını dışarıdan içeriye, içeriden dışarıya yayılanları işaret etmek, iç dünyayla dış dünyanın kesiştiği bir izdüşüm alanı oluşturmak, sanatçı olarak bir mekana “musallat” olabilme ihtimallerini araştırmak olduğunu vurguluyor.
“İçli Dışlı” sergisi 22 Mart’a kadar Çarşamba, Perşembe, Cumartesi günü 14:00 ile 18:00 saatleri arasında ücretsiz gezilebilir.