Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Galerist’te “Ellerinde Toprak” başlıklı solo sergisi devam eden sanatçı Elif Uras ile sergideki işleri, sanatı ve üretimi üzerine konuştuk.
Elif Uras’ın Galerist’teki dördüncü kişisel sergisi olan Ellerinde Toprak, ilk olarak şiirsel ismiyle sizi galeriye davet ediyor. Sonrasında ise Uras’ın seramikle oluşturduğu naif ve güçlü bir dünyaya adım adım dahil oluyorsunuz. Naiflik seramiğin malzeme olarak kırılgan yapısından, güç ise Uras’ın seramikle oluşturduğu form ve seramik üzerine yaptığı resimlerden, desenlerden geliyor.
Bu sergideki eserler kadın emeği, dayanışma ve destek temaları etrafında bir araya geliyor. Tam da günümüzün hararetli tartışma ortamına denk gelerek yeni sorulara alan açan bir sergi. Naz Cuguoğlu’nun sergi kataloğu için kaleme aldığı metinde yazdığı gibi “Elif Uras’ın Ellerinde Toprak sergisinde, seramik yüzey hem arşive hem de kehanete dönüşür. Kadınların kuşaklar boyunca sürmüş gündelik ama asli emeği görünmez kalmaz; altınla yeniden vücut bulur; vazolara, tabaklara, sikkelere işlenir ve bakımın, direnişin, direncin mitolojisine dönüşür.”
Elif Uras ile serginin kavramsal çerçevesi, sanatı ve üretimi üzerine konuştuk.
Sanata ilgim her zaman vardı. Bu nedenle suyun akıp yolunu bulması gibi ben de yirmili yaşlarımda kendimi sanat okurken buldum. Belki de asıl kırılma noktası, malzeme olarak tuval yerine seramik üzerine resim yapmaya başlamam oldu. Bu gelişmeyle önümde bambaşka bir ufuk açıldı ve heykelle resim arasında bir alan açabildim kendime.
Fotoğraf: Zeynep Fırat
Teşekkür ederim. Sergideki sembolizm ve gündelik hayatı mitleştirerek emeği yüceltme yaklaşımı, daha şiirsel bir ismi gerekli kıldı. Toprak, bir yandan seramik çamurunu ve kili çağrıştırırken, diğer yandan kadın emeğinin toprakla olan ilişkisini işaret ediyor. Aynı zamanda toprak, dünyayla, tabiatla ve arkeolojik olanla da ilişkili. Belleği, geçmişi, zamanın içinden süzülüp gelen emeği ve bilgiyi de barındırıyor. Neredeyse yirmi yıldır seramikle çalışıyorum; İznik’te atölyelerde bulundum. Seramiğin bir sanat ve zanaat olarak ne kadar çok emek gerektirdiği, işlerimde hep vurguladığım bir düşünceydi. Bu sergide de kadın emeğini ve onun sembolik değerini toprak ve altın üzerinden kurguladım.
Bizim coğrafyamızdan çıkan tarih öncesi kadın formları, aslında hepimizin bilinçaltında yer eden dişil arketipin kaynaklarından. Bu formlar sadece estetik oldukları için değil, aynı zamanda ilk seramik heykeller olduklarından benim için çok önemli. Büyük Ana adını Jung’un öğrencilerinden Erich Neumann’ın, dişil arketip üzerine yazdığı aynı isimli kitabından alıyor. Neumann orada çok etkileyici bir denklem kuruyor: Kadın = Kap = Beden = Dünya. Bu sergide de tam olarak bu kavramların etrafında dolaşıyorum aslında. Kadın, kap ve beden… Sergi, bunların içini ve dışını dokuyan, ören, dolduran, taşıyan emekle ilgili.
Altın Günü, 2025, Seramik, sıraltı boya, sır, altın yaldız, Ø 33 cm. Sanatçının ve Galerist’in izniyle. Fotoğraf: Ceren Çalışkan
Sergideki işleri birbirine bağlayan temel malzeme altın yaldız. Altın, değer unsuru olarak hem Anadolu topraklarıyla hem de coğrafyamızın kadınıyla yakından ilişkili. Tarihsel olarak güç ve iktidar sembolü olduğu için genellikle erkek egemenliğini temsil eden bir yanı var. Ancak bu sergide, o alışılagelmiş çağrışımları tersine çevirerek altını kadın emeğinin sembolik bir karşılığı olarak çerçevelendirdim. Altın Günü tam bu noktada önemli bir yer tutuyor. Çünkü bizim kültürümüzde altın günü sadece bir buluşma değil, aynı zamanda bir mikrofinans mekanizması gibi işliyor. Kadınlar arasındaki dayanışmayı, birbirine destek olma hâlini temsil ediyor. Bu açıdan baktığımızda, kadın emeğinin görünmez ekonomiyle olan bağını da vurguluyor.
Benim için bu konu sadece bir estetik ya da temsil meselesi değil; aynı zamanda bir farkındalık ve sorumluluk alanı. Türkiye’de kayıtlı kadın istihdam oranı yalnızca yüzde 30 civarında. Bu oran erkeklerde, bunun iki katından fazla. Ama bu rakamlar her şeyi açıklamıyor, çünkü kadınlar evde ve kamusal alanda sürekli, çoğu zaman neredeyse karşılıksız bir biçimde çalışıyorlar. Benim işlerim de tam olarak bu görünmeyen emeği görünür kılma çabasının bir parçası. Öte yandan eşitlik, hak ve adaleti hiçe sayan politikalar ve söylemler, kadınların yaşamını daha da zorlaştırıyor. Bu nedenle kadın emeğine, kadınlar arası dayanışmalara, direnişlere ve kooperatif çalışmalarına çok değer veriyorum. Çünkü tüm bunlar, geleceğe dair umut veren yapılaşmalar.
Bu soru bana feminist sanat tarihinin temel taşlarından biri olan Linda Nochlin’in 1971 tarihli Neden Büyük Kadın Sanatçı Yok? başlıklı yazısını hatırlatıyor. Nochlin, bu metninde kadınların sanat tarihindeki yerini sorgularken onların erkeklerle aynı başarı seviyesine ulaşamamasını bireysel eksikliklere değil, sistematik engellere bağlıyor. “Neden kadınlar daha az kazanır?” sorusu da aslında bu eşitsizliklerin güncel bir yansıması. Temsiliyet, görünürlük, emeğin gerçek karşılığını bulamaması benim de işlerimde sorguladıklarım arasında.
Fotoğraf: Zeynep Fırat
Üretim sürecim epey göçebe. Seramik üç farklı teknikle üretiliyor: Torna, elle şekillendirme ve kalıpla döküm tekniği. Uzun zamandır Amerika’da torna öğreniyorum. Bu sergide, üç tekniği de harmanladım diyebilirim. İşlerimin bir kısmı elle ürettiğim; tornada çektiğim ve tuval gibi kullandığım tabaklar. İznik ise geleneksel olarak kalıba döküm tekniğiyle çalışıyor. Seramik yüzeyine henüz yaşken ve pişirimler arasında katman katman müdahale ederek daha dokulu yüzeyler yaratmaya çalıştım. Farklı coğrafyalarda önüme açılan pencereler, yeni teknikler ve malzemeler zamanla birbirini beslemeye başladı.
Gurur duyuyorum. Bu güçlü kadın seramik sanatçı geleneğinin ayak izlerinde yürümek başlı başına bir onur. Füreya Koral, Melike Abasıyanık Kurtiç, Candeğer Furtun gibi isimler üretimleriyle hep öncü oldular. Alev Ebuzziya da öyle, hem eserleri hem de sanatçı olarak duruşuyla hayran olduğum, tanıdığım için çok şanslı hissettiğim bir insan. Kendi jenerasyonumdan ise Yasemin Özcan, Burçak Bingöl, SENA, Nermin Kura gibi seramik sanatçısı arkadaşlarımın işlerini de keyifle takip ediyorum.
Gündelik pratiğim epey hareketli. Çamurun torna, heykel ve fırın aşamaları epey fiziksel bir çaba gerektiriyor. İşlerim heykel ile resim, üç boyut ve iki boyut arasında gidip geldiği için aynı anda farklı aşamalarda üretimi yürütmem gerekiyor. Haftanın yedi günü atölyedeyim; işlerim atölye, fırın ve ev arasında gidip gelirken eşlikçim her zaman radyo, podcast ya da kitap oluyor.
Büyük Ana, 2025, Seramik, sıraltı boya, 76 x 45,5 x 25,5 cm. Sanatçının ve Galerist'in izniyle. Fotoğraf: Barış Özçetin
Miranda July’ın All Fours (Dört Ayak Üstünde) ve Louisa May Alcott'un Küçük Kadınlar klasiğini tekrar okuyorum.
Ocak ayında Toronto’daki Gardiner Müzesi’nde bir karma sergiye katılacağım. Eş zamanlı olarak Galerist’te gerçekleşecek bir grup sergisine de işler hazırlıyorum. Bunların dışında, netleşmeyi bekleyen birçok proje sırada bekliyor. Seramik çok aşamalı ve zaman alan bir süreç olduğu için hep üretim hâlindeyim.
Galerist’te, Kale Grubu’nun “İyi Bak Dünyana” yaklaşımıyla hayata geçirilen Kale Tasarım ve Sanat Merkezi desteğiyle devam eden Ellerinde Toprak sergisini 8 Kasım 2025 tarihine kadar Pazar günleri hariç her gün 11.00 – 19.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.