Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
90 yıl önce Gabrielle Chanel’in gündeme ve geleneğe meydan okuyarak tasarladığı ilk mücevherlerin etkileyici hikayesi günümüze yeni bir high jewellery koleksiyonuyla ulaşıyor.
Gabrielle “Coco” Chanel’in şansa inanması akıl alır gibi değil. Kendi yolunu çizmiş, karakteri ve vizyonuyla kendine yer edinmiş bu becerikli iş kadını, demek nice badireli hayatında elde ettiği sansasyonel başarısına açıklama getirmekte zorlanıyor, soruların cevaplarını totem yaptığı rakamlar ve astrolojide arıyordu. Anlaşılan kendine güvenmekten ziyade inanmayı seçmişti ve yalnız da değildi; mantıkla açıklanamayan yeteneğine iman etmiş başkaları da vardı. Şapka tasarlayarak çıktığı moda yolculuğunda takvimler 1932’yi gösterdiğinde o çoktan yaşayan bir haute couture ve parfüm efsanesine dönüşmüştü. Ancak büyük bir sorun vardı; Avrupa kıtası Birinci Dünya Savaşı’nı geride bırakmış, şimdi de Büyük Buhran yüzünden yoksulluk, işsizlik ve enflasyonla mücadele ediyordu. Zor zamanların yaratıcılığı perçinleyeceğini düşünen ve durgun sektörü canlandırmak isteyen London Diamond Corporation, müthiş bir inisiyatifle Gabrielle Chanel’e mücevher koleksiyonu hazırlama teklifi götürdü. Snop sosyeteyi imitasyon incileriyle tiye almasıyla bilinen tasarımcı, koleksiyonu tanıttığı metinde; “Finansal kriz döneminde eğlence unsurları asıl değerlerine indirgenir ve otantik olana ihtiyaç doğar. Pırlantaları seçtim çünkü en küçük boyutlarda en büyük değeri onlar taşıyor” diyerek bu ters köşe kararını savunacaktı. Bijoux de Diamants adlı bu high jewellery koleksiyonun 1932 Kasım’ında görücüye çıkmasıyla sadece London Diamond Corporation’ın hisseleri tavan yapmadı, aynı zamanda mücevherat dünyası çok başka bir stille karşılaştı.
Chanel’in illüstratör Paul Iribe’den ilham alarak tasarladığı ve yakın arkadaşı Jean Cocteau’nun set tasarımıyla Faubourg St. Honoré’deki şahsi malikanesini bir sergi alanına çevirerek sunduğu mücevherler, imzası hâline gelen yalın haute couture siluetlerinden farksızdı. Bazı mücevher evlerinin bu koleksiyonu protesto etmesine şaşırmamalı; moda tasarımcısının sunduklarıyla piyasadaki klasik tasarımlar oldukça farklıydı. Sarı altın ve platin üzerine beyaz ve sarı pırlantaların dizildiği parçalar, parmağa dolanan ucu açık yüzükler ve soru işareti formlu kopçasız kolyeler gibi zamanının ötesinde formlara sahiplerdi. Chanel’in korselere duyduğu antipati, kumaş gibi hareket eden, sallanan, dönüştürülebilen özgür ruhlu mücevherlerine de yansımıştı.
Takımyıldızlarının kolyeye, meteorların küpeye dönüştüğü Bijoux de Diamants, aradan geçen 90 yıl sonra yeni high jewellery koleksiyonu 1932 ile yüceltiliyor. Markanın mücevher kreatif direktörü Patrice Leguéreau Güneş, Ay ve kuyruklu yıldız şekillerine odaklanarak Chanel ile gökyüzü arasındaki görünmez bağları deşifre ediyor. Bunun en sembolik manifestosu, opalden tanzanite çeşitli değerli taşların yer aldığı 81 parça arasındaki pırlantalı Allure Céleste kolyenin merkezindeki 55.55 karatlık mavi safir. Bir önceki No.5 adlı koleksiyonundaki 55.55 karatlık elmasıyla konuşulan Chanel, istediği karat rakamlarını keşif ve kesimle böylesine tutturabiliyorsa belki de kurucusunun şansı markasına hâlâ yardım ediyordur, kim bilir?