Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Boomer öncesinden Zoom’erlara yaklaşık 100 yıl geçti. Bu neslin gelenekleri, deneyimleri ve değerleri, moda da dâhil olmak üzere toplumun çeşitli yönlerini büyük ölçüde etkiledi. Pragmatik ve zamana meydan okuyan moda yaklaşımıyla günümüzde hâlâ moda trendlerini şekillendirmeye devam eden ve kendinden sonraki nesiller için kalıcı bir ilham kaynağı olan silent generation yani sessiz neslin izinde moda yolculuğuna çıkıyoruz.
Silent generation yani sessiz nesil,1928 ile 1945 yılları arasında doğan; İkinci Dünya Savaşı, Büyük Buhran gibi önemli olayların kesişiminde büyüyen ve 20. yüzyılın kültürel değişimleriyle şekillenen bir nesil. Ekonomik sıkıntıların ve toplumsal yapılanmanın yaşandığı karmaşa ve belirsizliklerle dolu bir dönemde büyüyen bu nesil dayanıklı, sabırlı ve uyumlu olma gibi genel özelliklere sahip. Bu kuşağın moda üzerindeki etkisi, yaşadıkları dönemin koşullarını derinden yansıtıyor. Öyle ki sessiz kuşak döneminin moda yapıtaşları, dönemin tarihsel olayları, ekonomik değişimler, teknolojik ilerlemeler ve gelişen toplumsal normların karmaşık etkileşimiyle oldukça yakından ilgili. Peki sessiz kuşağın moda perspektifine dönecek olursak, 100 yıl önce ortaya çıkıp bugün hâlâ geçerli olan moda trendleri bize hangi hikayeleri anlatıyor?
Sessiz kuşak dönemi deyince aklımıza ilk gelen trendlerden biri 20’li yıllarda ortaya çıkıp hâlâ günümüzde modern moda sahnesinde etkisini gördüğümüz Gatsby akımı. İlk olarak Amerika’da ortaya çıkan bu trend kısa sürede dünyaya yayıldı. Bu moda trendi, boncuk işlemeli ve püsküllü flap elbiseler, saç bantları, uzun inci kolyeler ve Art Deco’dan ilham alan aksesuarlar; erkekler için smokin ve frakların yer aldığı gösteriş ve zarafetle karakterize edilir. Gatsby dönemi, geleneksel normlara karşı bir isyan dönemiydi ve moda da daha kısa etek boyları, cesur yakalar ve yeni keşfedilen özgürlük duygusuyla bu döneme eşlik etti. Bu trend sayesinde o dönemde yaşayan kadınlar toplumda daha özgür, daha neşeli ve daha feminen bir tutum sergilemeye başladılar. Ayrıca toplumda kadın rollerinin daha da özgürleşmesine yönelik önemli bir değişimi yansıtıyordu. Dönemin en etkili figürlerinden olan flapper’lar geleneksel normlara meydan okuyan daha özgür ve bağımsız bir yaşam tarzını benimseyen genç kadınlardı. Saçlarını kısa kestirmeleri, makyaj yapmaları ve sigara içmek ve içki içmek gibi o zamanlar için pek de alışık olunmayan davranışlarıyla bilinirlerdi. Stil günümüzde vintage bir akım olarak moda sahnesini ve kostüm tasarımlarını etkilemeye devam ederek özellikle Z jenerasyonunun Caz Çağı’nın eğlenceli ruhunu yeniden yaşamasına olanak tanıyor. Öyle ki özellikle pandemi sonrası yaşanan yenilenme ihtiyacı 20’lerin eğlenceli havasını gün yüzüne çıkardı. Marchesa, Alberta Ferretti gibi markalar haute couture koleksiyonlarında Gatsby ilhamını ortaya koydu. Öte yandan 20’lerin sonunda gerçekleşen Büyük Buhran sırasında büyüyen sessiz nesil, ekonomik zorluk, kıtlık gibi sıkıntılar nedeniyle hayata karşı oldukça dayanıklı, tutumlu ve pratikti. Bu sebeple moda onlar için sadece şık değil aynı zamanda dayanıklı, pratik ve çok yönlü kıyafetleri içeriyor.
1930’ların modası, 1920’lerin cesur ve özgür stillerinden daha rafine ve sofistike bir görünüme geçişe işaret etti. Öyle ki etek boyları uzayarak zarafete odaklanan daha kadınsı bir siluetin geri dönüşüyle tanımlandı; vücuda oturan, doğal kıvrımları vurgulayan biye kesim elbiseler popüler oldu. Gündüz kıyafetlerinde özel dikim takımlar ve mütevazı çay elbiseleri yer alırken, gece kıyafetlerinde genellikle ipek ve saten gibi lüks kumaşlardan yapılmış dökümlü, yere kadar uzanan elbiseler yer alıyordu. Eldivenler, şapkalar ve yapılandırılmış çantalar gibi aksesuarlar görünümü tamamlamak için çok önemliydi. Bu dönem aynı zamanda Marlene Dietrich ve Jean Harlow gibi göz alıcı film yıldızlarının halkın hayal gücünü cezbeden stil trendlerini belirlemesiyle Hollywood’un moda üzerindeki etkisinin ortaya çıkışına da tanık oldu.
1930’ların modası, zorlu bir ekonomik dönemde zarafet, gösteriş ve uyarlanabilirliği bir araya getirmesiyle günümüzde de geçerli, kalıcı bir ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
1940’ların modası, giyim tarzları ve malzemeleri üzerinde derin bir etkiye sahip olan İkinci Dünya Savaşı’ndan derinden etkilendi. İkinci Dünya Savaşı ilerledikçe moda dünyası da büyük bir değişim geçirdi. Savaş zamanında kaynakları en verimli şekilde kullanıp savaş ortamının zorluklarına dayanabilecek kıyafet ihtiyacı ortaya çıktı. Pratiklik ve kullanım kolaylığı her şeyden önemliydi. Zira dönemin modası da buna göre uyarlandı. Özellikle dönemin moda ikonları Coco Chanel, Elsa Schiaparelli gibi isimler, tasarladıkları fonksiyonel kıyafetlerle dönemin moda ihtiyacına en iyi cevap verenlerden sadece birkaçı. Savaş çabaları nedeniyle kaynakların kıt olmasıyla moda daha pratik ve faydacı hâle geldi. Kadın modası, vatanseverlik ve verimlilik duygusunu yansıtan, kısa, bedene oturan bir ceket ve diz boyu etekten oluşan, iki parçalı, özel dikilmiş kıyafetlerin ortaya çıkışına tanık oldu.
Savaş sona erdiğindeyse toplumu, yeni keşfedilen bir iyimserlik duygusu kasıp kavurdu. Moda da daha kısa etek boylarına, daha dar siluetlere ve daha elegan bir görünüme geçiş yaptı. Omuz vatkaları popüler hâle geldi ve kadınlara daha kendinden emin bir görünüm kazandırdı. O dönemin ilerleyen yıllarında Dior’un new look akımı uzun etekleri, dar belleri ve daha kadınsı, kum saati şekline vurgu yapmasıyla modada adeta devrim yaratırken; erkek modasında da daha güçlü ve otoriter bir imajı yansıtan, geniş omuzlu ve geniş yakalı kruvaze takımlar öne çıktı. Savaş zamanı kısıtlamalarına rağmen 1940’ların modası, dönemin ruhunu temsil eden uyum ve dayanıklılık sergiliyordu. Dahası Audrey Hepburn, Grace Kelly ve Cary Grant gibi ikonların hem ekrandaki hem de ekran dışındaki kusursuz gardıroplarıyla stil seçimlerini etkilemesiyle Hollywood, bu dönemde modayı şekillendirmede çok önemli bir rol oynadı. Hollywood yıldızları, zarafet ve inceliği temsil eden moda rol modelleri hâline geldi. Tüm bu dönüşümlerden ilham alan Silent Generation, pratikliği zamansız zarafetle birleştiren bir moda anlayışını benimseyerek kendi çağlarını, moda tarihinde, tevazu ve sofistikeliğin uyum içinde bir arada var olduğu belirleyici bir dönem hâline getirdi. Sessiz Nesil için moda, gençlik coşkusundan olgun sofistikeliğe geçiş yaparken farklı bir yörüngede gelişti. Gençliklerinde 1940’lar ve 1950’lerin savaş sonrası döneminde, çoğu, Hollywood’un ihtişamından ve zamanın özgürleştirici ruhundan etkilenerek, zamanın coşkulu tarzlarını benimsedi. Hollywood’un sinema yıldızları bugün de moda sahnesine ilham kaynağı olarak markaların koleksiyonlarında yer alıyor.
Giyim tercihlerinin şekillenmesinde savaş sonrası dönemin etkisi önemliydi.
Sessiz Kuşak’tan pek çok kişi, toplumsal tevazu ve görgü normlarını yansıtan muhafazakar moda seçimlerine bağlı kaldı. Etek boyları daha uzun, yakalar daha yüksekti. Kıyafet siluetlerine sorumluluk ve olgunluk duygusu yansıtıldı. Erkekler için bu, otorite ve istikrar duygusunu temsil eden takım elbise, kravat ve kösele ayakkabıların modada bir norm olduğu anlamına geliyordu. Ekonomik refah geri geldikçe, insanlar yıkıcı bir küresel çatışmanın ardından normallik ve istikrar duygusunu yeniden inşa etme arzusunu taşıyordu. Saygınlık duygusunu yansıtan, iyi dikilmiş, klasik giysilere yapılan vurgu, moda seçimlerinde de kendini gösterdi.
Özetle, Sessiz Kuşak’ın gençlik coşkusundan olgun sofistikeliğe doğru moda evrimi, değişen öncelikler ve değerlerle şekillenmiş bir geçmişi yansıtıyor. Bu geçiş dönemi 20. yüzyılın moda dünyasında silinmez bir iz bıraktı ve klasik ve rafine tarzlarının kalıcı çekiciliğini günümüze taşıdı. Bugün hâlâ sessiz kuşaktan kalan miras trendler moda döngüsünde Z kuşağının oldukça ilgisini çekiyor.
Duyarsız ve ben-merkezci devrin geride kaldığını görüyorum ve sistemlerin yeniden tanımlandığı heyecan verici bir dönemin yaklaştığına inanıyorum. Gerçek dönüşüm gücü hem bireysel hem de toplumsal düzeyde zihniyet ve davranışta bir değişimle mümkün. Kuşaklar ötesi ve zamansız bir sürdürülebilirlik kavramı ancak bu şekilde köklenebilir.