Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Fiziksel özellikler, zekâ, beceriler… Genetikle aktarılanlar bunlarla sınırlı olmayabilir. Farklı jenerasyonların modaya dair fikirleri keskince ayrışsa da ortak kalan bir şey var: Tutku.
Friends dizisinde büyükannesinin vejetaryen Phoebe’ye gerçek kürk hediye ettiği sahneyi hatırlar mısınız? Bundan birkaç hafta önce aynısını yaşadım. Babaannem kucağıma bundan elli yıl önce uğruna kaç sansarın feda edildiğini bilemediğim bir kürk bıraktığında ne yapacağımı şaşırdım. Sonra şunu fark ettim: Babaannemin hayvanları giymediğimi ve yemediğimi bildiği halde bana bu kürkü vermesinin amacı elbette beni huzursuz etmek değildi. Sahip olduklarını yaşamından kıymetli gördüğü bir sonraki kuşağa aktarmaktı. Kaldı ki babaannemin kürkü, bana devrettiği tek şey de değil. Ondan bana geçen en önemli şey belki de şu anda bu yazıyı benim yazabiliyor, sizin de okuyabilecek olmanızı sağlayan moda gözü ve tutkusu.
Tahmin edilebileceği gibi Türkiye’nin küçük şehirlerinde 30’lu yıllarda doğan kadınların kariyerlerini belirlemek konusunda çok şansları yoktu. Babaannemin kendini hukuk fakültesine kaydettirmesine rağmen terzilik yapmasının en önemli nedeni de buydu. Daha modern bir zamanda yaşasaydı ya da daha destekleyici bir aileye sahip olsaydı belki de Vivienne Westwood olabilecek kadar güzel gelinlikler tasarlayan ve diken babaannem Artemis, yıllarca geçinebilmek için terziliği bankacılıkla birlikte yürüttü. Yorgunluk ve bıkkınlıktan gece saatlerinde ağlayarak diktiğini anlatır. İroniktir ki ben hukuk fakültesini bitirdim ve ağlayarak sözleşme yazmak yerine modaya dair yazmayı tercih ettim.
Tüm bu hikâyeyi anlatıyorum çünkü moda ışıltılı olmakla birlikte tasarımcılıktan editörlüğe dek uzanan hiçbir kolu kolay olmayan bir alan. Buna rağmen moda bir kere kanınıza girerse onu bırakamazsınız. Giysiler aracılığıyla bir şeyleri ifade etmek, bir insanın günlük hayatta sanata en çok yaklaşabildiği andır. Giysiler yoluyla anlatılanları anlayabiliyor olmanınsa özel bir büyüsü vardır. O yüzden şaşırtıcı değildir ki pek çok tasarımcının ya da moda dünyasına ait insanın öyküsünde ailelerinden birinin önemli bir yere sahip olduğunu dinleriz.
Eğer bu zamana dek fark etmediyseniz, tasarımcılara ait herhangi bir röportaja ya da Netlix’teki Next in Fashion’ın bir bölümünde biyografilere kulak kabartın. Mutlaka “Büyükannem ben çocukken mutfak masasında elbiseler dikerdi” ya da “Annemin atölyesinde büyüdüm” gibi cümleler duyacaksınız. Bu da aklıma iki soruyu getiriyor: Moda tutkusu genetik midir? Kuşaktan kuşağa aktarılır mı? Bana kalırsa iki sorunun da yanıtı: Evet. Ben de teorimi teyit etmek için güncel moda dünyasında işlerini hayranlıkla takip ettiğim birkaç isme bu soruyu yöneltme şansı yakaladım ve teorimi destekleyen sonuçlardan son derece memnun kaldım!
ARZU KAPROL
Çocukluğu Bursa’da kıymetli bir terzi olan annesinin atölyesinde geçen Arzu Kaprol, pek çok alanda meziyetli, estetik ve zevk sahibi, giyinmeyi bilen ve kendi kıyafetlerini diken kadınlarla dolu bir ailenin mensubu olmanın şansını yaşayanlardan. Ailesindeki kuşaklar arası etkileşimi şöyle anlatıyor: “Bugün 80’lerini yaşayan her daim zarif Beyhan Teyzem, annesi Mazlume yenge, annemin asla değişmeyen incecik bedeniyle 40-50 yıllık gardırobu, bugün bile ilham vermeye devam ediyor. Annem ve anneannem elbette en büyük ilham kaynaklarım.”
Kaprol’un öyküsü moda konusunda yetenekli kadınlarla dolu bir ailede yaşamanın avantajlarını ve küçük de olsa dezavantajlarını bir arada sunuyor. Örneğin; bir kıyafetin arkasının önünden daha önemli olduğunu, “Bir kıyafete baktığınızda önden incelemezsiniz çünkü öndeyken kişinin yüzüne bakmanız gerekir, ama her kıyafeti arkadan inceler ve karar veririz” diyen annesinden öğrenmiş. Öte yandan Kaprol’un dikişlerini beğenmeyen annesi ve annesinin dikişlerini beğenmeyen anneannesi dikiş tekniğinde anlaşamasalar da tek bir konuda anlaşmışlar: Onun dikişlerini beğenmemek! Böyle yetenekli ve güçlü kadınların ışığında olmak elbette ona hep daha iyisini arama alışkanlığını aşılamış. Kendisi ise bu durumu şöyle özetliyor: “Yaptığım pek çok Paris defilesi, celebrity giydirmesi ve Bergdorf Goodman vitrinlerine çıkan tasarımlarımda hep isteğimin aslında kendimi anneme ve anneanneme beğendirmek olduğunu oldukça geç fark ettim. Belki hırsım, çalışkanlığım hep bu yüzdendi kim bilir...”
MELTEM ÖZBEK
Moda geninin ailesinden alan bir diğer tasarımcı Meltem Özbek’in ilham kaynakları da annesi ve anneannesi. Çocukluğu, kendisine renklerin büyüsünü görmeyi, doğayı anlamayı, çizebilmeyi ve en önemlisi onları çok sevebilmeyi öğreten annesinin sergileri arasında, yağlıboya ve tiner kokuları içinde geçmiş. Dikişi küçük yaşlarda öğrenen, terzilik yapan ve annesinin tüm elbiselerini diken anneannesiyle anılarını ise şöyle anlatıyor: “Dikiş makinesi hala gözlerimin önünde. Beraber Barbie bebeklerime elbiseler dikerdik. Kumaşlarını birlikte seçtiğimiz evdeki yatak örtülerini, perdeleri hep anneannem dikmiştir. O kadar değerli ki varlığı ve bana verdikleri...”
Özbek’in 2014’teki ilk koleksiyonunu ithaf ettiği annesinden aldığı en değerli moda dersi; koleksiyonlarını tasarlarken çok cesur bir şekilde renklerle oynayarak bütünlüğü sağlayabilmek olmuş. Bunda elbette yıllarca annesinin yaptığı tabloları inceleyerek büyümesinin payı büyük. “Sanırım çocukluğumu ve gençliğimi onunla geçirmiş olmak en büyük moda dersimdir” diye andığı anneannesi ise tasarımcıya moda tasarımı okumaya başladığı ilk senelerde telefonda kalıpları anlatırmış! Özbek için ailesinin fikirleri bugün de gençliğinde olduğu kadar kıymetli. Kendisinden sürekli yenilikler bekleyen annesinin en sofistike, ablasının ise en çok ilgi gören tasarımı seçme konusunda özel becerileri olduğunu söylüyor.
OLİVİA BARKİ
“Anneannemin modaya olan heyecanının bana genlerden geçtiğini düşünüyorum” diyen Olivia Barki, kıyafetlere ve gençliğinde diktirmek üzere aldığı değerli kumaşlara sanat eseri gibi davranan, onları çok yaratıcı bir şekilde dönüştürmeyi, yorumlamayı seven anneannesinin yaşamına olan etkisini şöyle anlatıyor: “Çocukken benimle moda hakkında çok konuşurdu. Gençliğinin modasını anlatmayı, sakladığı vintage kıyafetleri göstermeyi çok severdi. Bu şekilde mesleğimin tohumlarının ekildiğini düşünüyorum.”
Anneannesinin “Bu kıyafette hiçbir şey yok ama çok şey var’’ sözü ise bugünkü tasarımlarının vizyonunu belirlemiş olacak ki, sade fakat çok özel kesimleri olan, ince detaylı ve işçilikli, giyince heykel gibi hissettiren, uzun yıllar sıklıkla giyilecek parçalar yaratmaya özen gösterdiğini söylüyor. Zaten anneannesi kariyeri için bir ilham kaynağı olmanın yanı sıra destekleyici bir figür de olmuş ve her zaman onunla gurur duyduğunu söylemiş. Bugün yeni koleksiyonlarına eşlik edemese de Barki markasının ismine de ilham olan anneannesini mutlulukla anıyor: “Bir marka kursaydı çok başarılı olacağından hiç şüphem yok. Onun modaya duyduğu heyecan ve yaratma sevgisi bana geçti, zevkim ise küçüklüğümden beri bana kattıklarıyla gelişti. Bundan ötürü çok mutluyum.”
MERVE BAYINDIR
Tıpkı annesi gibi Kebare Cengiz Enstitüsü mezunu anneannesinin diktiği kıyafetlerle büyüme şansına sahip olan Merve Bayındır, modayla tanışmasını şöyle anlatıyor: “Yurt dışından gelen dergilerden, özellikle “Burda” tarzı olanlar içinden kıyafet beğenirdim. Sonra gidip seçtiğimiz kıyafetler için kumaşlar alırdık. Bana diktiği kıyafetlerin provası, dikişi derken ben de böylece modanın tozunu yuttum diyelim. Daha önemlisi bağımsızca yaratabilmenin tadını aldım.”
“Sanırım sokağa çıkarken eşofman giydiğimi görse kalp krizi geçirirdi” diyerek giyime gösterdiği özeni vurguladığı anneannesinin izinden giden Bayındır, ondan aldığı en önemli moda derslerinin zarafet ve uyum olduğunu söylüyor. Hangi tarz olursa olsun bir kişinin üzerindekilerin ince, kendine has bir zarafeti ve ahengi olması gerektiğine inanıyor. Bir de doku konusu var. Kumaşların dokusunun birbirine uygun olması ya da uyumlu halde kullanılması… Anneannesinin eski kuşaklara has özeninden aldığı ilham, modayla ilgilenirken trendlerin ötesini görebilmesine ve zamansız bir anlayış edinmesine yardımcı oluyor. “En önemlisi giydiğimiz kıyafetler hem kendimize hem de etrafımıza verdiğimiz değeri gösterir. Bu pahalı ve marka giyinmek değil ama her zaman bakımlı, temiz ve yerine uygun giyinmek anlamına gelir.”