Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Moda markaları artık en özel etkinlikleri için rotalarını geleneksel moda başkentlerinden başka şehirlere çeviriyor.
Modanın merkezi deyince aklınıza neresi geliyor? Paris mi, New York mu? Bu satırları okurken, aklınızdan bir şehri geçirdiğinize eminim. Peki, neden bu şehri seçtiniz? Belki oradan çıkan markalar, belki son yaptığınız seyahat, belki de medyada kendine özellikle her Eylül’de yer bulan “Paris Moda Haftası” manşetleri siz fark etmeden bilinçaltınıza bu yanıtı işledi. 2023 yılında, tüm kavramların homojenleştiği ve bir şeyin merkezinin neresi olduğundan pek de emin olmadığımız bir çağda, modanın merkezi konusunda neden hemen verebileceğimiz bir cevap oluyor? Üstelik moda markaları artık en özel etkinlikleri için rotalarını geleneksel moda başkentlerinden başka şehirlere çevirmişken…
Max Mara 2023 Cruise
Yazım boyunca, şehirleri aslında moda merkezleri hâline getiren en büyük etkinlik moda haftalarının nasıl değiştiğine ve markalar için hem deneyim yaratma hem de maddi açılardan modanın yeni merkezlerinin neresi olduğuna değineceğim. Bununla birlikte, son defilesini Stockholm’de gerçekleştiren Max Mara’nın kreatif direktörü Ian Griffiths ile de bu konuya dair gerçekleştirdiğim söyleşiye yer vererek ve Gucci’nin CEO’su Marco Bizzarri’nin de görüşlerini paylaşarak modanın yeni merkezini bulmaya çalışacağım. Son olarak ise tüm bu gelişmelerin bizim açımızdan ne gibi önemi olabilir, bunlara değinmek isterim.
Modanın eski merkezlerinden bildiriyorum: Burası artık merkez değil. Moda dünyasının vitrin etkinliği moda haftalarının başlangıcı aslında çok da eskiye dayanmıyor. Yaklaşık 80 yıllık bir tarihe sahip olan bu etkinliğin başlangıcı New York’ta yapıldı. Ancak bu etkinlik, “Bir defile düzenlesek güzel olmaz mı?” düşüncesinden ziyade, tarihin en korkunç trajedilerinden biri sebebiyle imkansızlaşan bir duruma bir çözüm üretmek amacıyla yapıldı. Evet, trajedi ve moda birbirine pek uyumlu gibi görünmese de, modanın aslında her zaman toplumun bir aynası olduğunu düşündüğümüzde, insanlığı etkileyen bir felaketin modayı da etkilemesi kaçınılmazdı. Ancak moda, bu trajediden yeni bir sektör yaratmayı başardı. Peki, neydi bu trajedi ve ilk moda haftasıyla ne gibi bir bağı var?
Gucci 2024 Cruise
Moda sektöründeki ilk moda haftası, 1943 yılında düzenlendi. Moda tarihinin en önemli figürlerinden Eleanor Lambert, o dönemde Nazi’lerin işgali altında olan Paris’te moda etkinliği düzenlenememesini bir fırsat bilerek Amerikalı moda tasarımcılarının kreasyonlarını göstermek adına dünyanın her yerinden gazetecileri New York’a davet etti. O dönemler bu etkinlik “Press Week” olarak adlandırıldı ve sonradan adı Fashion Week olarak değişti. O nedenle, 1943 yılından bugüne geleneksel moda takvimindeki defileler New York’la başlar; ardından Londra, Milano ve Paris olarak devam eder; Paris’in moda ayının kapanış şehri olması ise, adeta Paris’in moda tarihindeki yerine saygı duruşu niteliğindedir. Zira 1858 yılında İngiliz tasarımcı Charles Frederick Worth’un Paris’e gelerek ilk modaevini açtığı yıllardan beri Paris modanın hep ana yurdu olarak görüldü. Ancak globalleşme ve internet çağının parizyen modasına anglosakson etkisini katması ve arka plandaki politik, sosyal ve ekonomik değişimler modanın yeni şehirlerde merkezler oluşturmasını sağladı.
Günümüzde yine sosyo-ekonomik dengelerin değişimi ve yeni akımlar, moda markalarının da kendilerine farklı merkezler yaratmalarına olanak tanıdı. Bununla birlikte kreatif direktörlerin aldıkları ilhamlar ve modaya dair vizyonlarını dünyayla paylaşma şekilleri geleneksel moda şehirlerinin ötesine geçti. Üstelik, “şimdi gör, şimdi al” (see-now-buy-now) gibi moda defilelerinin sunum, sipariş, üretim ve satış dengesini değiştiren yeni formüller, markaları geleneksel moda takviminin dışında yeni deneyimler yaratmaya itti. Son dönemlerde özellikle geleneksel moda takvimlerinin gözbebeği olan Louis Vuitton, Chanel, Dior, Gucci, Max Mara gibi markaların yüksek modanın zirve şehirlerinden inip, yeni şehirlere doğru yola çıkmalarına şahit oluyoruz. Örneğin; Louis Vuitton ve Chanel gibi Paris modasının öncü markaları, Resort ve Pre-Fall koleksiyonlarının tanıtımı için Miami ve Los Angeles gibi şehirleri seçiyor. Hatta Miami, Louis Vuitton için ayrı bir öneme sahip. Zira Virgil Abloh ölmeden önce tasarladığı son Louis Vuitton erkek giyim koleksiyonunun defilesi Miami’de gerçekleştirildi ve tüm moda dünyası Virgil Abloh’un son koleksiyonunu izlemek ve onu anmak için 2021 yılında Miami’ye gitti. Chanel de 2022 yılında Resort defilesini Miami’deki ünlü Faena Oteli’nde düzenlerken, Hugo Boss da 2023 İlkbahar/Yaz defilesi için yine bu şehri seçti. Markaların Miami’yi seçmelerinin en büyük nedenlerinin başında tabii ki her yıl Kasım - Aralık döneminde düzenlenen Art Basel Miami ve bununla birlikte sanat ve diğer kreatif alanların öncü isimlerinin Miami’de toplanması var. Aynı zamanda son dönemlerde markaların, LVMH’in de hissesine sahip olduğu Miami Design District’te amiral gemisi mağazalar açması moda defilelerinin New York’tan ziyade Miami’ye kaymasına olanak tanıdı.
Chanel 2024 Cruise
Aynı şekilde, Chanel ve Gucci son yıllardaki defilelerinde Los Angeles’ı tercih etti. Chanel 2024 Resort koleksiyonunu Hollywood’la olan tarihi bağını da göstermek için Los Angeles’ta düzenledi. Margot Robbie, Kristen Stewart, Snoop Dogg gibi LA’in ikonik isimlerinin boy gösterdiği defilenin bu şehirde yapılmasının sebebi aslında iki açıdan stratejik bir karardı. Defileden bir hafta önce Chanel, Amerika’daki en büyük mağazasını Rodeo Drive’da açtı. İkinci nedeni ise koleksiyondaki stillere ve defilede spot isim olan kişiye bakarak anlayabiliriz: Barbie filmi. Chanel’in Los Angeles defilesinin bazı görünümleri için; daha vizyona girmeden bile çokça ses getiren ve Margot Robbie’nin başrolde olduğu Barbie filmindeki görünümlerin adeta siyah hâli diyebiliriz.
Los Angeles’ı tercih eden bir başka marka ise Gucci. 2021 yılında pandemiden sonra ilk uluslararası defilesini Los Angeles’te düzenleyen Gucci, o yıl aynı zamanda LACMA Sanat ve Film Galası’nın 10. yıl sponsoruydu. Gucci de Chanel gibi o dönemin popüler olan Los Angeles simalarından Dakota Johnson, Sienna Miller, Jared Leto ve Billie Eilish gibi isimleri defilesine davet etmişti. Hollywood Boulevard’ta gerçekleştirilen bu defileye ilgi öylesine yoğun oldu ki, Gucci’nin kalesi diyebileceğimiz Milano Moda Haftası’ndaki sunumlarını geride bıraktı. Gucci’nin bu defilesi markaya 33 milyon dolarlık medya ve reklam değeri (Media Impact Value) sağlarken, Milano Moda Haftası’ndaki 2023 İlkbahar/Yaz deflesi 18.,8 milyon dolarlık MIV kazandırdı. Ben bu satırları yazarken Gucci şu an 2024 Cruise defilesini Seul’de gerçekleştiriyor. Gucci’nin Güney Kore’de bu büyüklükte ilk defilesi olan bu etkinlikle aslında aynı zamanda markanın 1998 yılında Güney Kore’deki ilk amiral gemisi mağazasının açılışının 25. yılı da kutlanıyor. Gyeongbokgung Sarayı’nda yapılan defile, Güney Kore’nin mirasına da bir övgü niteliği taşıyor. Gucci’nin CEO’su Marco Bizzarri şu sözlerle anlatıyor: “Gucci, Floransa’da tarih, sanat ve zanaatkarlıkla çevrili bir ortamda doğdu ve buradan, bu güzellik vizyonunu dünyanın dört bir yanına taşımak için bir yolculuk başlattı. Yirmi beş yıl önce Seul’deki ilk butiğimizin açılışıyla Kore’de bir yolculuk başladı ve zaman içinde yerel topluluklarla ilişkilerimizi güçlendirerek, yerel yetenekleri destekleyerek ve Güney Kore’nin eşsiz mirasını koruyarak kültürler arasında bir bağ oluşturarak büyüdü. Gyeongbokgung Sarayı, Kore kültürü ve onu yaratan insanlarla ânında bir bağ kurmamızı sağlayan dünya harikalarından biridir - Floransa ve Seul, İtalya ve Kore, harita üzerinde çok uzak ama bu harikaların yaratılmasından dolayı çok yakın. İşte bu nedenle Gucci 2024 Cruise koleksiyonumuzu burada sunmaktan onur duyuyoruz: geçmişi kutluyor, gelecek için ilham kaynağı oluyoruz.”
Dior 2023 Sonbahahar
Gucci, geçen yıl Güney Kore’de Cultural Heritage Administration (CHA) ile yaptığı anlaşma gereği üç yıl boyunca Gyeongbokgung Sarayı’nın restorasyon ve koruma işlemleri için destek olacağı sözünü vermişti. İşin kültürel ve tarihi boyutunun ötesinde stratejik boyutuna baktığımızda ise Güney Kore’nin lüks markalar için gözde pazarlardan biri olduğu su götürmez bir gerçek. Morgan Stanley yatırım bankası tarafından yapılan araştırmaya göre, Güney Koreliler her yıl lüks ürünlere ortalama 325 dolar harcayarak, herhangi bir ülkeye kıyasla kişi başına en yüksek harcamayı yapıyor. Gucci’nin 2022 yılı perakende satışlarının yüzde 9’u da yine Güney Korelilerden gelmişti. K-pop ve Güney Kore yapımı diziler de şüphesiz bu pazara katkıda bulunurken, markaların rotasını Güney Kore’ye çevirmelerini sağlıyor. Örneğin; Louis Vuitton da 2023 Pre-Fall defilesini Güney Kore’de düzenleyerek, Güney Kore yapımı ünlü dizi Squid Game’in yönetmeni Hwang Dong-hyuk ile işbirliği gerçekleştirmişti.
Amerika ve Güney Kore, moda markaları için çok popüler olsa da markaların seyahati tabii ki bu ülkelerle sınırlı kalmıyor. Örneğin; Dior son iki defilesi için Hindistan ve Meksika’yı tercih etti. 2023 Sonbahar koleksiyonunu Mumbai’de tanıtan Dior, markanın 30 yıldır nakışlarının işlendiği ve el işlerinin en güzel örneklerini çıkaran ülkeye saygı duruşunda bulunurken; 2024 Cruise koleksiyonunu da Frida Kahlo’nun estetik anlayışını ve Meksika’nın zanaatkarlığını kutlamak amacıyla defileyi The Colegio de San Ildefonso’da gerçekleştirdi.
Max Mara 2023 Cruise
Son olarak, Ian Griffiths’in kreatif direktörlüğündeki Max Mara, Berlin’den Şanghay’a kadar dünyanın dört bir yanında defileler düzenleyerek ve markanın gustosunu şehirlerin kültürleriyle birleştirerek modanın giysilerden çok daha ötesi olduğunu gösteriyor. 2024 Resort koleksiyonunun defilesini Haziran ayında Stockholm’de gerçekleştirecek olan Max Mara, markasının İtalyan DNA’sını İskandinav estetiğiyle buluşturacak. Ian Griffiths’le gerçekleştirdiğim söyleşide en merak ettiğim konulardan biri, bir kreatif direktör olarak modanın yeni merkezini neresi olarak gördüğü ve geleneksel şehirlerin dışındaki moda defilelerinin onun için ne anlama geldiğiydi. Griffiths bu sorularıma şöyle yanıt verdi: “Anlatı her şeydir ve destinasyon seçimi öyle olmalıdır ki, o yeri düşündüğünüzde aklınıza belli bir tür hikaye gelsin. Sizi hayal kurmaya davet eden bir yer; ama markayla ilgili ve o âna uygun bir şeyler söyleyen, bir hayal kurmaya davet eden bir yer. Resort ve Pre-Fall sunumları büyük fırsatlar sunuyor; belirli bir takvime veya şehre bağlı değilsiniz, dolayısıyla yaratıcı olabilirsiniz. Bence önemli olan bir kalıp oluşturmamak, yoksa rutine dönüşür. Her seferinde farklı bir şehre gitme zorunluluğu hissetmiyoruz. Max Mara’yı sürekli bir anlatı ve her koleksiyonu da bu hikayenin yeni bir bölümü olarak görüyorum. Beni bir sonraki adımda nereye götüreceğini her zaman merak ediyorum. Max Mara kişiliğinin keşfedilmemiş yönlerini keşfetmek için hâlâ gitmek istediğim pek çok yeni yer var.” Son dönemdeki geleneksel şehirlerde “gezici defile trendi”nin moda endüstrisinin geneline yeni bir ivme kazandırdığını ancak yerleşik moda haftalarının hâlâ moda sisteminin merkezinde yer aldığına inandığını belirten Griffiths, Max Mara Resort ve Pre-Fall koleksiyonları için yeni ve heyecan verici mekanlar aramaya devam edeceklerini ancak Milano Moda Haftası’ndaki yerlerini asla terk edeceklerini sanmadığını sözlerine ekledi: “Sözde moda başkentleri arasında bir numara olmak için uzun süredir devam eden bir rekabet var, ancak bence New York, Londra, Milano ve Paris’in her birinin kendine has lezzetleri ve güçlü yanları var. İstanbul gibi yeni moda haftalarını da unutmayalım.” Moda defilelerinin geleceği ve “şimdi gör, şimdi al” sistemi konusunda da görüşlerini belirten Griffiths; “Bence hiçbir şey gerçek bir seyirciyle gösteri yaptığınızda ortaya çıkan kimyanın yerini tutamaz. Somut bir enerji, gerçek yorumlar var. Bunu söyledikten sonra, dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insan haklı olarak şova katılabilmeyi bekliyor, bu yüzden bizim işimiz şovu yayınlamanın yollarını bulmak ve dijital izleyicilerimize canlı konukların sahip olduğu atmosferi tattırmak. Max Mara için dijital ya da canlı her türlü gösteri ya da sunumun amacı nihai tüketiciyle bağlantı kurmaktır. Max Mara gerçek kadınlar için gerçek kıyafetlerle ilgilidir, her zaman öyle olmuştur ve öyle olacaktır. Dijital kitle şüphesiz katlanarak büyüyor; bu da bizim için her zamankinden daha geniş bir tabanla bağlantı kurma fırsatı sunuyor” dedi ve devam etti: “Şimdi gör, şimdi al’ı belirli bir ânın heyecanından yararlanmanın bir yolu olarak görüyoruz. Sektör ve tüketici arasındaki her yeni arayüz iyi anlamda zorlayıcıdır. Farklı düşünmek için bir uyarıcıdır. Bence ‘şimdi gör, şimdi al’, yaratıcı olasılıkların önünü açıyor.”
Günümüzde çoğunlukla Web 3.0 gibi teknolojilerde gördüğümüz, merkezleşmeyi ve tekel hâline gelmeyi ortadan kaldıran birçok sistem gibi, moda endüstrisinin en göz alıcı etkinliği de merkeziyetsizleşiyor. Aslında bunu belki de Gucci’nin Seul’de yaptığı gibi, ülkemiz için de bir avantaja çevirerek öncü markaların Türkiye’nin kültürel hazinelerini ve mirasını dünyaya sunduğu bir gelecek yaratmak mümkündür. Örneğin; Göbeklitepe ilhamıyla bir Kenzo defilesi izlemek ya da NASA’nın Mars çalışmalarında rehber bölge olan Salda Gölü’nde bir Valentino defilesine katılmak neden bir hayalden öteye geçmesin? Hem de halihazırda zaten birçok dünya markasının üretimi Türkiye’nin üreticileri ve zanaatkarlarının elinden çıkarken…
Tam da uluslararası sahnede modanın bir tarafı yokken ve yıl 2023 olmuşken, belki de burası taraf olmayanın bertaraf olmayacağı tek yerdir.