Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Moda literatürüne yeniden dâhil olan abartı ve ihtişamla birlikte şimdi minimalizmin kenara çekilip maksimalizmin parlama zamanı.
Pandemi öncesi modada “daha az” kesinlikle “daha fazla”ydı. Minimalist mavi bir jean pantolonun beyaz basic bir tişörtle kombinlendiği, zarif siluetlerin ve rafine stillerin kutlandığı oldukça sade günlerdi. Sadece özel günlerde gardıroplarımızın derinliklerinden çıkarılan neon ve canlı renkli, bol desenli, abartılı siluetlerin gündelik yaşamda çok da fazla yeri yoktu. Bu ölçülü giyinme biçiminin benimsenmesinde Céline, The Row ve Jacquemus gibi markaların etkisi büyüktü. Bu markalar gündelik hayatın minimal bir şıklıkla eş anlamlı olduğu inancını geliştirdi ve zarif terzilik sanatını somutlaştırdı. Bununla birlikte koronavirüs bizleri artan bir belirsizlik duygusuyla evlerimize kapanmaya zorladığında, minimalizm yeni bir biçim daha aldı: Loungewear. Zira pandemi boyunca pijama, eşofman, spor kıyafetleri gibi oldukça minimal sayılabilecek loungewear giysileri resmi üniformalarımız olarak kabul etmek adına toplu bir sözleşme yapmıştık. Gidecek bir yerimiz yoksa neden giyinmeliydik ki? İşte tam da bu soru minimalist estetiği kanımıza daha da fazla enjekte etmişti. Moda uzmanları, insanların eninde sonunda tekrar dışarı çıkmak için bir sebepleri olduğunda, kendilerini kıyafetler aracılığıyla daha yoğun biçimde ifade etmeye -hem de daha büyük bir coşkuyla- devam edeceklerini öngörüyorlardı. The Museum at FIT’de eğitim ve araştırma küratörü Melissa Marra-Alvarez, WWD’ye şunları söyledi: “Modadaki değişimler genellikle ondan önce gelenlere bir tepkidir. Karantinalar kalktığında, insanların yeniden giyinmeye can attığını ve kurtuluşun terzilik ifadesi olarak maksimalist çekiciliğin dönüşüne doğru güçlü bir hareket gösterdiklerini gördük” diyerek maksimalizm ateşinin yeniden körüklendiğini vurguluyor. Eşofmanlarla geçen uzunca bir dönemle birlikte “maksimalizm öldü mü?” diye düşünmeye başlamıştık ki sonunda moda kendisini tekrar “more is more” (çok olan çoktur) ve “less is bore” (az olan sıkıcıdır) felsefelerinin ellerine teslim etti. Pandemi döneminde markalar da bizler gibi izolasyonda olsa da yaratma misyonlarında ısrarcı oldu ve maksimalizmi pandeminin melankolik karanlığı içinde bir ışık kaynağı olarak yeniden doğurdu. Pandemi sonrası dünyada moda endüstrisi cesur renkleri, baskıları ve abartılı siluetleri benimseyerek modanın optimizm dolu yeni normaline dönmesine yardımcı oldu.
FOTOĞRAF: Katherine Peace
Son zamanlarda markaların renkli ve parlak kumaşları sık sık kullanarak yarattıkları abartılı ve eksantrik siluetlerle minimalizmi gölgede bıraktığına şahit oluyoruz. Versace, Gucci, Salvatore Ferragamo, Rejina Pyo, Off-White ve Prada’da tasarımlar fuşya, kobalt mavisi ve zümrüt yeşili gibi canlı bir renk skalasıyla ruh hâlini yükselten bir paleti takip ederken; Burberry, Alexander McQueen, Celine ve Louis Vuitton hacimli etekler, deneysel elbise şekilleri ve güçlü omuzları vurgulayan siluetlerle maksimalizm dozu yüksek bir tavır sergiliyor. Ulla Johnson, Acne Studios, Erdem ve Dries Van Noten’de gündelik yaşamı yücelten süslemeler görülürken; diğer bir yandan monogram çılgınlığı tüm ihtişamıyla geri dönmüş durumda. Loewe, Balmain, Celine, Versace, Marc Jacobs ve Max Mara gibi büyük modaevleri, 70’ler stili bir ruh hali yaratmak için monogramlardan faydalanarak aynı anda geçmişe referanslar vermeye başladı. Kısacası pandemi sonrası, markaların gerçek ve mecazi anlamda aşırılığı, coşkuyu ve parıltıyı kutlayan 70’li ve 80’li yıllardan ilham alarak maksimalist bir moda yarattığını görüyoruz.
Maksimalizm nedir?
Moda tarihini incelediğimizde, aşırılık ve kısıtlama dönemlerine tepki olarak gelişen antitezlere rastlarız. Örneğin; 20. yüzyılın başlarında savaş zamanı modasının minimalist estetiği ve Coco Chanel’in modernist pantolon ve jarse trikoları, Belle Époque modasının aşırı siluetlerine ve süslemelerine bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Benzer şekilde, 1980’lerde Thierry Mugler ve Gianni Versace gibi tasarımcılar tarafından çeşitli abartılı görünümlerle yaratılan gösterişli çekicilik ve özgüven, 1990’larda Tom Ford, Helmut Lang, Jil Sander ve Martin Margiela’nın tasarımlarının sadeliğiyle karşılanmıştır. Konunun özüne geri dönecek olursak maksimalist moda, tarih boyunca “fazlalığın estetiği” olarak savurganlık, yapaylık, abartı, işlevsel olmayan stille ilişkilendirilmeye meyilli olmuş olsa da aslında durum tam da öyle değil. Kelimenin tam anlamıyla ve mecazi olarak, maksimalizmde göründüğünden çok daha fazlası var. Örneğin besteci David A. Jaffe’e göre maksimalizm; heterojenliği kucaklamak ve eklektik olanı yan yana koymak anlamına geliyor. Financial Express’ten Vaishali Dar’a verdiği demeçte; “Maksimalizm ruhu açık fikirliliğin, neşenin ve coşkunun arayışıdır. Maksimalist olmak demek meraklı olmak; düşünceleri, idealleri, fikirleri denemeye istekli olmak ve neyin daha uygun olduğunu araştırmaktır. Bir alanda güçlü bir kişiliği ve derinliği vurgular ve güçlendirir” diyor Delhi merkezli Pearl Academy Moda Okulu dekanı Antonio Maurizio Grioli. Bir diğer deyişle maksimalizm modası baskıları karıştırmak, cesur renkleri ve dokuları benimsemek, hacimli parçalar giymek ve görünümleri çarpıcı aksesuarlarla şekillendirmek anlamına gelebilir. Yani maksimalist bir görünüm elde etmek için herhangi net bir kural yok. Dolayısıyla günümüz moda dünyasında maksimalizm; rengarenk, desenli, eğlence yüklü ve neşe saçan parçaları giymek ve dünyaya daha pozitif bir perspektiften bakmakla ilgili.
Maksimalist modada hangi renklerin, baskıların, kumaşların ve siluetlerin birlikte daha “uyumlu” olduğuna dair kurallar, modaseverlerin hayal gücüyle sınırsızlaşıyor. Moda psikoloğu ve Dress Your Best Life kitabının yazarı Dr. Dawnn Karen; pandeminin insanlara maksimalist eğilim ve farklı tarzları deneme özgürlüğü verdiğine inanıyor. Diğer yandan TikTok, YouTube ve Instagram’da gerçekleşen viral meydan okumalar ve kişisel stil keşifleri de moda dünyasında maksimalist akımın büyümesine çokça katkı sağladı. “Kendin yap” yüzükler, boncuklu takılar, tığ işi patchwork kazaklar, neon taytlar ve sıra dışı saç stilleriyle hepimiz bir anda maksimalist akımdan beslenir olduk. Markalar da bu maksimalist harekete kayıtsız kalmayarak oluşan kolektif moda takdirini etkili bir şekilde yakaladı. Neon ve metalik renkler, cıvıl cıvıl baskılar, bol payetli, çokça simli canlı bir moda karnavalı böylelikle yeniden başlamış oldu.
Aşırılığın estetiği
Maksimalizm, moda dünyasında yeni bir hareket değil. Emilio Pucci, Marni, Comme des Garçons, Gucci ve Schiaparelli gibi büyük markalar, geçmiş yıllarda maksimalist öğeleri koleksiyonlarına defalarca yansıttı. Bu markaların yanı sıra, özellikle 70’lerin retro havasından ilham alan Attico, Paloma Wool ve Gimaguas olmak üzere birçok marka, cesur ve maksimalist desen trendi sayesinde moda sahnesinde beklenmedik bir şekilde popülerleşti. Hatta minimal temeller üzerine kurulan markalar bile bir yerden bu maksimalist harekete dâhil oluyor. Örneğin; Ashley ve Mary-Kate Olsen tarafından 2006 yılında kurulan ve minimal çizgisiyle bilinen The Row, 2023 Resort koleksiyonu defilesinin kimi görünümlerinde maksimalist bazı detaylara yer verdi. Koleksiyon sunumunda yer alan ekstra uzun kollu poplin gömlekler, 70’lerin abartılı volan yaka detayları ve kullanılan retro süslemeler, The Row için fazlasıyla maksimalist bir açılımdı. Yoksa Olsen’ler minimalist duruşlarından artık vaz mı geçiyor? Tam olarak değil. Marka hâlâ oldukça minimalist bir DNA’ya sahip olsa da maksimalist referanslara değinmekte pek de sakınca görmüyor.
2022 İlkbahar/Yaz koleksiyonlarını incelediğimizde göze çarpan trendler, yine maksimalizm akımını işaret ediyor. Örneğin; Comme des Garçons’un koleksiyonunda devasa siluetler dikkat çekerken rastgelelik, gerçeküstücülük ve absürtlük, markanın genel ruh hâlini yansıtıyor. Referansları çakıştırmakta ve şaşırtıcı unsurları yan yana getirme konusunda usta olan Fransız moda tasarımcısı Nicolas Ghesquière, vampir figüründen esinlendiği görkemli pelerinleri ve Art Nouveau referanslı kırmızı güneş gözlükleriyle Louis Vuitton koleksiyonunda düzensizliklerin düzenini maksimalizm temelinden kurguluyor.
Turuncu, yeşil, pembe, mor ve lacivertten oluşan canlı bir renk paletine sahip heyecan dozu yüksek tasarımlara imza atan Ralph Lauren’in 2022 İlkbahar/Yaz koleksiyonunda, origami sanatını ikat desenleriyle birleştiren eklektik bir maksimalist algı söz konusu. Bir diğer maksimalist notalardan çalan, neşe katsayısı yüksek marka New York merkezli Area. Marka, 2022 İlkbahar/Yaz koleksiyonunda Rio Karnavalı’nın renkli dokularından ilham alarak coşkulu kostümlere vurgu yapıyor. Görünüşe göre günümüzde ne kadar fazla, o kadar parlak ve bir o kadar iyi demek! İşte bu yüzden tüm cesur, süslü ve renkli görkemiyle maksimalist moda eğiliminin güçlü bir dirilişi var. Evet, maksimalizmde kural yok, çokça özgürlük var.