Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Dün gece gerçekleşen 2015 British Fashion Awards'de, yılın kadın ve erkek tasarımcı ödüllerini alarak bir ilke imza atan J.W Anderson, Avrupa’nın önemli lüks modaevlerinden birinin, Loewe’nin dizginlerini eline aldı bile. Murray Healy, moda dünyasının harika çocuğu Jonathan Anderson’la buluştu.
J.W. Anderson 2015 İlkbahar/ Yaz erkek giyim defilesinin kulisi, başarıya doğru koşan genç bir tasarımcıya ait ne varsa onunla doluydu. Londra’daki defile Anderson’ın, LVMH tarafından hisselerinin bir kısmı satın alındıktan ve Loewe’nin kreatif direktörlüğüne atandıktan sonraki ilk defilesiydi. Bu yüzden izleyici kitlesi daha kalabalıktı.
Anderson’ın Londra’da sadık takipçileri var. Bunlar genellikle Dover Street Market ya da LN-CC gibi yerlerden giyinen, modanın maceracı tarafında duranlar. Blogger Susie Bubble ve sokak tarzıyla ünlenen Yasmin Sewell gibi. Fakat şimdi genç tasarımcının titrinde LVMH gibi dev bir isim olunca, tasarımlarını fazla iddialı bulup pek ilgilenmeyenler bile dikkat kesilmiş durumdalar. Kimileri de, erkek ve kadın giyimi arasındaki ayrımı reddetmesiyle tanınan Anderson’ı kurumsal yapının ehlileştirip ehlileştirmediğini görmeye gelmişler belli ki. Hemen söyleyelim, yersiz bir beklenti.
Jonathan Anderson, kalabalıkları neşeli ve neredeyse tuhaf sakinliğiyle selamlıyor. Hazırlıklarını günler öncesinden tamamladığını belirten genç tasarımcı, Loewe koleksiyonundan bahsederken keyifle gülerek “O iş tamam” diyor. Endişelendiği tek şey Paris’teki yeni Loewe merkezinin inşaatı.
Merkezdeki tepeden tırnağa yenilemeden de anlaşıldığı üzere, Anderson bu köklü markayı yeniden yaratırken her detayı kontrolünde etmek istiyor. İlk bakışta, Anderson ve Loewe pek uyumlu görünmüyorlar aslında. Bir tarafta 168 yıllık, kraliyet ailesinin gözdesi lüks Madrid moda devi; diğer tarafta 30 yaşında, İrlanda asıllı, Londralı, giysilerinde cinsiyetsizliği benimseyen bir tasarımcı. Fakat Anderson, yeteneğinin kapsamının çok geniş olduğuna dair işaretleri zaten vermiş durumda. İngiliz pamukluları üzerine üretim yapan Sunspel modaevinde dört yıl süren kreatif direktörlüğü boyunca, tişörtler ve elliler stilindeki iç çamaşırlarıyla hipster cazibesini başarıyla buluşturdu. 2013 yılında Versace’nin Versus markası için hazırladığı kapsül koleksiyonda, kendi markasında gördüğümüz ciddi ağırbaşlılıktan uzak, bariz bir cinsel cazibe içeren modeller tasarladı. LVMH Moda Grubunun CEO’su Pierre-Yves Roussel, “Çok yönlülüğünü kanıtladı” diyor. Roussel ve LVMH’nin yetenek avcısı Delphine Arnault, Anderson’la görüşmelere 2013 yazında başlamışlar. Ve Anderson’ın yedi yıllık markasına yatırım yapmak istediklerini belirtmişler. Roussel, “Bir moda markası yaratmak olağanüstü bir artistik direktör olmaktan farklı bir olgudur” diyor. “360 derecelik bir bakış açısına sahip olmanız, inanılmaz kararlı ve hırslı davranmanız gerekir. Jonathan bu özelliklerin tümüne sahip, ayrıca çevresini müthiş insanlarla doldurmayı ve küresel düşünmeyi de çok iyi beceriyor. Moda endüstrisinde bu çok insan yok.”
Loewe 2015 İlkbahar/Yaz
LVMH, 2013 yılının Eylül ayında J.W Anderson markasından küçük bir pay satın aldı ve ekip genişletme çalışmaları anında başladı. Aslında Loewe’nin başına geçmesi hesapta yoktu. Fakat Roussel, Stuart Vevers’in Coach’a geçmesinin ardından boşalan koltuğa birini aradıklarından bahsedince genç tasarımcı fırsatı kaçırmadı. Anderson, “Bu görevi istedim çünkü yeni bir hedef, ulaşılması gereken yeni bir zirveydi benim için” diyor. İş başvurusunu özenle tasarlanmış bir kitapla yapmış. Roussel, “Şekiller, estetik, etik değerler, kültür, kumaş, tuşe ve duygu. Ne ararsanız vardı o kitapta. Her şey mükemmel bir zekanın ürünüydü.” Bu iş için başka hiçbir adayla görüşmediklerini, Jonathan’ın tek doğru kişi olduğunu da ekliyor.
Anderson’ın kitabının önemli bir parçası Steven Meisel’in 1997’de Vogue İtalya için yaptığı ve birçok ünlü modelin yer aldığı fotoğraf çekimi. Bu karelerde Kate Moss, Amber Valletta ve Maggie Rizer kumsalda dinleniyorlar. Tasarımcı bu fotoğrafları Loewe için yaptığı ilk reklam kampanyasında da kullandı. Roussel ile konuştuktan sonra bir saat içinde kafasında marka ile ilgili vizyonun oluştuğunu; oldukça kişisel sayılabilecek bu vizyonun ilham kaynağının, ailesiyle Ibiza’daki yazlık evlerinde geçirdikleri tatiller olduğunu belirtiyor. Anderson geçtiğimiz yıl İbiza’ya gittiğinde, yanında bu kez vintage süet Amazona çantası varmış. Loewe’nin bu meşhur çantasının o kültüre nasıl da ait olduğunu, gerçekten kullanılmak üzere tasarlandığını fark etmiş. Vevers’in Loewe’deki barok ve ihtişamlı yaklaşımı, bu yaklaşımın bir parçası olarak saray ve ultra lüks otelleri mekan tutan şovlarıyla taban tabana zıt bir duruş.
Loewe’nin yeni merkezi, Catherine Deneuve gibi meşhur Parizyenlerin yaşadığı altıncı bölgede görkemli bir apartman bloğunun ilk dört katını kapsıyor. Yere kadar uzanan Fransız tipi pencerelerden Saint Sepulche Kilisesi görünüyor. Duvarlar Anderson’ın Loewe paketleri için seçtiği füme grisine boyanmış. Bu renk Londra’daki British Museum’un yapımında da kullanılan Portland taşının rengi. Koleksiyondaki her parça, ismini, içeriğini ve kullanım yerini belirten bir plakanın çakılı olduğu kaideler üzerine yerleştirilmiş durumda, tıpkı bir müzedeki sanat eserleri gibi.
Moda editörlerini bu yeni salonda gezdirirken tur operatörüne benziyor. Loewe’nin yeni geliştirdiği su geçirmez deriden yapılan parkalar, arşivden çıkarılıp yeniden canlandırılan Flamenco modeli, puzzle benzeri katlanabilen valiz çantalar, anahtarlıklar, deri ceketler ve Meccano gibi mükemmel kalıplı çantalar, deri parçalar ilave edilmiş Oxford ayakkabılar, klasik İngiliz metal ve deri oyuncaklar ve kocaman yumuşak bebek battaniyelerini tek tek anlatıyor.
Anderson konuşmayı seviyor ancak son zamanlarda Loewe ile gelişmeleri gizli tutmak zorunda kalmış ve bu konuda söyleyeceği çok şey var. “Bir markayı baştan yaratmak için insanların onun bir zamanlar ne olduğunu unutmaları lazım, bu yüzden her şeyi değiştirdim” diyor. “Mekanlar, logo, askılar… Aylarca üzerinde çalıştık ve itiraf edeyim, her şeyi kontrol altında tutmaya çalıştım ama neticede askılara bakıp, şöyle olsalardı, diye geçirmiyorum içimden. Çünkü bundan iyisi olamazdı.” İşe Loewe’nin yeni logosuyla başlamış. Dört L harfinin kıvrımlarla birleşmesinden oluşan bir anagram oluşturulmuş ve deri ürünleri kaşelemekte kullanılmış. Anderson yeni logolu kutuların resmini Instagram’a yüklemiş ardından da reklam kampanyasını açıklamış. “Instagram’dan anında iletişimi seviyorum” diyor. “Oraya yüklediklerim düşüncelerimin geçtiği evreleri yansıtıyor, aklıma geleni yüklüyorum.”
Bu hızlı devinim, Anderson’ın bir süredir atıl duruma geçen markaya kazandırmak istediği konsept. Web sitesi de baştan aşağı yenilendi. Mağazalar yeni koleksiyon parçalarını şovdan yaklaşık iki hafta sonra vitrinlerine koyabildiler. Anderson hızlı hareket ederek sıkıcılık öğesini alaşağı etmek istediğini belirtiyor.
Sıkıntı, aslında yaratıcılığın önünü açan bir duygu. Anderson’ın Kuzey İrlanda’da, hemen hemen hiçbir hareketin olmadığı Magherafelt adlı küçük kasabada doğmuş olması bu anlamda önemli bir detay olarak değerlendirilebilir. Annesi İngilizce öğretmeni babası ise İrlanda rugby milli takımının kaptanı. Moda, Anderson’ın büyürken bu tekdüzelikten kaçış noktası olmuş. “Hangi dergiyi bulsam alırdım, bazı fotoğraflara defalarca bakardım” diyor. Tiyatroya sevgisi dolayısıyla Londra’daki Ulusal Gençlik ve Müzik Tiyatrosunda başlayan oyunculuk yaşamı, Washington D.C’de Studio Theatre’de oynamaya başlamasıyla Amerika’ya taşınmış. Ancak Juilliard Akademisi için gerçekleştirdiği denemede başarılı olamayınca Dublin’e dönüp çok katlı bir mağazada çalışmaya başlamış. Ardından London College of Fashion’a girip erkek hazır giyimi üzerine eğitim almış ancak zamanının ve enerjisinin çoğunu okul yerine part time çalıştığı Prada’ya, Miucca Prada’nın sağ kolu olan Manuela Pavesi’yle vitrin düzenlemelerine harcamış. Mezun olduğunda hemen J.W. Anderson markasının yapı taşları üzerine çalışmaya koyulmuş.
Loewe 2015 İlkbahar/Yaz
Jonathan Anderson’la ilk görüşmemizden bir hafta sonra tekrar buluştuk. Bu kez Batı Londra’dayız, Anderson sigarayı bırakmak için burada akupunktur tedavisi görüyor. Henüz işe yaramadığını söyleyerek bir sigara yakıyor. Madrid’deki büyük bir Loewe yemek organizasyonunun sunumundan yeni dönmüş. Madrid hâlâ Loewe’nin kalbi, deri işçileri tarafından çantaların yapıldığı yer. Bu yemekli toplantının onu çok gerdiğini söylüyor. “İspanya’da Loewe ile ilgili müthiş korumacı bir hava var, tek lüks moda markaları bu olduğu için üzerine titriyorlar ve ben logolarını değiştirdim” diyor. “Yine de çok destekleyiciydiler.” Geri bildirim muhteşem, reklam kampanyasından ürünlerin kendisine dek beğenilmeyen tek bir detay yok. Aldığı tek eleştiri bir gazeteciden, Meccano’yu kullanmasıyla ilgili, Balenciaga da kısa süre önce aynı yolu izlemişti, hatta ondan önce de başka markalar. Anderson, eleştirmenlerin bir noktayı gözden kaçırmalarından endişe duyduğunu belirtiyor: “Ben giyinmeyi yeniden icat etmedim ki, yalnızca sunumu değiştirdim.” “Kadın giyiminde rekabet çok daha kıyasıya, bu yüzden erkek giyiminden daha zorlayıcı” diyor. Anderson, Ibiza’nın 70’lerin başındaki parti günlerinden ilham alıyor. “70’ler, Pacha’daki gece kulübü, o özgürlük ruhu, hedonizm… Adeta organik diyebileceğimiz bir doğallık.”
Ajandasında bulunan bir sonraki hedef, Loewe mağazalarının yeniden düzenlenmesi. Tokyo’ya giderek Omotesando mağazasının yenilenmesini denetlenmesi. Ardından Miami’ye uçarak British Museum ile ortak yapacağı bir çalışmayla Loewe mağazasının içerisine artık kullanılmayan İspanyol tahıl silolarından yerleştirilip çanta koleksiyonu için bir sergi alanı yaratılması. Siz bunları okurken hepsi oldu bitti bile. “İşkolik biriyim, her zaman da böyle oldum” diyor yoğun iş temposundan söz ederken. Geçenlerde bir günde 1700 adet ürünü incelemiş. Buna rağmen hâlâ Loewe’nin ona fazla yüklenmediğini söylüyor ama bu yoğunlukta mega ekiplerle çalışmak zorunda olduğunu söylüyor.
Gerçekten de ekip desteğine ihtiyacı önümüzdeki günlerde artacak zira LVMH, J.W. Anderson ürünlerini satacak mağaza sayısının dörde katlandığını açıkladı. Londra moda sahnesi, tasarımcılarına sağladığı özgürlükle övünürdü, şimdi bazıları bir holdinge satılmanın bu özgürlükleri kısıtlayacağından endişe duyuyorlar. Ancak Anderson en baştan beri bir gün markasını birilerine satacağını bildiğini söylüyor. “İzlenimlerime göre, LVMH’ye de Delphine ve Pierre-Yves’e kesinlikle güvenebilirim” diyor. “Paris’teki binayı istediğim gibi yenilememe, pazarlama stratejilerini değiştirmeme izin verdiler. Bunu yaparken yalnızca bana olan inançlarına kulak verdiler.”
Anderson’ın kendine olan inancı, onu çekici kılan baş özellik. Genç tasarımcı, “Daha önce de hep söyledim, aşırı rekabetçi biriyim” diyor, “Rekabetçi olmayacaksanız bu endüstride ne işiniz var?” Sırtını geriye dayayıp bugüne dek kat ettiği yola bakınca yaptıklarından memnun olduğunu belirtiyor. “Loewe küresel ölçekte rekabet edebilen bir marka olmalı” diyor, “Ben de bunu sağlamak için uğraşıyorum. Dünyanın en büyük markası olacak potansiyeli, temeli var ve ben de bunu hedefliyorum.”