Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Max Mara’nın 2022 Resort koleksiyonu için ilhamı Portekizli kadın yazarlar, şairler ve fado şarkıcılarından alan kreatif direktör Ian Griffiths ile Lizbon’da buluştuk.
Serin bir Haziran akşamüzeri Lizbon’daki Gulbenkian Vakfı’nın ahşap, modern oditoryumunda buluşuyorum Ian Griffiths ile. O gün 10’dan fazla röportaj yapmış ancak hâlâ oldukça enerjik şekilde; “Akşama kadar konuşabilirim çünkü yaptığımız şey hakkında konuşmaya bayılıyorum, bu benim için bir ayrıcalık” diyor. Akşamki defile için heyecanlı ve gergin olduğundan bahsediyor. “İnsan bunca yıldan sonra defile öncesinde artık gergin olmaz gibi geliyor ama inanın öyleyim. Gösterdiklerimiz kimsenin hoşuna gitmeyecek, izleyenler takdir etmeyecek ya da yeterince iyi bulmayacak diye endişeleniyorum. Sanırım böyle hissetmesem işi bırakırdım çünkü bu, işimi hâlâ çok önemsediğimi gösteriyor. Her şeyin mümkün olduğunca iyi olmasını istiyorum.”
Koleksiyonu neden Lizbon’da göstermeyi tercih ettiğini soruyorum Griffiths’e. “Çünkü daha önce kimse Lizbon’da defile yapmadı!” diyerek gülüyor. “Tabii ki sadece bu yüzden değil. Defileyi yapmak için yer arıyorduk. Lizbon’un adı geçtiğinde buranın genç ve yaratıcı insanlar için cazibeli bir yer olduğunu biliyordum; mesela sanat yönetmenliği, fotoğraf, tarih ve kültürle ilgilenenler için. Buraya birkaç kez geldik, araştırma yapmak ve şehri keşfetmek amacıyla.” Daha sonra Calouste Gulbenkian Vakfı binasındaki sanat koleksiyonunu ve bu koleksiyona ilham veren resmi görüyor. Ressam Nikias Skapinakis’in kanvas üzerine yaptığı Encontro de Natália Correia com Fernanda Botelho e Maria João Pires adlı 1974 tarihli tablo, şair ve sosyal aktivist Natália Correia’yı iki kadınla birlikte tasvir ediyor. “Natália Correia kendi ülkesinde çok ünlüydü ama global olarak tanınmıyordu. O bir şair, entelektüel, sosyal aktivistti ve aynı zamanda sosyetikti çünkü partilere gitmeyi seviyordu. Yaratıcıydı, zekiydi, güçlüydü. Kısacası Max Mara kadınıyla özdeşleştirdiğimiz her şey onda vardı” diye anlatıyor Ian Griffiths bahsi geçen tabloda bulduğu ilham perisini. Tıpkı Max Mara’nın modada kendi feminizm tanımını yaptığı gibi, Natália Correia da yaşadığı dönemde cüretkar tavrıyla özgün bir feminist duruş sergiledi. Feminizm hareketinin o zamanki politik doğrucu formatının aksine, o kadının şehvetini ve tutkusunu görünür kılan bir figürdü. Hatta Portekizce erotik ve hicivli şiirleri derlediği antoloji kitabı, dönemin hükümeti tarafından “müstehcen ve tuhaf” bulunmuş, şair bu nedenle bir süre hapiste kalmış.
Calouste Gulbenkian Vakfı’nın yemyeşil bahçesinde izlediğim defilede, bu güçlü feminist duruşun yansımaları, kıvrımlı siluetlerde kendini gösteriyordu. Elin yalnızca parmaklarını kapatan mini deri eldivenler, şortların altından görünen file çoraplar, omuzları açıkta bırakan üstler ve doygun renkler, alışık olduğumuzdan daha cüretkar ve seksi bir Max Mara kadınını süslüyordu. Duyulara hitap eden bu görünümlerin tam tersi yerde duran gri, brutalist mimariye sahip vakıf binası ise yarattığı tezatla hoş bir estetik sunuyordu. “Şehirdeki en sevdiğim bina bu, şüphesiz” diyor Griffiths ve ekliyor: “Bu vakıf binası aynı zamanda Max Mara’nın Reggio nell'Emilia’daki genel merkez binasını da hatırlatıyor. Betonun brutalizmi, yüzyıl ortası mimarisi, zengin materyal kullanımları… Max Mara zevkinin mimari yansıması gibi.” Kreatif direktör etkisi altında kaldığı Lizbon’u anlatmaya devam ediyor: “Şehir ve buradaki hayat büyüleyici ve şiir dolu. Sonuç olarak Lizbon, fado’nun merkezi. Bana göre fado, ruhun ve kalbin müziği. Dinleyince çok fazla güçlü duyguyu ortaya çıkarıyor. Gerçekten saf, güçlü duygular hakkında, hiçbir müzik biçimine benzemiyor. İnsanın tüylerini diken diken ediyor. Portekizce bilmiyorum ama Natália Correia’nın şiirlerindeki duygusallığı anlamak için İngilizce çevirilerini okudum.”
eleneksel Portekiz müziği fado’nun defilenin soundtrack’i olması da şaşırtıcı değil elbette. Modeller podyumda yürürken fonda duyulan, fado şarkıcısı Carminho’nun tutku dolu ezgileri, genelde zayıflık olarak algıladığımız kırılganlığın aslında güçle eş anlamlı olduğunu kanıtlıyor izleyicilere. Derken podyumda omuzlardan göğse kadar v kesimli, diz altında biten ve vücudu saran siyah elbisesiyle Carminho beliriyor. Efsane fado şarkıcısı Amália Rodrigues’in halefi olarak anılan Carminho ile defilenin ardından sohbet etme fırsatı yakalıyorum. Ömründe ilk kez podyuma çıkan şarkıcı için bu çok özel ve duygusal bir deneyim olmuş: “Bu defilenin müzikleri için Max Mara ile çalışmak, şovun parçası olmak, modelleri güçlü Portekizli kadınlardan ilham alan giysilerin içinde yürürken görmek… Hepsi çok duygusaldı. Bunun parçası olduğum için çok gururluyum” diyor. Ian Griffiths, hazırlık sürecinde Carminho’yu İtalya’daki ana merkeze davet etmiş. “Ian’ı ziyaret ettiğimde Portekiz kültürüne dair çok fazla araştırma yapmıştı. Pek çok referans toplamış, Lizbon’da pek çok barda fado müziği dinlemişti. Yaptığı işte derinlere inen biriydi” diye bahsediyor Carminho. Sonunda koleksiyonu gördüğünde; “Bunlar Portekizli kadınlar! İnanamıyorum!” diye düşünmüş Carminho. “Her şey bir anda birbirine bağlandı, muhteşemdi” diyor.
Koleksiyona ve Ian Griffiths ile sohbetimize dönersek… Koleksiyon ilk bakışta klasik Max Mara renk paletiyle başlıyor: Siyah, krem, beyaz, ten rengi, deve tüyü… Ancak markanın klasik siluetinden hissiyat olarak epey farklı. “Öncelikle kesinlikle daha seksi siluetler var” diyor Ian Griffiths ve ekliyor: “Koleksiyonun ikinci bölümündeyse Amália Rodrigues’in giyeceği türde daha teatral, neredeyse operavari hacme sahip elbiseler var. Taftalar, degrade etkisiyle yelpaze gibi merkezden dışa doğru açılan pliseler…” Ayrıca bazı giysileri çeşitli baskılar süslüyor. “Portekiz kültürünü araştırırken denk geldiğim lenços de namorados (‘aşk mendilleri’ olarak çevrilebilir), giysilerdeki baskılara ve kristal broşlara ilham oldu.” Lenços de namorados’un oldukça romantik bir öyküsü var: Geçmişte evlenme çağına gelen genç kızlar, âşık oldukları kişilere hislerini ifade etmek için kare şeklindeki mendillere elleriyle sevgi sözcükleriyle çiçek, kalp, kumru gibi aşk sembolleri nakşeder, bir anlamda hoşlandıkları kişinin kalbini kazanmak için yeteneklerini konuştururlarmış.
Griffiths, aşkın şiirsel ve nahif ifadesi bu mendilleri keşfettikten sonra, koleksiyonun parçası olarak bir panel şeklinde tişörtlerin üzerine koymaya karar vermiş. “Fakat bunu kopyalayıp dışarıda bir fabrikaya yaptırmak bir nevi hırsızlık gibi olurdu, o yüzden en başından bunları yaptırmak için yerel zanaatkarlarla çalışmayı kafamıza koymuştuk” diyen kreatif direktör şu sözlerle anlatıyor süreci: “Dolayısıyla hepsini Portekiz’de yaşayan zanaatkarlar tek tek elleriyle nakşetti. Kaç kişi çalıştı bu proje için bilmiyorum ama binlerce tişört ürettik, işin zorlayıcı kısmı buydu. Bu tişörtler için çalışmaya koleksiyon tamamen şekillenmeden önce başladık çünkü bu tişörtlerden binlerce satılacağını tahmin ediyorduk, o yüzden de çalışmalara çok erken başlamamız gerekti. Kısacası koleksiyonun kalanının nasıl olacağını bilmeden giriştik bu işe.”
Sohbetimizin sonuna gelirken moodboard’u görüp göremeyeceğimi soruyorum kreatif direktöre. “Moodboard yaratmak benim için işin en önemli kısımlarından biri. Bu konuda o kadar hassasım ki eğer biri izin almadan moodboard’uma dokunursa çok sinirleniyorum!” diyerek telefonundan moodboard’un fotoğrafını bulmaya çalışıyor önce, bulamayınca ekibinden birine seslenip getirmesini rica ediyor. Amália Rodrigues, Natália Correia ve Carminho, moodboard’un çıkış noktaları ve yüzleri. Çocukça bir heyecanla bana moodboard üzerindeki görselleri anlatıyor Griffiths: “Burada Natália Correia’nin resmi var, ertafında da ondan ilhamla yaratılan baskılar, tıpkı başta bahsettiğim tablodakine benzer düz grafikler var. Gulbenkian Vakfı’nın mimari detayları, Natália Correia’nın az önce bahsettiğim ve başına bela açan çeviri şiirlerin yer aldığı kitap… Burada da Amália Rodrigues’in giydiği elbise var, bu grafikler, aşk mendillerindeki grafikleri anımsatıyor bence. İşte şu da Portekiz ulusal giysisi, koleksiyonda bunlara da referans verdik. Natália ve Amália’nın birlikte ortaçağ Portekiz müziğini kaydettikleri albümün kapağı… Bu fotoğrafta da Natália bir partide şiirlerini okuyor; dar, vücuduna oturan, seksi bir elbise giyiyor. Burada ise yine Amália, plise efektli bir pelerin giyiyor…” Griffiths’i dinlerken Lizbon’un 70’li ve 80’li yıllardaki entelektüel çevresiyle içli dışlı oluyor, zamanın ruhunu hissederken modanın her daim ne denli güçlü mesajlar taşıdığını bir kez daha anlıyorum. Yoğun duygular önce şiirlere, şiirlerse giysilere dönüşüyor gözlerimin önünde birer birer.