Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Onlar endüstrinin yeni ve yükselen isimleri. Şehirler, hikayeler ve perspektifler birbirinden farklı olsa da hepsi ortak bir paydada birleşiyor: Moda dünyasını değiştirmek ve güzel yarınlar bırakmak...
TOVE
Camille Perry ve Holly Wright’ın yolları çalıştıkları Topshop’ta kesişti. Perry satın alma bölümünü, Wright ise tasarım ekibini yönetiyordu ve ikisi de moda endüstrisinin - özellikle de hızlı moda tüketim çılgınlığının - yarattığı handikaptan hoşnutsuzdu. Bu yüzden 2019 yılında birbiri ardına sıralanan trendlerin getirdiği karmaşık giyim kodlarına karşı işlevsel, sürdürülebilir, karizmatik bir minimalizmi ön plana alan Londra merkezli TOVE’u kurdular. Tasarım felsefesini modern şehirli kadın için minimal ve rafine bir estetikle, tek sezonda ömrü tükenen değil yıllarca giyilebilecek kapsül gardırop kurma isteğine dayandıran ikili, söz konusu iddialarını ilk podyum deneyimleri olan 2023-24 Sonbahar/Kış sezonu görünümleriyle kanıtlıyor. Modern ve klasik arasındaki ince çizgide gidip gelen akıcı siluetteki astarlı elbiseler, hacimli yün paltolar, modern ofis giyimine hitap eden kuşaklı ceketler ve organik pamuktan balıkçı yaka üstler TOVE’un omurgasını oluştururken renk paleti nötral tonlara sakin bir iniş gerçekleştiriyor. TOVE’u ön plana çıkaran diğer bir ayrıntıysa sürdürülebilirliği merkeze almaları. İkili geçtiğimiz yıl çıkarttıkları kapsül denim koleksiyonunda denim üretiminde parça başına beş litre su gerektiren (10.000 litreye varan harcamaya kıyasla) bir yöntem kullanan fabrikayla işbirliği yaparak çevreye karşı duyarlılık gösteren markalara öncü oldu. Mevcut koleksiyondaki parçaları da organik ve geri dönüştürülmüş kumaşları üreten firmalardan tedarik eden TOVE, kendi payına düşen karbon ayak izini minimumda tutmayı amaçlıyor. Perry ve Wright’ın kalbindeyse geleceğe zamansız, lüks, herkes için fayda sağlayan bir miras bırakmak yatıyor.
DIOTIMA
Rachel Scott’ın modaya olan sevgisi annesinin butiği sayesinde çocuk yaşlarda başlamış. Aşılanan bu sevgiyle en büyük eğlencesinin mango ağacına tırmanıp tığ işi örgü yapmak olduğunu ve kendi kıyafetlerini dikmeye başladığındaysa kariyer macerasının çoktan start aldığını belirtiyor. Önce sanat eğitimi için New York’a, ardından moda eğitimi için Istituto Marangoni Milano’ya giden Scott, markası Diotima’yı 2021 yılında kurdu. 2023 yılında LVMH ödüllerinde finalist oldu. Geçtiğimiz aysa CFDA Yılın Amerikalı Tasarımcısı ödülünü aldı.
Rachel Scott’ın kısa sürede bu başarıyı yakalaması aslında tesadüf değil. Tasarım DNA’sını çocukluğunun geçtiği Jamaika’dan alıyor olması ve Karayip kültürünü stereotiplere meydan okuyan yenilikçi bakış açısıyla moda evrenine dahil etmesi onu çağdaşlarından ayrı tutuyor. Jamaika’da bir grup kadın zanaatkar tarafından üretilen tığ işi nakışlarla oluşturduğu siluetleri bir labirent gibi düşündürücü ve keşfettikçe bir o kadar da stil bilmeceleriyle dolu. Nereden başlayıp nerede bittiği anlaşılmayan kesikler, sırt dekoltesinin ana unsur olduğu görünümler ve kıyafete ustalıkla eklenen drapajlar kusursuz terzilikle bütünleşip ideal Diotima’yı ortaya çıkarıyor.
Kurulmadan önce modanın ayrıcalıklı bir kitle tarafından yapıldığını düşünen Scott bugün tüm kaygılarını yenmiş görünüyor. Yaratıcı vizyonunu eklediği tığ işlerinin müşteri portföyü Karayip dışına taşıyor, moda dünyasına girişte dezavantajlı olduğunu düşünenlere başlama cesareti veriyor.
STANDING GROUND
Michael Stewart’ın tasarımlarında avangard tavra, sıradışılığa ve işlevi olmayan hiçbir parçaya yer yok. Onun tasarımlarında Couturè ve yüksek modaya göz kırpan, lüks dokular ve kumaşların kullanıldığı, heykelsi formların biraz isyankar biraz sezgisel yorumlarla ele alındığı modern gece kıyafetleri ve aksesuarlara yer var. Standing Ground’ın siluetleri antik çağdan gelen zamansal referanslarla beraber günümüzle bütünleşerek zaman yolculuğuna çıkıyor ve giyildiği her bedeni deyim yerindeyse kutsuyor.
İrlanda’da doğan Michael Stewart, arkeoloji ve sanat tarihine oldukça meraklı. Taş anıtlar, dolmenler ve kelt kültürünün mistisizmi onun ilham kaynakları. Özellikle dolmenlere olan manevi ilgisini heykelsi formdaki tasarımlarına yansıtarak ne geçmişe ne bugüne ne de geleceğe kök salan zamansız tasarımlar oluşturuyor. Straples elbiseler, drape kesimler gözbebeği oluyor.
2017’de Royal College of Art’tan mezun olduktan sonra 2022 yılında Standing Ground’u kuran tasarımcı ilk çıkışını Fashion East bünyesinde 2023 İlkbahar/Yaz koleksiyonuyla yaptı. Neolitik dönem eserleri ve figürlerini merkezine alarak vücudu zırh gibi koruyan akıcı desenler ve çizgilerde tasarımlar oluşturarak moda otoriterlerinden geçerli notunu aldı. Öyle ki, Met Gala için Hollandalı model Imaan Hammam’ın elbisesini tasarladı ve aynı zamanda Selma Hayek Toronto Film Festivali’nde kendisini tercih etti. İçgüdüyle tasarım yapmayı önemseyen Michael Stewart, tasarımlarındaki ve müşterilerindeki çeşitliliği oldukça seviyor ve marka imzası gece elbiselerini tasarlarken bedeni tasarıma değil tasarımı bedene uyarlayan bilinci benimsiyor.
BETTTER
Uzun yıllar moda gazeteciliği yapan ve en çok Vogue Ukrayna’daki moda direktörlüğü kimliğiyle tanıdığımız Julie Pelipas, 2020 yılında kurduğu markası Bettter ile etik ve aktivizm değerlerine bağlı şık tasarımlarla moda dünyasını değiştirmeyi umut ediyor. Üstelik upcycling yani ileri dönüşümdeki yeni teknikleri kullanarak vadesi dolmuş kıyafetleri reenkarnasyona uğratarak yeniden moda döngüsüne katıyor. Bu yenilikçi girişimin detayları hepimizi heyecanlandırıyor.
Julie Pelipas’ın sokak stilini hatırlayacak olursak genelde cinsiyetsiz takım elbiseler üzerine kurulu ve Phoebe Philo’nun Celine günlerini anımsatacak kadar yalın bir şıklığa sahip. Nitekim takım elbiselerine olan tutkusunu Bettter markasına dönüştürerek; kadınlar için risksiz, stilize edilmeye uygun şık takım elbiseler tasarladı ve kısa süre içerisinde moda dünyasının radarına girerek LVMH Karl Lagerfeld ödülünün sahibi oldu. Pelipas’ın koleksiyonlarının özünde sevilmeyeni sevilene dönüştürme arzusuna bağlı yenilikçi bir terzilik modeli yatıyor. Bu yüzden kendine has yöntemiyle moda endüstrisinin atık problemine inovatif çözümler sunuyor. Bunu eski ve ölü kumaş parçalarını kullanarak değil, genel kanının aksine eski giysileri kalıplarına ve biçimlerine göre cerrah hassasiyetinde parçalara ayırarak, insan vücuduna tam oturacak yeni gömlek, ceket ve eteklere dönüştürüyor. Pelipas olağanüstü şartlarda kurduğu markası Bettter ile bugün moda dünyasına rol model olmak için emin adımlarla ilerliyor. İlk dürtüsü olan sistemi değiştirmek arzusuysa ilk günkü kadar taze.
LUAR
Eğer çanta müdavimiyseniz Luar’ı ve kurucusu Raul Lopez’i bilmemenize imkan yok. Sahnelere ilk kez 2022 İlkbahar/Yaz koleksiyonuyla çıkan Ana Bag o kadar ses getirdi ki kısa süre içerisinde arzu nesnesine dönüşüp tükendi. 60’ların sağlam yuvarlak saplı kutu gibi çantalarını patlayan renk kombinasyonlarıyla bir araya getiren Lopez’in bu başarısı ona geçtiğimiz yıl CFDA Yılın Aksesuar Tasarımcısı ödülünü kazandırdı.
Aslında Lopez uzun yıllardır moda sahnesinin içerisinde bir isim. Gençliğinde New York balo kültüründen etkilenerek renkli ve ihtişamlı tasarımları markajına almışken 2006 yılında ortağı Shayne Oliver ile sokak giyim markası olan Hood By Air’i kurdu. 2010 yılında kendi markasını kurmak için ayrıldı ve doğup büyüdüğü Dominik Cumhuriyeti’ne inzivaya çekildi. Bu kendisiyle kalma hali ona 2011 yılında Luar Zepol markası olarak geri döndü. Ancak aksilikler Lopez’in peşini bırakmadı. Marka 2014 ve 2019 yıllarında durma noktasına geldi. Luar’ın asıl çıkışı 2021 yılından itibaren başladı. Ana Bag’deki başarısının ardından 2023 İlkbahar/Yaz New York moda haftasındaki şovuyla tüm gözler Lopez’e ve yeni Luar’a çevrildi. Moda bu tarz muzaffer geri dönüşleri pek sevdiği için Luar’ı kısa süre içerisinde benimsedi, hatta Lopez Times dergisinin “Next 100” listesine girdi. Tasarımcı koleksiyonlarında Hispanik kökenlerini onurlandırmayı arzulayan bakış açısını sergilemesiyle biliniyor. Geniş omuzlar, ipek elbiseler ve dış giyime getirdiği dekonstrüktif yaklaşım onun tasarımlarının olmazsa olmazı. Dominik’ten New York’a tasarımsal bir ütopya yaratmak isteyen Lopez, yeni Luar ile şimdilik bunu başarmış sayılıyor.
PAOLINA RUSSO
Sokak modasının yükselen sesleri Paolina Russo ve Lucile Guilmard yüksek modanın sokak stilinde görmek istediği avangard, saykedelik ve özgür yaklaşımı fazlasıyla karşılamaya kararlı. Central Saint Martins mezunu ikiliden Russo, stajını Maison Margiela’da yaptıktan sonra markasını kuruyor ve ilhamını da çocukluk evreni ve spor giyimden alıyor. Daha sonra ortağı Guilmard markaya dahil oluyor, birbirlerinden aldıkları yaratıcı güçle kısa sürede atölyelerini güçlendirip ortaya sürdürülebilir, eklektik ve cesur tasarımlar çıkartıyorlar. Bu başarıyı LVMH finalisti olarak taçlandıran ikilinin koleksiyonlarının ana temasıysa çocukluk yıllarını fütürizme eklemlemek üzerine kurulu.
Mesela örgü trikoları geliştirdikleri yeni örme teknikleri sayesinde çağdaşlaştırıyor, desenindeki optik illüzyonlarla büyüleyici bir hale getiriyorlar. Futbol ayakkabısı olan kramponlardan korse dikiyor, bunu spora duydukları tutkuya ithaf ediyorlar. Bir zamanların popüler oyuncaklarından biri olan Beyblade’leri muzip küpelere dönüştürüyor; tasarımların renk paletini ise en sevdikleri bilgisayar oyunu olan The Legend of Zelda’dan oluşturuyorlar. Bazen kablolardan oluşan örgüler yeleklere zırh görevi görüyor bazense ekolojik deriden lastik iziyle bezenmiş çantalar kullanılmış hissi yaratıyor. Bütün bu tasarımlar Russo ve Guilmard’ın çocuksu yönlerini teknolojiyle buluşturduğu absürd evrenden çıkıyor. İkili bugün durmak bilmeden daha fazla ne yapabiliriz diye çalışıyor ve bizleri daha da şaşırtmak için ellerinden geleni yapıyor.