Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Moda başkenti denince aklınıza ne geliyor? Tahmin edeyim: Paris, Londra, Milano ve New York. Çizgili tişörtleriyle Fransızlar, trençkotlarıyla İngilizler, kabarık etekleriyle İtalyanlar ve minimal stilleriyle Amerikalılar… Ya dünyanın geri kalanı? Rengarenk öğelerle dolu birçok kültürün moda dünyasında hiç yeri yok mu? Tabii ki var.
Fotoğraf: AZ Factory with Thebe Magugu Arşivi
Moda başkenti denince aklınıza ne geliyor? Tahmin edeyim: Paris, Londra, Milano ve New York. Çizgili tişörtleriyle Fransızlar, trençkotlarıyla İngilizler, kabarık etekleriyle İtalyanlar ve minimal stilleriyle Amerikalılar… Ya dünyanın geri kalanı? Rengarenk öğelerle dolu birçok kültürün moda dünyasında hiç yeri yok mu? Tabii ki var.
Geçtiğimiz yüzyıllar içinde moda şehirleri hep değişti. Floransa, Berlin, Roma… Hepsi zamanında dünyanın moda başkentlerinden sayılırdı. Ama hepsinin bir ortak noktası vardı: Batı kökenli olmak. Bir şehrin moda başkenti olması için, o şehrin ve insanlarının moda ve trendler üzerinde büyük etkisi olması gerekir. Bu etki de, tasarımın ve üretimin orada yapılmasıyla, yani üretim gücüyle doğrudan bağlantılı. Örneğin; kaliteli üretimin eş anlamlısı olan “Made in Italy” etiketinin, İtalyan şehirlerin moda başkenti olmasındaki etkisi büyük. Aynı zamanda haute couture’ün çıkış şehri Paris’in, kraliyet ailesinin şehri Londra’nın ve dünya ticaret merkezlerinden New York’un bu denli ilham verici olması tahmin edilebilir.
Moda sektörüne yön veren çoğunlukla Batı kültürü de olsa, dünyadaki farklı kültürlerin bu kreatif sektöre ilham verdiği tartışılamaz bir gerçek. Özellikle son yıllarda globalleşmeyle farklı kültürlerin birçok endüstriyi etkilediğini görüyoruz. Dünyanın en büyük sektörlerinden moda ve tekstil sektörünün de bunlara dâhil olması şaşırtıcı olmasa gerek.
Özellikle lüks sektöründe en çok ekonomik katkıyı sağlayan Çin’in, moda sektörü üzerindeki gücü tartışılamaz. Bain’in yayınladığı rapora göre geçtiğimiz yılda kişisel lüks eşya alımları yüzde 36 artan ülkenin, 2025 yılında lüks sektöründe dünyadaki en büyük market olacağı öngörülüyor. Ancak bu, Çin’in moda sektörü üzerindeki tek etki alanı değil.
Çin, işlenmiş ipek elbiseleriyle 1900’lerin başından beri Batı’ya büyük bir ilham kaynağı. Zengin kültürüyle birçok yaratıcı sektöre ilham kaynağı olan ülke, gerek ejderha motifi gerekse mandarin yaka stiliyle defilelerde kendini gösteriyor. 1960’lı ve 70’li yıllarda erkeklerin severek kullandığı ürünlerden zhongshan isimli ceket modeli, kullanışlı tasarımıyla punk tasarımların kraliçesi Vivienne Westwood’un 2012 İlkbahar/Yaz Gold Label Erkek koleksiyonuna ilham verdi.
John Galliano da Çin’in kültürel zenginliklerinden ilham alanlardan. 1999 İlkbahar/Yaz koleksiyonunu A voyage on Diorient Express (Diorient Express’te bir gezi) olarak adlandırarak ilham kaynağını yansıtıyor. Vogue Amerika için küratör Andrew Bolton’a konuşan Galliano, aynı koleksiyonda kombinleri yaparken Çin’deki Miao’lardan esinlendiğini anlatıyor. Ülkenin altın ve kırmızı detaylarla süslü askeri üniformalarından esinlenerek çıkardığı koleksiyon, tasarımcının unutulmaz koleksiyonlarından biri oldu.
Moda dünyasının heyecanla beklediği günlerin başında gelen Met Gala’nın 2015 yılında ev sahipliğini yapan Anna Wintour’un seçtiği tema da Çin ve Çin sinemasıydı. Rihanna’nın giydiği desenli saten elbise ve Rita Ora’nın kırmızı mandarin yakalı saten elbisesi, bu kültürün Batı’daki etkisini kanıtlamaya yeter.
Asya kültürünü tasarımlarında en çok yansıtan modacılardan biri, hiç kuşkusuz Yves Saint Laurent. Daha önce iki ülkede de bulunmamasına rağmen Hint ve Çin kültürü esintili koleksiyonlar tasarlaması, Laurent’in bu kültürlerden ne kadar etkilendiğini anlatmaya yeter. Bu koleksiyonlar Paris’te Dreams of Orient sergisinde gösteriliyor. 1977’de çıkardığı Les Chinoises, yani Çinliler koleksiyonu, tasarımcının Asya kültüründen esinlendiği sergisinin başrolünde.
Fotoğraf: AZ Factory with Thebe Magugu Arşivi
Orta Doğu, zengin kültürü ve köklü geçmişiyle modaya ilham veren bölgelerden biri. Tasarımlarına Orta Doğu esintileri katan son zamanların yükselen tasarımcılarından biriyse QASIMI. İngiltere merkezli, ilhamını Orta Doğu’dan alan QASIMI’nin tasarımcısı Hoor Al Qasimi, Wonderland dergisiyle yaptığı röportajda, 2022 İlkbahar/Yaz koleksiyonundaki bazı jakar dokumalarını, İslami mimarinin tuğla işlemelerinden ilham alarak tasarladığını anlatıyor. Koleksiyonunda, İslami mimaride yer alan mukarnas süslemesini Hint referanslarıyla birleştiriyor.
Gigi Hadid ve Blake Lively gibi ünlü isimlerin de tercih ettiği Mısırlı giyim markası SemSem, kurucusu Abeer Al Otaiba’nın Mısırlı, Arap ve Fransız köklerini yansıtıyor. İskenderiye doğumlu Al Otaiba, tasarımlarında Mısır’ın en büyük sembolleri olan lotus ve üçgen şekline sık sık yer veriyor. Dubai menşeli Suudi Daneh Buahmad ise, modern tasarımlarına Arap kültürel referansları ekleyenlerden. Vogue Arabistan’a verdiği söyleşide el işi, gelenekler ve güncel şartlar gibi Arap kültürünü etkileyen farklı referansların onu çok heyecanlandırdığını söyleyen Buahmad, uluslararası platformlarda evini ve ailesini hatırlatan detaylar görmenin onu mutlu ettiğinden bahsediyor.
Prestijli LVMH Ödülü’nün 2019 yılındaki sahibi Günay Afrikalı Thebe Magugu, tasarımlarının gücünü, kıtasının kültürünü yansıtmak ve kıta üzerine yapılan önyargıları değiştirmek için kullanıyor. Aslında dünyanın en meşhur sanat okullarından Central Saint Martins’de tasarım okumayı hedefleyen Magugu, aldığı ret sonucu Johannesburg’da okumasının onu kültürüyle ne kadar yakınlaştırdığından ve bunun da şimdiki tasarımlarında büyük katkısı olduğundan bahsediyor. Çıkış koleksiyonunda Afrikalı şehir hayatından ve karmaşasından kaçmak isteyen kadınların doğaya kaçıp çocukluklarına dönmelerinden esinlenmiş. “Feminen kullanışlılık” olarak nitelendirdiği tasarımları pileli etekler, file çoraplar ve jean önlüklerden oluşuyor. 2020 Sonbahar/Kış koleksiyonunu doğduğu şehre adayan Magugu, defilesini yaptığı Palais de Tokyo’yu şehri Ipopeng’in portreleriyle süsleyerek, şehrini moda dünyasına tanıttı. Sonraki yıllarda tasarımlarından birinde Güney Afrika’nın Anayasası’ndan bir bölümü işleyen Magugu, ülkesinin hikayelerini tasarımları üzerinden anlatıp, büyük kitlelere ulaşarak bilinç yaratabiliyor.
Kültürel referansların modaya etkisinden bahsederken, son zamanların yükselen isimlerinden Ahluwalia’dan bahsetmemek olmaz. Moda tasarımı okuduğu üniversitesinden 2018’de mezun olur olmaz kendi markasını kuran Priya Ahluwalia, o zamandan beri birçok tasarımcının tüm kariyeri boyunca aldığından daha fazla ödüle layık görülüp, daha fazla markayla işbirliği yaptı. Aldığı LVMH Ödülü ve Gucci ile yaptığı işbirliği sadece birkaç örnek. Ahluwalia, Nijeryalı bir baba ve Hindistanlı bir annenin Londra’da dünyaya gelen kızı. Bu çok kültürlü soyağacının, kendisine ve sanatına çok şey kattığını söylüyor tasarımcı GQ ile yaptığı röportajda. Tasarımlarında sık sık yanık turuncu rengine yer veren Ahluwalia, bunun sebebinin o tonun kendisine Lagos kumlarını anımsatması olduğunu belirtiyor. Kendisiyle yakın zamanda yaptığım bir sohbette, kendi gibi Afro saçlı bireylerin Batı kültüründe ne kadar görmezden gelindiğini anlattı. Parts of Me isimli 2022 İlkbahar/Yaz koleksiyonunda Afro-comb motifiyle yıllardır görmezden gelinen saç tipine gönderme yapan tasarımcı, aynı motifi Mulberry ile ortak koleksiyonunda da uyguladığını söyledi. Tasarımlarını yaparken kocaman bir moodboard hazırladığını söyleyen tasarımcı, ona ilham veren görselleri ve alıntıları bir arada toplayıp tasarım sürecine başladığını söylüyor. Sahip olduğu çok kültürlü aile bağları da, bu ilhamların başında yer alıyor.
Moda, her ne kadar farklı kültürleri tüm dünyaya tanıtmak için mükemmel bir araç olsa da, sağduyu, dikkat ve empatiyle yapılmazsa, ters etki de gösterebilir. Evet, “cultural appropriation”, yani kültürlerin duyarsızca tek bir öğeye indirilmesinden bahsediyorum. Gucci, Prada gibi büyük markalar bile bazen farklı kültürlere hitap edebilmek adına yaptıkları tasarımlar ve kampanyalar ile duyarsız görülüp beklediklerinin tam tersi bir tepkiyle karşılaşabiliyor. Son zamanlarda çok duyduğumuz bu kelime, özellikle Diet Prada gibi sosyal medyadaki “adalet polisleri” ile daha da yaygınlaştı. Sosyal medya eğer Yves Saint Laurent veya John Galliano zamanında var olsaydı cultural appropriation yaptıkları için yargılanırlar mıydı, işte o bir merak konusu.
Dünyanın zengin kültürlerinin moda ve tasarım endüstrisine ilham vermesi yeni karşılaşılan bir durum değil. Ancak artık her şey online dünyaya taşındığı için birçok moda arşivine ulaşmak da bir tık uzağımızda. Bilgiye erişimi hiç olmadığı kadar kolay olan tüketiciler, hiç olmadıkları kadar bilinçlendi. Bu sebeple de daha önce kimsenin yapmadığı tasarımlara imza atmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Farklılaşmak için alışılmışın dışında düşünmeye zorlanan tasarımcılar, kültürel motiflere hiç olmadıkları kadar ihtiyaç duyar oldu.
Moda toplumun bir yansıması olduğuna göre, toplumun her rengini, kültürünü barındırması gerekmez mi? Bana göre başarılı tasarımlar bir hikaye anlatanlardır. Anlattıkları hikaye de kullandıkları kültürel referanslarla zenginleşir. Burada önemli olan her kültüre ve o kültürün insanlarına saygı duymaktır. Elimizde moda gibi bir güç varken, bu gücü dünyanın renklerini tanıtmak için kullanmak, modayı asıl güçlü yapan şey değil midir?