Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Audrey isimli belgesel, bale ayakkabılarından siyah elbisesine kadar ikonik ismin moda anlayışını ekranlara yansıtırken Vogue, Hepburn stilinin mirasını ve günümüze kadar ulaşan gardırop klasiklerini anlatıyor.
Audrey Hepburn'un tarzı hakkında yazmak, klişelerden kaçınma egzersizi gibi bir şey. Peki zorluğu ne? Duruşu, abartısız zarafeti, kusursuz terziliğe ömür boyu bağlılığı ve Hubert de Givenchy ile olan kalıcı dostluğu hakkında söylenecek ne kaldı ki daha önce söylenmemiş olsun?
Hepburn’ün gücü, her yerde olabilmesi aslında. Moda tarihi anlayışımıza o kadar gömülüdür ki; ekrandaki ve ekran dışındaki kıyafetleri, hem zamansız hem de 20. yüzyılın ikinci yarısındaki terzilik değişimlerinin simgesi… 1961'de Tiffany'de Kahvaltı’nın tanıtım fotoğrafları binlerce genç kızın yatak odası duvarını süslerken, Holly Golightly olarak giydiği küçük siyah elbise ve Funny Face (1957)'deki mütevazı balıkçı yaka kazağı dahil filmlerindeki pek çok kıyafet, artık ikonikliğin tanımı.
30 Kasım'da yayınlanacak Audrey isimli belgeselde de görüldüğü gibi, her zaman kendine özgü bir stile sahip. BAFTA adayı McQueen'in arkasındaki ödüllü ekip tarafından hazırlanırken, kıyafetlerin yoğun bir şekilde yer kaplaması asla şaşırtıcı değil. Ancak film, aynı zamanda arşiv görüntüleri ve arkadaşları, aileleri ve meslektaşları ile röportajlar aracılığıyla Hepburn’ün hayatına nadiren görülen samimi bir bakış açısına sahip.
Sonuç, ikinci dünya savaşı sırasında Alman işgali altındaki Hollanda'nın travmasını yaşayan Belçika doğumlu aktrisin, gıda kıtlığının bir sonucu olarak yetersiz beslenmeye maruz kalmasıyla birlikte, Hepbürn’ün anlayışlı ve etkileyici bir tasviri. Yıldızın doğal performans yetenekleri, hem yerel ruhları hem de Hollanda direnişine para kazandırmak için ise bir araç haline geldi.
Aktrisin Hollywood'a taşınması ve milyonları büyülemesi, istikrar ve aşk arayışıyla geçirilen bir hayatı gizledi. Eski Givenchy kreatif direktörü Clare Waight Keller'in filmde anlattığı gibi, Hubert de Givenchy, arkadaş ve dünyanın önde gelen yaratıcı işbirlikçisi rolünü yerine getirirken, modayla ilişkisi de arkadaşlıkla ilgiliydi.
Hepburn bir keresinde "Moda, hayatıma Hubert de Givenchy tarafından yapılan ilk couture elbisemi aldığımda geldi" demişti. Ancak ilk bakışta pek de arkadaşlık değildi. Fransız modacı, aktrisle ilk tanıştığında, Katharine Hepburn ile tanışacağını düşündü ve ilk karşılaşmalarında şaşkına döndü.
Hepburn, 1954 yapımı Sabrina filminde tasarımcı tarafından birkaç kıyafet giydiğinde, ikilinin ömür boyu süren işbirliği de başlamış oldu ve aktris, Givenchy’nin lüks giyinme konusundaki rafine yaklaşımının nihai alıcısı haline geldi. Göze çarpan görünümler arasında ise Sabrina'daki zarif kruvaze yün takımı ve Hepburn'un 1975 Akademi Ödüllerine katılmak için giydiği beyaz elbisesi yer alıyor.
İşte Vogue’un Audrey Hepburn’ün yıllar içindeki en harika stil anlarının özeti.
Balerin ayakkabıları
Hiçbir ayakkabı türü Hepburn’le bu kadar kolay ilişkilendirilmez. Hepburn’ün dans geçmişine bakıldığında bu şaşırtıcı olmayan bir seçim. Aktris, her zaman ilk kariyer hayalinin bir balerin olmak olduğunu söylüyordu. 2017'de Christie's tarafından kişisel giysilerinin ve eşyalarının bir seçkisi müzayedeye çıkarıldığında, gardırobunda pantolonlardan eteklere ve dar blazer ceketlere kadar her şeyle birlikte giydiği gök mavisi, zümrüt yeşili ve kadife çiçeği renginde deri ayakkabılar gün yüzüne çıktı.
Saç bandı
Saç bandı, Prada, Fendi ve Simone Rocha gibi tasarımcıların sayesinde son yıllarda bir rönesans geçirdi. Hepburn, kendi payına düşen taçları taksa da, bir saç bandının nispeten basit zevkini de takdir etti: ister düzgünce fiyonklu isterse de saçlarını yüzünden uzak tutan sade beyaz bir kumaş…
Avize küpeler
Altın halkalar, tek inciler, elmas damlalar: İyi bir çift küpenin gücü Hepburn'de asla kaybolmadı. Avize küpelerini de harika bir şekilde tekrar tekrar kullandı. Gece elbiselerini ve o ışıltılı gülümsemesini süslemek için ideal bir yol…
Oversize beyaz gömlek
Hepburn üzerine tam oturan bir bluzun çekiciliğini onaylasa da - çoğu kez Sabrina'da olduğu gibi belden bağlanmış - aynı zamanda oversize beyaz bir erkek gömleğini elbise gibi ve belki de biraz mücevher sayesinde duygusuz modernitesini somutlaştırdı.
Kemer
Hepburn'ü yıldızlık mertebesine yükselten film Roma Tatili'nde (1953), aktris Gregory Peck'in karşısında Roma'da gizlice dolaşmak için kraliyet görevlerinden vazgeçen bir prenses olarak rol alıyor. Taze yüzlü Hepburn, bir bluzun rahat zarafeti ve belden sıkıştırılmış hacimli eteğiyle ekranı aydınlatıyordu. Görünümü oluşturan ayrıntılar ise; ilgisizce kıvrılmış kollar, gösterişli bir fular, elde dondurma ve İtalyan başkentinin kıvrımlı sokaklarının arka planı…
Beyaz dantel elbise
Herhangi bir YouTube güzellik vlogger'ının sahip olmak için can attığı, kısa saç kesimi ve kaşları ile Hepburn, 1954 Akademi Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanması kalıpları kırdı. Givenchy beyaz dantel elbisesi, sonraki yıllardaki kırmızı halı görünümlerini de etkiledi. Çiçek desenli şeffaf dantel ise birçok iyi giyimli aktris için vazgeçilmez kumaş haline geldi.
Pötikareli pantolon
Zamanın ötesine geçmeye devam eden bir diğer imza Hepburn görünümü de, beyaz üstlerine eşlik eden pötikareli pantolonları… Hepburn, 1955'te Norman Parkinson tarafından İtalya'da Savaş ve Barış'ı çekerken (1956) bu şekilde fotoğraflandı. İlginç bir şekilde pötikareli veya pastel pantolonun sade bir bluzla kombinasyonu, genellikle hayvanlarla çekilen fotoğraflarda başrolde yer alıyordu. İster eşeklerle, köpeklerle isterse de sevdiği evcil geyiği Pippin ile fotoğraflanmış olsun…
Balıkçı yaka kazak
Funny Face (1957)'te Jo Stockton’a hayat veren Hepburn'ün siyah pantolonu ve siyah loafer'ları ile dans ettiği sahnenin bir diğer tamamlayıcısı da siyah balıkçı yaka kazağı elbette.
Siyah elbise
S
Hepburn, Tiffany'de Kahvaltı’nın Holly Golightly rolü için ilk tercih değildi. Bunun yerine yazar Truman Capote, Marilyn Monroe'yu düşünüyordu. Tiffany & Co penceresinin önünde elinde kruvasanla duran, parlak incileri, güneş gözlüğü, eldivenleri ve tabii ki siyah elbisesiyle Hepburn, ilk çekiminden itibaren tarih yazdı. Bu, yaşlanmayan, çağdan bağımsız, son derece modern siyah elbisenin ihtiyaç duyduğu hayat öpücüğüydü.
Baş örtüsü
Hepburn, hem ekranda hem de ekran dışında başörtüsü kullanmayı severdi, Muhtemelen bu konudali en göz alıcı stil numaralarını Funny Face, Tiffany'de Kahvaltı ve Charade'de (1963) deri eldivenler ve koyu renkli gözlüklerle yapıyor.
Indigo jean
12 yıllık bir evliliğin acı tatlı bir incelemesi olan Two for the Road (1967), Hepburn’ün Fransız yol gezisi filmi, dürüstlüğü ve hikaye anlatımına canlandırıcı biçimde doğrusal olmayan yaklaşımıyla o dönemde övgüyle karşılandı. Ayrıca kostümüyle de harika anlar yaşattı. Film ayrıca Hepburn'ün kırmızı üstü, kot pantolonu ve spor ayakkabılarıyla 1960'ların daha gündelik stiline saygı duyuyor.
Açık pembe mini gelinlik
Hepburn'ün hayatında birkaç önemli ilişkisi oldu. İlk kocası Mel Ferrer ile 1954'te, uzun kollu bir gelinlikle evlendi. Boşandıktan sonra 1969'da, İtalyan psikiyatrist Andrea Dotti ile evlendi: Hepburn, yüksek boyunlu, başörtülü ve uzun kollu, açık pembe bir mini elbise giymişti. Bu, bugün hâlâ taze hissettiren bir görünüm ve Roma'da yaşadığı döneme de ışık tutuyor. Burada sık sık parlak canlı renkler, büyük güneş gözlükleri ve bir dizi şık kuşaklı paltoyla fotoğraflanmıştı.
Örgü kazak
Göz kamaştırıcı elbiseleri ve daha kadınsı 1950'lerin makyajlarıyla artık daha iyi hatırlansa da Hepburn, özel dikilmiş pantolonları yükseltmeye geldiğinde de mükemmel bir zevke sahipti. 1976'da Johnny Carson'ın oynadığı The Tonight Show'daki görünümü bir istisna değildi. Gömleğin üzerine giyilen ince, fitilli kazak, kesinlikle bir Hepburn cazibesi yayıyor.
Baştan aşağı bej
Hepburn, daha sonraki yıllarda kişisel ve profesyonel yaşamındaki önemli bir değişikliğe geçişi işaret eden dar kesim pantolonları, gömlekleri ve düzgün kazaklarıyla gardırobunu daha da rafine hale getirdi. Giydiği beyaz süveterlerle şimdilerin modasını o zamandan canlandıran son filmi Always’i tamamlandıktan sonra Hepburn, 1993 yılında vefat edene kadar tüm enerjisini yorulmadan dünya çapındaki kıtlık ve hastalıktan etkilenen çocuklar için UNICEF elçisi rolüne yönlendirdi.