Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Balmain’dan Olivier Rousteing, Chloé’den Natacha Ramsay-Levi ve Balenciaga’dan Cédric Charbit, Vogue Global Conversations’ta defilelerin geleceğini konuştu.
Koronavirüs pandemisi yakın gelecekteki defilelerinin iptal edilmesine neden olsa da, moda endüstrisinin duracağı ya da ivme kaybedeceği anlamına gelmiyor bu. Dün gerçekleşen Vogue Global Conversations’da Balmain’dan Olivier Rousteing, Chloé’den Natacha Ramsay-Levi ve Balenciaga’nın CEO’su Cédric Charbit, Vogue Runway’den Nicole Phelps ile Zoom aracılığıyla bir araya geldi ve defilelerin gelecekte nasıl değişebileceğini, nasıl değişmesi gerektiğini konuştu.
Bir saatten uzun süren konuşmada grup, sanal defilelerin fiziksel olanlara oranla değerini, dijitale öncelik veren bir dünyanın getirdiği kapsayıcılığı ve bu deneyimin endüstriye yeniden başlama ve işleyiş hakkında yeniden düşünme fırsatı verdiğini tartıştı. İşte konuşmadan birkaç kesit.
Defilenin kitlesi kimdir?
Sanal ve fiziksel defileler üzerine düşünürken en önemli noktalardan biri, etkinlik kitlesinin kim olduğunu doğru analiz etmek. Balenciaga’nın CEO’su Cédric Charbit, markanın her iki defile türünün erişim alanına dair ışık tutan veriler paylaştı: Marka her sezon, yaklaşık 600 misafiri Paris Moda Haftası’ndaki fiziksel defilelerini deneyimlemeye davet ediyor. Defileleri 8 binden fazla kişi YouTube, 60 bin kişi Instagram üzerinden canlı olarak izliyor, 300 bin kişi Twitter’da tartışıyor. “Tüm bunları tekrar izlenme sayılarıyla birlikte düşündüğünüzde, 10 milyonu aşkın bir izleyici kitlesinden söz ediyoruz” dedi Charbit. “Bence yüzleşip kabullenmek gereken şey, halihazırda var olan bu dijital hakikat. Kitlemizi göz önünde bulundurmalıyız. Ve şunu anlamak gerekiyor: Bu insanlar misafir mi, izleyici mi? Yoksa her ikisi de mi?”
Rousteing ve Ramsay-Levi de bu görüşü paylaşarak fiziksel ve dijital defilelerin farklı olasılıklarını betimlediler. Rousteing, daha fazla insanı moda anlatısına dahil edebilmek adına, eve kapanma süreci biter bitmez defilelerini Paris sokaklarına taşımak istediğini belirtirken Ramsay-Levi ekledi: “Moda defilesinin değerli olduğu konusunda hemfikiriz sanıyorum. Topluluğu bir araya getirebildiğiniz, insan hassasiyetinin öne çıktığı bir an bu. Tabii ki dijital de bu etkiyi perçinliyor ve Olivier’nin de dediği gibi, belki de artık defileleri deneyimleme biçimimizin değişmesi, bir anlamda daha kapsayıcı olması gerekiyor.”
Bir defileyi online izlemenin kazanımları ve kayıpları nelerdir?
Panel, bir izleyicinin Zoom üzerinden gönderdiği yukarıdaki soruyla başladı. Şüphesiz, moda endüstrisi için hayati önem taşımasının yanı sıra her markanın kendine has biçimde yanıtlaması gereken bir soru bu. Rousteing, gerek dijital gerek gerçek alanlarda yaratabileceği atmosfer arasındaki ayrımın altını çizdi: “Dijitalin daha az duygusal olduğunu düşünmüyorum. Dijitali, hayallerinizi bir sonraki noktaya götürebileceğiniz bir deneyim olarak görüyorum” diyerek, göz alıcı sanal gerçeklikler yaratmak için dijital sanatçılarla işbirliği yapma potansiyeline değindi.
“İzleyici kitlesinin çoğunlukla dijitalde olduğunun farkındayım ancak defileler sona ermemeli. Defileler çok güzel anlar” dedi Ramsay-Levi. “Bir odada yalnızca 600 kişi görüyorsunuz ama sahne arkasında da bir o kadar kişi çalışıyor. Bence bu paylaşılması, gurur duyulması gereken bir şey” sözleriyle karantina sürecinde insan etkileşiminin değerine daha fazla önem verdiğini belirtti. “Defilelerin özel etkinlikler olduğuna inanıyorum; bence amaçları ilham vererek diyalog başlatmak. Bir anlamları var ve otantik olmaları lazım. Ayrıca insani boyutu da var ve bunu korumak istiyorum.”
Büyük ihtimalle, gelecekte dijital ve fiziksel deneyimler uyum içinde birlikte var olabilecek. “Fiziksel defile yapın, ardından dijital bir platforma aktarın, buna inanmıyorum. Bence defileler ilk andan itibaren dijital bir bakış açısına göre inşa edilmeli” dedi Charbit. “Asıl odaklandığım şey, online ya da değil, insanların ilgisini eşit derecede çeken bir deneyim yönetmek; yarının defilesi, hatta geçen sezonun defilesi bile, canlı olarak ya da ekrandan izlediğinizde, daha zayıf olmamalı.”
Charbit konuşmasına müzik endüstrisi ve moda arasında bir analoji kurarak devam etti. Örnek olarak festival, konser gibi canlı etkinliklerin, müzik hayranları açısından müziğin dijital tüketimi kadar önemli olduğuna değindi. “Bugün teknoloji ve modanın senkronize olması gereken bir dönem bizi bekliyor. Bu artık dilek ya da hayal değil. İster showroom’larda ister defilelerde olsun, insanlara mesaj verme biçimimize teknolojiyi dahil etmeliyiz. Benim için teknoloji ve modanın nihayet birleştiğini ve senkronize olduğunu görmek çok heyecan verici, çünkü birbirlerine ihtiyaçları var.”
Rousteing, duygusal bağ anlayışımızın da değişmesi gerekebileceğini ekledi. “Duygular değişiyor. İnsanlar önceden defile sonunda alkışlıyordu, şimdi Instagram’lıyorlar, ki bu da başka türlü bir duygu. Gelecekte illüstrasyon ve dijitalle bu türden bir duyguyu uyandırmanın yollarını bulacağımızdan eminim.”
Malzeme konusunu bir kenara bırakırsak yaratıcılığın da sürdürülebilir olmasını nasıl sağlarız?
“Yarın sonu gelecek bir gezegende yaşamak istemiyoruz. Yalnızca endüstrimizi değil, dünyamızı da korumamız gerek” dedi Rousteing. Konuşma sürdürebilirlik konusuna doğru evrilince (Charbit, Balenciaga Kreatif Direktörü Demna Gvasalia ve kendi tasarım ekibinin yakın zamanda 2020 ve 2021 için çevreci bir yol haritası çıkardığını duyurdu) Ramsay-Levi konuşmanın en etkili sözlerinden birini sarf etti: “Çevreyi fazla kirlettiğimizden malzemeleri israf edemeyiz. Aynı şekilde yaratıcılığı da israf edemeyiz.”
Ramsay-Levi, konuşmasına modanın işletme kısmının yaratıcılıkla çelişen biçimde yürütülmesindeki kopukluğun altını çizerek devam etti. “İsraf, daima yeni ürünler talep eden bir sistem yüzünden doğuyor. Bu sistem sürekli yenilik görmek istiyor.” Tasarımcı ayrıca, defilelerin ekibi için yaratıcılıklarını ifade edebilecekleri platform olduğunu, ancak ara koleksiyonların satış anlamında daha uzun ömürlü olduğunu vurguladı. “Bir yaratıcılık israfı bu. Yarattıklarımız çok kısa sürede yayılıyor, hemen satışa çıkıyor ve değerlerini kaybediyorlar.”
“Bence modaevlerinin durup düşünme ve yeni bir işletme modeli için somut fikirler geliştirme fırsatı var. Satın alma anlamsız bir eylem değil. Bir topluluğun parçası olmaya çağıran bir eylem. Alacağım bir sonraki ürünün anlamlı olması gerektiğini biliyorum.”
Charbit de aynı fikirdeydi; kendi ve diğer lüks modaevi CEO’ları için ana hedefin tasarımı desteklemek olması gerektiğine inandığını belirtti. “Vizyonu desteklemek için buradayız. Perakende veya pazarlama odaklı bir şirket değiliz. Tasarım odaklı bir şirketiz ve benim için önemli olan tasarımın bunu benimsemesidir ” dedi. “CEO’lar olarak daha fazla alan açmalı ve yaratıcılığı merkeze koymalıyız. İş ve sonuç, bu ana hedef karşısındaki tutumumuza göre şekillenecek.”
Daha küçük markalar nasıl hayatta kalıp gelişebilir?
Tartışmanın sonunda Phelps, izleyicilerin Zoom aracılığıyla gönderdiği birkaç soruya daha yer verdi. Bir izleyici, küçük markaların gelecekteki dijital rekabete, lüks moda devleriyle nasıl aynı ölçekte katılabileceğini sordu. “Tıpkı bugün olduğu gibi, bu yalnızca sermaye meselesi değil; aynı zamanda fikir ve yaratıcılık meselesi” dedi Charbit. “Farklı kimliklerimiz var ve kendimiz olarak kalmalı, kendimizi ifade etmek için teknolojiden daha fazla yararlanmalıyız. Benim mantram bu ve gerek bize gerek gelecekte bu dünyada var olmak isteyenlere bunu tavsiye ediyorum. Bugün savunduğunuz şeyle tutarlı davranırsanız başarılı olursunuz.”
Büyük küçük tüm markalar için daha kapsayıcı ve dijital bir gelecek söz konusu. “Bu krizin ardından, daha iyi bir moda dünyası kurmak mümkün” dedi Charbit ve ekledi: “Bence bu son derece umut vaat eden bir konu.”