Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Mutlu aile tablosunu tamamlayan iki çocuk, bir süredir sizin gözünüze de az görünmüyor mu?
Mutlu aile tablosunu tamamlayan iki çocuk, bir süredir sizin gözünüze de az görünmüyor mu? Üç bile yeterli değil sanki; en az dört, belki beş, hatta mümkünse altı çocuk fotoğrafı daha güzel doldurmuyor mu? Üst sınıfların yeni statü sembolü çok çocuk diyor dünyadaki trendler. Biz de çocuk sayısının statümüzü nasıl artırdığını anlamaya çalışıyoruz.
Brad Pitt ve Angelina Jolie çocukları Pax Jolie-Pitt, Maddox Jolie-Pitt, Shiloh Jolie-Pitt, Zahara Jolie-Pitt, Vivienne Jolie-Pitt ve Knox Jolie-Pitt ile Los Angeles havaalanında.
Fotoğraf: Getty Images Turkey
Bir gökdelenin göğe yakın katlardan birinde, en az 300 metrekarelik dairenin salonunda üç kadın, Chesterfield koltuklarda oturmuş elimizdeki tatlı tabaklarını didikliyoruz. Bildiğimiz tek ortak noktamız, aynı sınıfta okuyan çocuklarımız. Bizim de geçinmeye niyetimiz var ama. Birbirimize sempatiyle yaklaşıyor, karşılıklı sorularla tanışmaya çalışıyoruz.
“Sizde kaç çocuk var” diye soruyor ev sahibi, “tek” diyorum. Kısa bir sessizlik oluyor, açıklama yapma ihtiyacı duyuyorum: “35 yaşında anne oldum. Amerika’daydık, aile desteği olmadan tek başıma bakmak zor geldi. Oğlan iki yaşındayken Türkiye’ye döndük, bu sefer de iş güç peşine düştüm. Ara verdiğim ve çok sevdiğim kariyerime dönünce, başlar başlamaz hamile kalmak istemedim. Zaman geçiverdi, ikinciye zaman olmadı işte...”
Ben tek çocukla ilgili mazeretimi bildirdikten sonra üç çocuklu ev sahibi tatlı tatlı gülümsedi, “çocuk güzel şey” dedi, hafifçe gözlerini kaçırarak cümlesini bitirdi: “Durumu müsait olan yapabildiği kadar yapmalı.”
Dördüncü çocuk statü sembolü mü?
Üç sene önce yaşanan bu hikayeyi hafızamın çekmecelerinden çıkarmama geçenlerde ABD’de yayınlanan bir kitap vesile oldu: Primates of Park Avenue. New Yorklu yazar Wednesday Martin, Manhattan’da yaşayan, zengin erkeklerle evli olan, iyi eğitimine rağmen evde oturup arka arkaya doğurduğu çocuklarını büyütmeyi tercih eden kadınları bir antropolog gibi mercek altına aldığı kitabında, kendisi de bir tarafından parçası olduğu bu dünyayı mizahi bir dille anlatıyor. Kitabın en can alıcı tezi ise çocuklar üzerine. “Üst sınıflarda yeni statü sembolü, çok çocuk sahibi olmak” diyor yazar. Ona göre kadınlar, ailenin statüsünü yükseltmek için işi gücü bir kenara bırakıp üç dört beş, doğurabildiği kadar doğuruyor.
Wednesday altını kalın kalın çizmiş olsa da, ilk kez dile getirilen bir tez değil bu. 2011’de Victoria - David Beckham çifti, dördüncü çocuklarını beklediklerini açıkladıklarında, The Telegraph yazarı Geraldine Bedell, “dördüncü çocuk statü sembolü mü” diye sormuş bir yazısında. Konu, çok çocuklu ünlüler üzerinden zaman zaman konuşulmuş.
Çok çocuğun masraflı olduğunu anlamak için uzun araştırmalar yapmaya gerek yok. Bugünün anne babaları, bir çocuğun ortalama üç yaş civarında okula başlaması gerektiğini ve özel okulların sadece öğrenim bedelinin yıllık 25-50 bin TL arasında değiştiğini biliyor. Sportif ve sanatsal faaliyetler, ailecek çıkılan seyahatlerde kafa sayısıyla çarpılan uçak biletleri, çocuk sayısı arttıkça büyüyen evler, otomobiller, yardımcılar... Bunlar bilmediğimiz şeyler de değil aslında. Peki ne oldu da, on yıl öncesine kadar, eğitimsiz, doğum kontrolünden habersiz ailelerin ötesini berisini düşünmeden yaptığı beş-altı çocuk, üst sınıfın yeni statü sembolü olarak görülmeye başlandı?
Olur böyle vakalar, sosyoloji yakalar
Konuyu dört ya da daha fazla çocuğu olan ailelerle konuşmak istedim. Ve anladım ki bu trend henüz Türkiye’de çok yaygın değil. Çok sevenler bile genelde üç çocukta kalıyor. Olanlar da çocuğun yeni statü sembolü olabileceği fikrinden çok hoşlanmadığı için görüş vermek istemiyor.
İçinde sınıf, statü gibi sosyolojiye ait kavramların geçtiği bir tezi bir sosyologla konuşmak en doğrusu diyorum Bilgi Üniversitesi Sosyoloji bölümünden Doç. Dr. Kenan Çayır’ın telefonunu çaldırıyorum.
Çayır, konuyu anlamak için sınıf ve statü kavramına daha yakından bakmayı öneriyor: “Sınıf, gelir temellidir, bir ailenin üretim ilişkileri içerisindeki yerinden kaynaklanır. Ve çocuk sayısı hakikaten sınıfla alakalıdır. Aslında hâlâ en çok çocuğu alt sınıf aileler yapıyor. Bu da çok anlaşılabilir bir şey, çünkü bir yaşam stratejisi. Yani çok çocuğun getireceği emek, iş gücü, onların çalışarak aileye sağladığı katkı var. Bu çok değişmiyor ama son zamanlarda hızla çoğalan orta sınıfta çocuk sayısı azalıyor. Çünkü orta sınıfın çocuğuna bırakacak sermayesi yok, fabrikası yok, varlığını ancak iyi bir eğitim aldırarak sürdürebilir. Artan eğitim farkındalığı, eğitim masraflarının artması orta sınıfta çocuk sayısı düşürüyor.”
Çayır, üst sınıfın kendisini her zaman alt ve orta sınıftan ayrıştırma eğiliminde olduğuna değiniyor sonra. Bunun da parayı kazanırken değil, harcarken gerçekleştiğini anlatıyor: “Statünüzü ise kazancınızı nasıl tükettiğiniz yani paranızı nasıl harcadığınız belirler. Nasıl giyiniyorsunuz, tatile nereye gidiyorsunuz, hangi sporu yapıyorsunuz... Dolayısıyla çocuk da statü bağlamında düşünülebilir. Çok çocuk, ‘biz ailenin verdiği imkanları da kullanarak bu kadar çocuğa bakabiliyoruz, onların eğitimi sağlayabiliyor, onlarla seyahat edebiliyoruz’ diyerek kendini başka türlü konumlandırma vesilesi olur. Üst sınıfı eğitim giderleri sebebiyle çocuk sayısını azaltan orta sınıftan farklı bir yere taşır.”
Beş çocuk Obama’ya neden kazandırmaz?
Kenan Çayır, Angelina Jolie gibi rol modellerinin çok çocuk trendinin kabul görüp yayılmasında önemli rol oynadığını düşünüyor ve son olarak pek de aklımıza gelmeyen bir başka gerçekle yüzleştiriyor: “Yine de, sınıfınız ne olursa olsun, çocuğun size statü kazandırması için toplumda kabul gören “makbul” ırk ya da etnisiteden olmanız gerekir. Statüyü ırk ve etnik kökenden bağımsız düşünemeyiz çünkü. ABD’den örnek vereyim Obama’nın iki değil beş çocuğu olsaydı, bu mutlaka ırkçılık tartışmalarıyla beraber yürürdü. Beş çocuk Obama’ya statü değil dezavantaj getirebilirdi. Aynı şey bizim ülkemizdeki dezavantajlı entik gruplar için de geçerli tabii.”
Giyim kuşam, seyahat, iyi bir eğitim... Orta sınıf hem kendi içinde hem de üst sınıfla girdiği rekabette bugüne kadar gayet iyi yarıştı. Ama yeni statü sembolünü düşününce, bu kez işi pek kolay görünmüyor!