Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.


184 milyon dinlenmeyi geçen albüm, ilk haftasında müzik listelerini domine eden Taylor Swift’i geride bırakmayı başardı.
Rosalía, müzikal kariyerinin en cesur, en katmanlı ve en sınır zorlayıcı işine Lux ile imza atıyor. 2022’de çıkardığı Motomami ile hem Latin popta hem de global müzikte kendine yeni bir alan açmıştı; fakat Lux, bu başarıların ötesine geçerek sanatçının tüm sınırlarını yeniden tanımladığı, devasa bir proje olarak karşımıza çıkıyor. Albüm, 7 Kasım 2025’te yayımlandığında dünya çapında adeta kültürel bir patlama yarattı. İlk gününde 42 milyondan fazla dinlenerek bir İspanyolca albüm için tarihin en iyi çıkışını yaparken, daha ilk haftasında Taylor Swift’in The Life of a Showgirl'ü gibi dev bir albümü sollayarak Spotify’da küresel listenin zirvesine yerleşti. Sadece birkaç gün içinde 184 milyon dinlenmeyi geçen Lux, Rosalía’yı Spotify tarihinde en başarılı çıkış yapan Hispanik sanatçı konumuna taşıdı. Bu, yalnızca ticari bir zafer değil, günümüzün 'kısa dikkat süresi'ne, algoritma merkezli müzik tüketimine ve müzikal tekdüzeliğe meydan okuyan bir sanat manifestosunun kitleler tarafından sahiplenilmesi anlamına geliyor.

Rosalía’nın kendisinin de defalarca vurguladığı gibi, Lux yüzeysel tüketim çağında derinlik arayışının bir ürünü. Albümün yaratım süreci üç yıl sürmüş ve bu süre zarfında Rosalía yalnızca müzikal bir arayışa değil, kişisel ve ruhani bir yolculuğa da girişmiş. İspanyolca, Latince, Almanca, İngilizce, Arapça ve Ukraynaca gibi 13 farklı dilde şarkı söylemesi yalnızca bir teknik gösteri değil; diğerini anlamayı, sınırları aşmayı ve insan deneyimini genişletmeyi amaçlayan bir yaklaşım.
Albüm dört büyük operatik bölümden oluşuyor. Bu yapı, pop albümlerinin alışıldık şarkı sıralamalarından tamamen farklı; Lux baştan sona bir kompozisyon, bir dramatik akış, bir ruhani ritüel gibi kurgulanmış. Albümün içinde dolaşırken, bir bölümün bittiğini ve bir başkasının başladığını hissetmek mümkün; orkestra değişiyor, temalar dönüşüyor, kutsallık ile dünyevilik arasında gidip gelen bir dramatik gerilim hissediliyor. Rosalía’nın ilham aldığı kadın azizlerin hikayeleri de bu dramatik yapı içinde kendi dillerinde yankılanıyor. Ukraynalı Aziz Olga’dan, Aziz Francis'in ilk takipçilerinden Aziz Clare’e kadar, tarihsel figürlerin ruhani yolculukları, hem bireysel hem kolektif bir anlatıya dönüşüyor.
Müziğin kendisi de bu tematik derinliğe paralel olarak, olağanüstü derecede zengin. Albümün büyük kısmı Londra Senfoni Orkestrası tarafından icra edilen devasa bir orkestral yapı üzerine kurulmuş. Her parçada; yaylılar, üflemeli çalgılar ve korolar, flamenkonun en derin formu, elektronik müziğin glitch dokuları, zaman zaman fadonun yırtıcı melankolisi; opera kadar teatral bir yoğunlukla birleşiyor. Rosalía’nın sesi ise bu devasa doku içinde hem bir yol gösterici hem de bir hikaye anlatıcı gibi işliyor. Zaman zaman operatik bir ciddiyetle yükseliyor, zaman zaman bir flamenko şarkıcısının kırılgan doğallığına bürünüyor, kimi anlarda da modern popun enerjisini taşıyor.
Berghain şarkısından bir kare.
Albümün çıkış parçası Berghain, Björk ve Yves Tumor’un katkılarıyla adeta bir müzikal patlama yaratıyor. Rosalía’nın Almanca ve İspanyolca operatik vokalleri, Björk’ün dikkat çeken katkıları, Yves Tumor’un agresif sözleri ve alttan yükselen orkestral fırtına, modern pop müzikte pek rastlanmayan yoğunlukta bir deneyim sunuyor. Bu şarkı, albümün genel estetiğinin küçük bir özeti gibi: Aşırı, teatral, çok katmanlı ve sınırları zorlayan bir müzikal evren. Reliquia'da Michael Nyman’ı anımsatan minimal ama gerilimli yaylılar bir anda Aphex Twin’in vahşi ritimlerine evrilirken Jeanne, sonundaki vokal ve yaylı girdabıyla insanı içine çeken bir trans hâli yaratıyor. De Madrugá ise dramatik bir modülasyonla başka bir boyuta geçiyor; orkestranın yükselişiyle şarkı adeta yeniden doğuyor. Tematik olarak albüm ruhani bir yolculuk hissi verirken, aynı zamanda modern bir ilişkiler anatomisi de sunuyor. Tanrı’ya yakınlaşma arzusu ile bir aşkın çürümesi yan yana ilerliyor. La Perla'daki öfkeli, hatta alaycı sözler ise bu karşıtlığı somutlaştırıyor: Kutsal bir atmosferin içinden âniden fırlayan o dünyevi ton, albümün ruhundaki ikililiğin en belirgin işaretlerinden biri.
Sonuç olarak, tüm bu unsurlar bir araya geldiğinde, Lux günümüz pop müziğinin alışıldık kalıplarına sığmayan bir çalışma hâline geliyor.