Haftalık E-Bülten
Moda dünyasında neler oluyor? Yeni fikirler, öne çıkan koleksiyonlar, en vogue trendler, ünlülerden güzelllik sırları ve en popüler partilerden haberdar olmak için haftalık e-bültenimize kaydolun.
Rolex sponsorluğu, Alejandro Aravena küratörlüğünde 65 ulusal katılım ve 20 yan etkinlikle gerçekleşen mimarlık sergisi ‘Reporting From the Front’dan bildiriyoruz.
HANGİ CEPHE?
Küçükken fark ettiğim bu şey çok büyük bir keşifmiş gibi gelmişti bana. 10 yaşındayken yazlıkta kocaman bahçenin bir köşesinde akşamsefası çiçeğinin tohumlarını topluyordum. Bitkinin bir bölümüne yakınlaşmış ve odaklanmıştım. Sonra başımı odaklandığım yerden birazcık çevirip bitkiye çok az daha farklı bir yönden baktığımda karşıma daha önce görmediğim bir sürü tohum daha çıktı. O yaşın getirdiği masumiyetin ürünü olarak çok büyük bir şaşkınlık yaratmıştı bu bende. Farklı bir yerden bakınca farklı yeni şeyler görüyordum. Aslında çok basitti ama ‘farklı bakış açıları’ kavramını somut olarak ilk defa deneyimlemiş ve bu soyut söylem ile gerçek hayat arasında bir bağlantı kurmuştum. Farklı bakış açılarının bize neler katabileceğine dair bu büyük aydınlanma bana o kadar büyük bir keşif gibi gelmişti ki yaz tatili bitip okullar açıldığında öğretmenimden izin alıp ilk gün sınıfta bu hikayeyi anlatmıştım.
15. Venedik Bienali Mimarlık Sergisi Küratörü Alejandro Aravena Mimarlık Sergisini açan fotoğraf için buna çok benzer bir şeyden bahsediyor. Arkeolog Maria Reiche araştırma yaptığı sırada çölün ortasında kendisiyle aynı hizada olan taşlara baktığında öylesine dağılmış olduklarını görür. Sonra bir merdiven alıp merdivenin en üst basamağına çıkıp yukarıdan tekrar bakar o taşlara. Şimdi o taşlardan oluşmuş çiçekler, başka şekiller ve formlar görür. Yeni bir cepheden baktığında farklı şeyler çıkar karşısına. Fotoğrafta çölün ortasında bir merdivenin üzerinde duran Reiche kendi taşları yerine bugüne ve de mimarlığa baksaydı ne görürdü peki?
Bienal Başkanı Paola Baratta açılış konuşmasını insanoğlunun çuvalladığı noktaların o merdivenden apaçık gözüktüğünü belirterek yaptı. Bu senenin bienal teması olan ‘Reporting From the Front’ adından da anlaşıldığı üzere cepheden bildirmeyi esas alıyor. Peki ama hangi cephe?
Normalde bakmadığımız farklı bir bakış alanından mı bahsediyoruz? Daha doğrusu cephe derken neyi kast ediyoruz? Hiç deneyimlenmemiş bir taraf? Sıcak bir savaş alanı? Bir şeyin ön yüzeyi? Olaya en yakın mekan? Veya cephe bizim gündemimizi temsil ediyorsa ve bizim gündemimizde cephemiz savaşın olduğu mekansa bahsettiğimiz bu savaş ile bir başka ülkenin savaşı aynı mı?
Biz mülteci krizine odaklanırken başka bir ülke için savaş estetik bir kaygıdan doğuyor olamaz mı? Venedik Bienali Başkanı Baratta ekliyor: ‘Biz bu sefer mimariyle bir stil manifestosu olarak ilgilenmedik. Mimariye daha çok insani bir perspektiften baktık. Mimariye insanların kendi geleceklerinin mimarları olabilecekleri bir alan olarak yaklaştık. Katılımın esas alındığı bir anlayışla cephelere odaklandık’.
MİMARLIK İÇİN DAHA ÇOK SORUMLULUK
Bienali ve sergilenen işleri genellemek çeşitli sebeplerden zor olacaksa da ana odağın mülteci krizi, hava kirliliği, iklim değişiklikleri, çarpık kentleşme gibi toplumu çok yakından ilgilendiren konular üzerine olduğunu söyleyebiliriz. Günümüz sorunlarında mimarlık ne kadar sorumluluğa sahip, mimarlığın görevi ne, hatta mimarlık ne? gibi sorular, işlere dair büyük ipuçları veriyor. Mimarlık bütün bu olan bitenin neresinde duruyor? Norman Foster’ın üzerinde çalıştığı az gelişmiş ülkelerde drone ile ilaç dağıtan sistem veya ortaya işçi hakları, mimari ve insan ilişkisine dair bir bakış koyan Fair Building temaya direkt referans veren işlerden bazıları.
Birçok diğer pavyon ise Birleşmiş Milletler’in rolüne ve de mülteci krizlerine odaklanıyor. Arsenale’nin girişinde misafirleri karşılayan geçtiğimiz Bienal’den kalan malzemelerle inşa edilmiş Yapı Bienalin bir diğer odağı olan geri dönüşüm konusuna eğiliyor. Emre Arolat’a bu sene hakkında yorumlarını sorduğunuzda ‘üzerine düşünülecek daha çok şey’ cevabını veriyor. Mimarlık sergisinin ikinci gününde konferans veren Birleşmiş Milletler Habitat Genel Sekreterine soruyoruz:
-Bu sene sergide pavyonlar cepheden bildirdi, size göre şu an cephede ne oluyor?
Ne yazık ki, kötü planlama yüzünden çarpık kentleşen şehirlerde insanların ortak kullandığı alanlar gittikçe azalıyor. Bu da şu an halihazırda olan sorunlara yeni eklemeler yapıyor. Gerçekten iyi bir kentleşme ve de planlama yapıldığı vakit, sürdürülebilir gelişime ekonomik, sosyal ve çevresel katkılarda bulunabiliriz.
-Bienalin size göre en büyük mesajı neydi, bu sene neyi ortaya koydu?
2015 Bienali az enerji, az tüketim ve de az karmaşa olgularıyla yeni bir kentleşme fikri koydu ortaya. Yapılan işler ortaya mimari çözümler getirdi. Ve bu çözümler bu yaşadığımız yeni dünyada uygulanabilir. Bugün artık harcadığımız enerji ve hakkaniyet konularında çok daha dikkatli olmalıyız.
-Sanat veya mimari bugün içinde bulunduğumuz sorunları çözmemize yardımcı olabilirler mi?
Kültür ve sanat insanoğlunun vazgeçilemez parçalarıdır. Son 20 veya 30 yılda kaybettiğimiz kentsel erişimi geri kazanmak ve insan ölçeğini yeniden yapılandırmak için kültür ve sanat değişim paradigmasının bir parçası olmak zorunda. Bu insan odaklı ve kültür temelli strateji güçlü şehirleşme sürecini ilke alarak insanların yeniden yapılanmada kendine yer edinmelerini sağlamalıdır. Paylaştığımız ekonomi ile kültürel tekrardan canlanma bu yeni kentsel normun temeli olmalıdır.
HANGİ MİMARLIK?
Mimarlık Bienali Küratörü Arevena, Rem Koolhas ve Norman Foster birlikte yaptıkları sunumda bir şeyin altını çiziyorlar, ‘katılımcılar diyoruz, mimarlar değil’. Bu bienalin herkes için olduğunu ve küratörlerin illa da mimarlardan oluşmadığını söylüyor Arevena. Paolo Baratta katkıda bulunuyor: ‘Bu sergi katılım hakkında’. ‘Mimarlıkta gerçekleşecek ilerlemeler mimarlığın kendisine bağlı değil. İnsanların yaşam kalitesini nasıl arttırdığı mimarlığın gelişimişliğine dair önemli bir gösterge. İnsanlar bu sürece düşünüldüğünden çok daha fazla dahiller’. Daha geniş bir kitle için buradayız.
Mimar olmadan mimarlığa dair en büyük sergilerden birine yorum getirme hakkını bana Arevena teslim ediyor. Mimarlık hepimizin yaşam alanı ile alakalı. Evet benim mimar olabilecek kadar mimarlık eğitimim yok, bir yapı da inşa edemem, yapıyı planlayamam da. Ama mimarlık sadece bina yapmakla mı ilgili? – Mimarlık sergisine getirdiğim eleştirinin bende yarattığı mahçubiyetten sanırım; dünyanın en büyük, ve zorlu çalışma alanlarından mimarlık karşısında saygıyla eğildiğimi Norman Foster ile yaptığım konuşmada da belirtirken Norman Foster biraz duraksayıp cevap veriyor, ‘Sürdürülebilir projeler ve katılım mimarlığın önemli bir parçası, mimarlık gerçekten ne demek ki zaten?’
Benim içinde yaşadığım yapı benim duygularımı etkiliyorsa ben de bu süreçte düşündüğümden daha aktif bir aktör değil miyim mimari için? Benim içinde yaşadığım, çevremi saran yapılarla ilgili yorum beyan etme hakkım ne kadar? Murat Tabanlıoğlu ve David Adjaye cevaplıyorlar: ‘Kesinlikle hakkın Veya hangi mimarlıktan bahsediyoruz? İsrail pavyonunun çalışması sistem ve yapı olgusuna odaklanır, biyo mimarlığın sınırlarını deneyimlerken Romanya otorite algısını mimari bir perspektiften eleştiriyordu. Daha insan odaklı bir mimarlık mı bahsedilen?
FERİDE ÇİÇEKOĞLU: DARZANA İLE CEPHEYİ EŞİĞE ÇEVİRMEK
Türk pavyonuna gidiyoruz. Bir zamanlar Akdeniz’in ikiz limanları ve iki tersane şehri olan Venedik ve İstanbul’dan esinlenen proje adını, Grek, Latin, Musevi, Arap ve Türk kültürlerinde gemi yapımı için kullanılan deniz girintisi anlamına gelen Darzanà kelimesinden alıyor. Proje, Arsenale ile tarihi İstanbul tersanelerini bienalde bir araya getirmeyi, Venedik’teki bir tersane gözüne İstanbul tersanesini beraberindeki tarihi çağrışımlar, alışverişler, tartışmalar, benzerlikler ve gelecek hayalleriyle birlikte taşımayı amaçlamış.
Venedik Bienali 15. Uluslararası Mimarlık Sergisi Türkiye Pavyonu’nda, Mehmet Kütükçüoğlu, Ertuğ Uçar ve Feride Çiçekoğlu’nun önderliğindeki Hüner Aldemir, Hande Ciğerli, Gökçen Erkılıç, Nazlı Tümerdem ve Yiğit Yalgın’dan oluşan ekibin hazırladığı çalışma Namık Erkal ile Cemal Emden’in destekleriyle şekillenmiş.
Karşımızda pavyonun küratörü Feride Çiçekoğlu var, hemen soruyoruz:
-Cepheden bildirmek ne demek?
Biz cepheyi bir eşiğe çevirmek istedik. Cepheler ve sınırlar aşılamaz ayrımları ifade ediyor, biz de o ayrımların aşılabilir olup olmadığını sorgulamak istedik. Duvarların yükseltildiği, örüldüğü bir dönemden geçiyoruz. Sürekli içe kapanma tutucu olma, aynı olarak bir araya gelme eğilimleri gösteriyoruz. Biz de bunun tam tersini göstermek istedik, sınırları aşalım, saf olmak yerine melezliği vurgulayalım. Projemizin adı Darzana melez bir sözcük kökü Arapçadan gelmiş gemi yapılan yer anlamına geliyor. İtalya’da Arsenale olmuş Türkiye’de Tersane olmuş İngilizceye geçerken Arsenal olmuş, biz bunu hatırlatmak istedik, ayrı ayrı gözükse de çok fazla ortaklık var. Duvarları indirmek istiyoruz. Venedik ve İstanbul çok çatışmış ama çok fazla da ilişki var bu iki tersane şehri arasında. İki şehir arasında bir vasıta oluşturmak istedik. Akdeniz’e ‘vasıta olan deniz’ anlamına gelen bahtı mutavassıt deniyormuş Osmanlı döneminde. İstanbul’da tersane alanında son bir gemi olarak inşa ettik, Venedik’e getirdik sonra tekrar İstanbul’a götürüp bu iki şehir bağlantısını hatırlatmak istiyoruz.
-Eşikten bahsettiniz? Bu zinciri kırabilecek miyiz?
Mimarlık, sanat ve felsefede ancak soruları sorarız. Cevap verdiğini iddia eden yer politikanın alanı. Ve şu an oradan uzak durmak gerekliliğini görebiliyoruz. Bugün söyleneni yarın reddetmek gibi bir alandan uzak durmak istedik. Cevaplarla değil sorularla ilgilendik, cevabı ancak zaman verir. Öte yandan Louis Kahn ve Corbusier’nin mimarlığa verdikleri yanıtlar bugün naif olarak algılanabilir çünkü toplumun mimariyi koyduğu yer de daha farklı.
Darzana, bina yapmaktansa olanı dönüştürmek değiştirmek, biraz sessiz olmak, hayal kurmak üzerine bir proje. Çünkü kesin çözümleri bildiğini söyleyen, daha görkemli yapmak isteyen mimarlığa kuşkuyla yaklaşıyorum, keşke mimarlar sussa biraz, daha az bina yapsa daha az konuşsa, biraz tarihe baksa. Cevabı bildiğini vehmeden projeler çok burada, tablolar yapan çok bilgi veren...
Titreştiği için sağlam duran bir rampa var ayakları yere basan. Onu çok sevdim, fazla bir açıklamada yok yanında çıkınca titreştiğini görüyorsunuz. Çökmüyor, demek ki katı olup kesin cevaplar vermeye gerek yok.
Şili meydanında içinde atıkları dönüştürerek kalın duvarlar yerine uçucu bir duvar inşa etmişler. Bienal boyunca iklim ve çevreye büyük sözlü katkılar yapmak yerine çevreyi dinlemeye yönelik işler daha çok dikkatimi çekti.
KEMPINSKI’DE OSMANLI FERMANI
Permak Grubu ise Venedik Bienali Mimarlık sergisinin açılışıyla eşzamanlı olarak, restore ettirdiği Osmanlı Fermanı’nın tanıtımı için, sahibi olduğu San Clemente Palace Kempinski Venedik’te uluslararası katılımcılara bir davet verdi. Venedik Devlet Arşivinde bulunan 1619 tarihli II. Osman (Genç Osman)’ın fermanı Venedik Üniversitesi Akademisyeni Filigrana di Margherita Errera’nın uzun ve detaylı restorasyon çalışmaları sonunda tamamlanmış. Permak Group Yönetim Kurulu Başkanı Selim Uyar yaptığı konuşmayı ‘İki ülke arasındaki tarihe katkı sağlamaya ve bu belgelerin restorasyon ve tercümeleri konusunda çalışmalarımıza devam edeceğiz.’ diyerek bitiriyor.
1619 tarihinde yazılmış olan bu ferman içeriği açısından da çok ilginç ve evrensel olması ile dikkat çekici. O zamanların büyük gücü Osmanlı İmparatorluğu’nun insan hakları, ticaret ve diplomasi kuralları ile ilgili tüm Akdenizde geçerli olacak düzenlemeleri bu fermanda yer almış. Birbirinden habersiz olarak gerçekleşmiş olsa da Türk Pavyon’unun çalışması ve diğer taraftan Venedik ve İstanbul’u bir başka şekilde de olsa bağlayan bu ferman her ne kadar Feride Çiçekoğlu bir cevap vermek istemese de bizi bir cevaba mı itiyor? Cepheler değil de eşikler
Ayırmak değil de bağlamak, asimile etmek değil de köprüler kurmak, yeniden yaratmak yerine olanı kullanmak, olandan dönüştürmek. Sadece bina yapmak için binalar yaratmak yerine, o binanın içinde yaşayacak insanı daha çok düşünmek. Toplum temelli bir mimari ve sürdürülebirliği esas almak. Toplumun yararını gözeterek, etki yaratmak için tasarlamak. Sosyal güdümü ve insani yardım için tasarımı önceliklendirmek.
Mimarlığın kendini yeniden tanımladığını öne sürersek eğer, bu tanımın nasıl olacağı konusunda ipucu almak için Venedik Bienali Mimarlık Sergisi’ni Kasım 2016’ya kadar Venedik’te ziyaret edin.